Otomobil deyip geçmeyin! Onun da bir adı var

17 Şubat 2013

Otomobilin icadından ya da yaygınlaşmasından önce insanlar ulaşım için kullandıkları atlarına isim verirken, artık bu alışkanlığı otomobillerine taşıyor. Kimi rengine, kimi onunla ilişkisine, kimisi de kafasına göre bir isim seçiyor


Bugün size bu satırları yazıyorsam bilin ki bunda, küçüklüğümde beni Fenerbahçe’de otomobilleri seyretmeye götüren “amcam”ın, otomobilini yıkarken içinde oturmama izin veren “Süleyman Abi”nin ve çocukluk arkadaşım Ahmet’in babası “Uğur Amca”nın 65 model yeşil Kaplumbağa’sının da katkısı var. Bizim “Süt oğlan” Anadol, Süleyman Abi’nin “PiS 603”ü derken, virüs kanıma bulaşmıştı bile... Süt Oğlan’ın adı, Kemal Sunal filminden değil, beyaz olması ve nereye gitmek istesek götürmesinden ötürü layık görülmüştü. Süleyman Abi’nin Renault 12’sinin hikmetiyse plakası ve “inleten” egzozundan kaynaklanıyordu.
Amerika’da Chrysler’ın Ar-Ge merkezini dolaşırken bilgi veren mühendis, o dönemin “ilerici” konsepti “Jeep Concierge”i de anlatmıştı. Efendim bu “Concierge” (konsiyerj diye okusanız da olur) kelimesi, eskiden ABD’de atlı arabalara verilen isimmiş. Sahipleri sarhoş bile binseler, arabayı çeken at yolu bilir ve mutlaka eve götürürmüş. Bu otomobil de

Yazının Devamı

Bir zamanlar onlar da hayalleri süsledi!

10 Şubat 2013

Bazılarını görseniz, yanağını sıkasınız gelir. Öyle küçük, öyle şirin ve “mikro” boyutlu. Otomobil demeye diliniz bile varmaz belki ama bu “mikro otomobiller” yokluk dönemlerinde araba sahibi olmak isteyenler için üretilmişlerdi...

Bundan yıllar yıllar önce, mini minnacık bir Smart kullandığımda, kendime bir hayli gülmüştüm. Hatta gazetenin bahçesine girerken koruma görevlisi arkadaşın “Abi, bu sana biraz küçük değil mi?” şeklindeki sorusuna “Evet, içine oturdum ama çıkamıyorum. O günden beri benimle!” gibi deli saçması bir espri bile yapmıştım... Biliyorum, kötüydü... Tabii ki espri.
Aslına bakılırsa Smart ile geçirdiğim birkaç günün, “aklı evvel” sürücüler yüzünden otoyolda yaşadığım “sinir harbi” dışında, eğlenceli olduğunu bile söyleyebilirdim.
Aslında Smart, bir dönem dünyanın birçok ülkesini kasıp kavuran “mikro otomobil” kopseptinin modern haliydi. Saatleriyle büyük başarı elde eden Swatch’un sahibi Nicolas Hayek’in ortaya attığı, 1980’lerde saatlerinde uyguladığı üretim stratejisi ve kişiselleştirme unsurlarını otomobile uyarlamak istediği bir projeydi. Ona göre otomotiv endüstrisi, küçük ve ilginç tasarımlı bir otomobil isteyen tüketicileri umursamamıştı.

Yazının Devamı

Şimdiki çocuklar bir harika!

3 Şubat 2013

Benim dönemimde çocuklar otomobile bindirildiklerinde koltuğun şeklini alır, hiç ses çıkarmazlardı. Şimdi ise bindirmek bir ayrı tören, aracı onların “yaratıcı eserlerinden” korumak ise ayrı... Allahtan mühendisler, otomobili geliştirirken bunların da testini yapıyor...

Geçenlerde “yana yakıla” ortalıklarda dolanıp “Nooollluurrr içime bi konu doğsun yea!” diye gözümle gökyüzünü keserken, e-posta kutuma bakmak aklıma geldi! Sanırım aradığım şey, bilgisayarımda gizliydi. Yok canım, gizli filan değildi, alenen duruyordu ve işin içine gizem katmaya gerek kalmadan sevgili “farem” ile bir “tık” dememi bekliyordu. Açtım da zaten.
E-postada “Çocuklar bu otomobilde daha özgür” başlığı vardı. “Nasıl yani?” diye sormadan edemedim kendime. Kendim de kendime cevap verdi zaten: “Senin zamanında çocuklar ‘Ah otomobille bir yere gitsek’ diye can atıp bindiklerinde de sanki konuşmayı daha hiç sökmemiş gibi oturmaz mıydı aracın içinde?”
Vallahi de billahi de doğru. Şahsen ben öyleydim en azından. Günlerce bahçede duran otomobile bakar, ardından da bıkmadan rahmetli babaanneme o “yüs puan”lık soruyu sorardım: ‘Ne zaman bir yerlere gitçez ki?’
Hayır, duyan da sanki otomobili ben

Yazının Devamı

Sensörler sardı dört bir yanımızı!

27 Ocak 2013

Geri giderken ‘biip’leyen, yağmur yağdığında sileceklerini, karanlık olduğunda farlarını kendiliğinden yakan otomobiliniz çok mu akıllı? Hayır! Siz fark etmeseniz de “sensör”lere şükrediyordur muhtemelen. Çünkü onu “akıl küpü” yapan sensörleri!

Birazdan anlatacaklarım, aslında yeni otomobil alacakları ya da son 10 yılda üretilen bir otomobil kullananları daha yakından ilgilendiriyor. Ha, bu yazıyı ben değil de başkası yazsaydı okumazdım, onu da söyleyeyim! Çünkü hayatında görüp görebildiği tek elektronik parçası “ateşleme sistemi” ve “zaman zaman çalışmaya karar veren” elektrik kumandalı ön camları olan “emektar”a hitap etmezdi. Sahibi bendenizin de bu sebeple işi bile olmazdı...

Bir özellik, bir dolu sensör
Tabii aklınıza hemen bir soru geldi değil mi? “Bu otomotiv yazarı adamın, 1991 model bir otomobille hâlâ ne işi var?” diye. 1998’den bu yana birlikte olduğumuz için sanırım kıyamıyorum. Bunun o da farkında zaten. Bir dönem üzerine “kuma” getirdiğimde “O geçici, ben kalıcıyım! Böyle numaralar bana benzin gibi gelir. Karbüratörümden girer, egzozumdan gider!” tavrı takınmıştı. Haklı da çıktı. Yine tek kaldı ve site garajının yaşlısı olarak şu sıralar inzivada!
He

Yazının Devamı

Tek parça koltuk ne zaman yok oldu?

20 Ocak 2013

Geçmişte otomobil kullanmayı kolaylaştıran ya da tam tersine eziyet haline getiren donanımlar, artık birer birer tarihin sayfalarına gömülüp gitti

Hadi, bu pazar farklı bir nostalji yapalım birlikte. Kaç yaşında olduğunuz önemli değil. Amacımız, çocukken, gençken acayip önem verdiğimiz, ancak zaman içinde kaybolup giden alışkanlıkları, nesneleri hatırlamak olsun...
Tamam, ben başlıyorum!
Henüz 15-16 yaşındayken her pazar sabahı büyüklerimin “amyant” diye adlandırdığı ve yanan ocağın üzerine konulan basit alette kızarmış ekmeğin kokusuyla uyanırdım. O gün, o kızarmış ekmeklerin eşliğinde yapılan kahvaltı, tüm aile için İngiltere Kraliçesi’nin taç giyme töreni kadar önemliydi. Yumurtalar haşlanır, sucuk halkaları tavaya dizilir, çocuklar olarak televizyon karşısına mevzilenen sofranın kurulması işine girişirdik. Masa, sabah kuşağındaki filme kadar hazır olmalıydı çünkü. Kızarmış ekmeklerin çıtırtıları eşliğinde seyredilen kovboy filmi yerini, komedyen Danny Kaye’in yönettiği orkestranın klasik müzik konserine bıraktığında benim için “ödev” yapma ızdırabının başlangıcı olurdu. Şimdi bile ürperdim!

Farkında bile olmadık!

Yazının Devamı

Onların ortak yanları inat, tesadüf ve boş zamanlar!

13 Ocak 2013

Dedem bana “Öfkeyle kalkan, zararla oturur” demişti. Sözün doğruluğuna hâlâ inanırım ama otomobil dünyasında öfkeyle kalkıp da başarıyla oturan çok ünlü isim var

Sanırım ilkokul ikinci sınıftı. Bostancı İlkokulu 2-B sınıfında okuyan iki ufaklık, belki de hayatlarının ilk kavgasını etmeye karar vermişlerdi. Konuyu tam hatırlamadığıma göre eminim çok ama çok saçma bir şeydi. “Tombul” olan bendeniz ve daha kısa boylu olanı Yavuz, koskoca sınıfın iki haşarı çocuğu değil, iki “dünya sakini” olanıydık. Tam da ders arasının (bizim zamanımızda teneffüstü. Sanırım nefes almaktan geliyordu!) bitip de zilin çalma vakitleriydi ki ortalıkta iki acemi tartışmaya ve birbirimizle güreşir gibi boğuşmaya başladık. Sonuç mu? İlk üç dakikanın sonunda ben alnımda (bugün bile izini taşıdığım) bir delikle kalakaldım “er meydanı”nın orta yerinde. Yerler kıpkırmızı, Yavuz’un suratıysa sapsarıydı. Doktor yerine “fenni sağlık memuru” marifetiyle yapılan müdahale sonrası alnımda taşıdığım kocaman gazlı bez ile evin yolunu tutmam bir olmuştu. Ve o gün, rahmetli dedemden fırça yerine, o meşhur sözü duymuştum: “Öfkeyle kalkan, zararla oturur!”
Zararla oturmuşluklarım olduğundan, sözün doğruluğuna

Yazının Devamı

Markaları farklı, ama ruhları bir...

6 Ocak 2013

Yollarda gördüğünüz hatta kullandığınız her bir modelin birbirinden çok farklı olduğunu zannedenlerdenseniz, bunu bir daha düşünün. Günümüzde birçok farklı markanın piyasaya sürdüğü modellerin büyük bölümünün logosu birbirinden farklı olsa da, ruhları aynı



Geçenlerde internette şuursuzca dolaşırken bir kez daha anladım ki aslında bu hikaye pek de yeni sayılmazmış... “Hangi hikaye?”, “Ne zaman anlattın?” diye telaşlanmayın. Daha yeni başlıyoruz ve “logo mühendisliği” olarak da nitelenen bir şeyden söz etmeye çalışıyorum. Evet, yeni başlıyorum...
Düşünün ki bir otomobil almak için farklı markalara ait birkaç bayi dolaştınız, birbirine yakın fiyat ve donanım özelliklerinde araçları incelediniz. Bir de baktınız ki, bir-iki modelin sinyal kolları bile birbirine benziyor. Geçenlerde arkadaşınızın otomobilinde gördüğünüz müzik sistemine, farklı bir markanın modelinde de rastladınız. Hatta biraz teknik detaylara ilgi gösteriyorsanız, motor güçlerinin de birbirine yakın olduğunu fark etmiş olabilirsiniz. Nasıl mı oluyor? Son, belki de 15 yıldır küresel otomotiv şirketlerinin daha sık başvurmaya başladığı yöntem sayesinde...

Yazının Devamı

2012’nin otomotiv arşivinden çıkanlar

30 Aralık 2012

Otomotiv dünyasının 2012 arşivi bir hayli kabarık aslında. Biz, sadece içinden bazılarını seçip derleyiverelim dedik. İşte en hızlısı, pahalısı, şanslısı, şanssızı...

Kimilerinin söylemeye doyamadığı, kimilerininse söylendiğinde dayanamadığı bir klişe vardır... Her yılın sonunda küflü söz dağarcığından çıkarılır ve ortaya konulur. Ardından, bir sonraki yılın sonunda kullanılmak üzere yeniden sarıp sarmalanır ve dağarcık denilen “kullanılmayan sözler” rafına kaldırılır...
“İyisiyle, kötüsüyle, bir yıl daha geride kaldı!..”
Her ne kadar duyduğunda tüyleri diken kesilenlerden biri olsam da, söyleyesim geldi! Çünkü yıl bitiyor işte. Üstelik kimilerimiz için öyle hızlı geçiverdi ki, aramızdan buna adapte olamayıp iki gün sonra yazışmaların tarih bölümüne “2012”yi konduranlarımız çok olacak sanki.
Peki otomotiv dünyası için de kocaman bir yıl geride kaldı mı? Teorikte öyle... Ancak bir çırpıda mı geçti, orası tartışılır. Yine de, bir yılın bitimi olduğu için, otomotiv dünyasında 2012’ye damga vuranlardan derleyip toplamak şart oldu. Biraz “hurda indirimine layık” hafızamı, biraz da 2012’de yazıp çizdiklerimi karıştırıp sizlere küçük bir buket hazırladım. Keyifle okuyun, sonra

Yazının Devamı