1-Sert savunma ve hızlı hücumu düstur edinmiş bir ekip bir anda bir pas takımına dönüşecek.
2-Yüzünü Güney Amerika’ya çevirmiş, son 4 yılda 12 yabancı transferinden 7’sini Brezilya’dan, 2’sini Şili ve Uruguay’dan yapmış bir takımken bu yolu tamamen tersine çevirecek.
3-Alex merkezli bir takımken, ona uygun bir pozisyon dahi olmayan bir diziliş uygulayacak.
4-Yıllardır lig vasatının üzerinde boy ortalamasına sahipken bir anda kısalan bir takım olacak vs.
Değişim iyidir. Ve Fenerbahçe de buna ihtiyaç duyuyor. Hiç kuşku yok. Ama hepsini birden aynı anda yapmak mümkün mü?
Fenerbahçe futbol takımı geçen yılın son haftasında yaşadığı ağır travmaya yine kendisine özgü bir reaksiyon veriyor. Her şeyi değiştirerek, kendisiyle, onu var eden, Fenerbahçe’yi Fenerbahçe yapan hemen her şeyle kavga ederek kendisini kaosa sürükleyerek. Bu korkunç bir kısırdöngü...
İçinde büyük umut da var, korkunç hayal kırıklıkları da. Fenerbahçe’nin her günü büyük bir umutla başlayıp korkunç bir hayal kırıklığı ile bitebilir bu yıl. Bu yıl o yıllardan biri olabilir.
Sadece şunu söylemek yeter: OFK Belgrad'a Kewell'ın tecrübesi yetti. Özel bir oyuncu olduğunu yıllardır her seferinde kanıtlayan Avustralyalı belki gençlik yıllarındaki süratinde değil, ancak taktik bilgisi, oyunu okuma yeteneği ve sürekliliği Galatasaray için tarif edilmez bir avantaj. Sağlığı biraz daha yerinde olsa, daha önemlisi Galatasaray kadrosu daha "tam olsa" Türkiye'ye gelmiş en iyi, en çok iz bırakmış yabancılar arasına girecek. Talihsizliği, Prekazi ya da Hagi gibi çok çok iyi takımlara gelmemiş olması. Dün maçta ortaya koyduğu inisiyatif ve soğukkanlılık Galatasaray'ı farklı bir takım yaptı.
Avustralyalı ile birlikte Arda'nın, Mustafa Sarp ve Sabri'nin de oyunun ciddiyetini özümsemiş olması, Galatasaray'ı maç genelinde diri tuttu. Aykut, goldeki fundamental hatası dışında zaman zaman yaptığı kurtarışlarında Galatasaray'ı ayakta tuttu. Sadece 2-1'den sonra ve ikinci yarının başında rakibin gençliğinden kaynaklanan direnciyle oyun Galatasaray kalesi çevresine yıkıldı ama bunun da altından kalktılar.
Genel olarak favori takımın kendisini çok zorlamadan rahat kazandığı bir maç oldu diyebiliriz. Yeni transferlerden Pino'nun Galatasaray için bir kazanç olma ihtimali
Maç öncesi beklentim, daha doğrusu öngörüm, Fenerbahçe’nin oyunu önde kabul edip, kazanmak için topa sürekli sahip olup, rakibi baskı altında tutmaya çalışacağıydı. Dolayısıyla savunması önde olacak, pozisyonlar bulacak, ama kalesinde tehlikeler de görecekti. Fenerbahçe savunma hattında oynayan oyuncular da benzer bir beklenti içindeydiler herhalde. İlk 5 dakikalık tam takım baskının ardından rakibin etkili çıktığını görüp, takımın geri kalanından koptular, geriye çekildiler. Dolayısıyla ilerideki beşliyle, arkadaki beşli tamamen birbirinden koptu, Young Boys için orta sahada basit oynayarak kolaylıkla geçebilecekleri derin bir boşluk
doğdu.
Haklarını vermek lazım. Büyük bir soğukkanlılıkla bunu yaptılar. Hava sıcaktı, nem yüksekti, ancak sanki bu iklimde yaşayan onlar gibiydi, çok rahattılar. Fenerbahçe ilk yarı boyunca bunun sıkıntısını çekti.
İkinci yarı başlarken Aykut Kocaman’ın, Selçuk hamlesi bu orta boşluğunu doldurmaya yönelikti. Ancak Stoch’un erken kırmızı kartı, işleri rayından çıkardı. Zira Alex, Selçuk için dışarıdaydı. Fenerbahçe’nin ciddi bir yaratıcılık ve kendine güven problemi ortaya çıktı. Bu eksikliği bir bütün olarak, birbirine yakın oynayarak,
İlk maçta oyunun yapısı ve her iki takımın stratejisi gereği, çok ortaya çıkmayan durum Young Boys’un kontratağa yatkın bir takım oluşuydu. Bugün Fenerbahçe topa daha çok sahip olup oyunu rakip sahada kabul etmek isteyecektir. Bu durumda İsviçre takımının kaptığı toplarda oldukça rahatsız edici bir oyun oynamasını bekliyorum. Fenerbahçe’nin gömülü savunmada dahi zorluk çeken ekibi açık alanda daha büyük sıkıntılar yaşayabilir. Bu durumda Gökhan Gönül oynaması halinde yaşamsal bir rol oynar.
Öte yandan İsviçre ekibinin savunmasının da Fenerbahçe’ninkine benzer sorunları olduğunu söylemeli. 3 akında yerleşim hatalarından 2 gol yedikleri göz önüne alındığında, maçta çok pozisyon olmasını, oyunun bir nevi Rus ruletine dönmesini bekliyorum. Ve maalesef Fenerbahçe net favori diyemiyorum.
Geçen hafta üç büyüklerin temel sorunun ‘kadro/oyun stratejisi’ bunalımından kaynaklandığını yazmıştım. Hemen arkasından gelen Avrupa maçları da bu durumun altını çizen birer örnek oldu. Dolayısıyla yazının devamını getirmek, biraz daha detaya girmek lazım.
3 büyük kulüp değişik transfer politikalarını gözetmiş olabilir. Beşiktaş yıldız transferleriyle bir festival havası yaratma yolunu seçti. Galatasaray bütçe doğrultmaya çalışıyor. Fenerbahçe de Güney Amerika hegemonyasını kırıp savaşçı/sanatçıları almayı.
Dolayısıyla geçen yıla oranla dengeler - kağıt üzerinde - kadro kalitesi açısından çok farklı.
Ancak bu farklar bir yere kadar önemli. Zira 3 büyük değişik kadro kaliteleriyle sahaya çıksa da temel amaçları ve sorunları aynı.
Özetle eldeki oyuncu grubunun ortaya koyduğu ortak futbol aklı teknik adamların istediği oyun yapısına bugün için ayak uyduramıyor.
3 teknik adamdan ikisi Rijkaard ve Schuster alışık olduğu, Aykut Kocaman ise özlediği, oluştumak istediği oyun mantalitesini yerleştirmek istiyor.
-90 dakika oyunu kontrol eden ya da en azından oyunun kontrolüne ortak olan,
Bugüne kadar kafasında sadece topa sahip olmak olan bir yabancı teknik adam, nispeten fizikli bir Avrupa takımı karşısında bugüne kadar ne yaşadıysa Schuster de ilk yarıda onu yaşadı.
Türk ve Türkiye’ye göre şekillenmiş Latinlerden oluşmuş karmaların temel sıkıntısı neyse o.
Topa sahip olup oyunun merkezini en azından orta göbeğe kadar çıkarabildiğiniz zamanlarda sorun yok. Yani rakip baskı yapmıyor ya da baskı yapacak güç bulamıyorsa... İkinci yarıda Necip oyuna girip Çekler, özellikle de fizik olarak çok bozulmuş ama aklıyla ilk yarıda şahane oynayan Horward yorulunca Beşiktaş rahat bir şekilde topa sahip oldu. Oyunu çok efektif olmasa da enine iyi kullanabildi.
Yani ikinci yarıdaki fark Horward’ın güçten ve oyundan düşmesi, Necip’in Nihat’ın yerine girip orta sahaya iki yönlü bir dinamizm getirmesiydi. Ve tabii Beşiktaş’ın toplu olarak Çek rakibinden fizik özellikle de dayanıklılık olarak çok daha iyi olması.
İlk yarıdaki bezdirici baskıdan çıkamayışın üzerinde ise detaylı bir şekilde durmak gerekiyor. Orta sahanın ortasının bu kadar açık verilmesi bana kalırsa Ernst’in yanındaki Delgado’nun defansif yetersizliği değil. Ernst’in Delgado’yu tamamlayamayışı. Alman oyuncu
Fenerbahçe’yi parça parça değerlendirelim. İki golü buldukları düzenleri övgüyü hak ediyor. Belli ki Aykut Kocaman takımını hücum şablonları üzerine iyi çalıştırmış. Goller tamamen orta saha ve hücum elemanlarının belli deplasmanları üzerine yaratılmış, çalışılmış hücum planlarından geldi.
Fenerbahçe’yi övebileceğimiz ikinci nokta, oyun konsantrasyonu... Maçın sonuna kadar herkes yüzde 90’a yakın oyun planına bağlı kaldı. Bu arada ekstra oynayan Emre ve Stoch’un takım için ne kadar önemli olduğunu da söylemeli...
Üzerinde durmamız gereken diğer parça ise, ne kadar yüksek konsantrasyonla bağlı olunsa da, oyun planının savunmada düştüğü zavallı durum... Fenerbahçe, rakibi sıkıntıya soktuğu hücum şablonlarını, onların hiç yapamayacağını düşünen bir ekip gibi. Çok basit paslaşmalar Fenerbahçe’de çok derin açıklara yol açabiliyor. Rakip biraz daha yetenekli ve hızlı düşünebilen oyunculardan kurulu olsa... Hatta, topa biraz daha iyi vurabilen oyuncu grubundan oluşabilse bir rezalet yaşanabilirdi. Savunma organizasyonu ve planları hiç yapılmamış, hiç çalışılmamış sanki... Aykut Kocaman topa sahip olmayı hedefleyen bir teknik adam. Ama top rakipteyken ne olacağını da planlamak
Ertuğrul Sağlam’ın Beşiktaş’taki Avrupa tecrübesi onun bakış açısını oldukça değiştirmiş belli ki. Avrupa kampı sırasında en ciddi rakiplerle karşılaşanlar onlar oldu. Bu maçlarda görünen o ki, sağlam oyun merkezini biraz daha geri çekmekten çekinmemiş. Şampiyonlar Ligi’nin mottosuna uygun bir tarz bu: Asla yenilme...
Kadro yapıları gereği hızlı hücuma oldukça yatkınlar. Dünya Kupası boyunca sık gördüğümüz bir akın modelini denediklerine şahit olduk. Rakip pas oyunuyla çıkarken kapılan topları uzun çapraz paslarla hücuma yönlendiriyorlar. Bunu iyi yapan oyunculara kulübeden bolca övgü geldi.
Bunun yanında zaman zaman kalabalık direkt akınları da yapıyorlar. Geri dönüşlerde oldukça başarılı ve plana uygun hareket ettiler. Tabi bu oyun geleneksel Türk kaos futbolunun üzerine inşa ediliyor.
Şampiyonlar Ligi’nin üzerine çalıştıklarını görmek sevindirici. Ertuğrul Sağlam hızla hedef büyütüyor. Başka bir teknik direktör bu şampiyonluğunun üzerine yatıp 20 yıl ekmek yerdi. Ama o öyle yapmıyor. Aynı hırsla bir sonraki hedefe kilitlenmiş. Saygım gün geçtikçe artıyor.