Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Benim dönemimde çocuklar otomobile bindirildiklerinde koltuğun şeklini alır, hiç ses çıkarmazlardı. Şimdi ise bindirmek bir ayrı tören, aracı onların “yaratıcı eserlerinden” korumak ise ayrı... Allahtan mühendisler, otomobili geliştirirken bunların da testini yapıyor...

Şimdiki çocuklar bir harika

Geçenlerde “yana yakıla” ortalıklarda dolanıp “Nooollluurrr içime bi konu doğsun yea!” diye gözümle gökyüzünü keserken, e-posta kutuma bakmak aklıma geldi! Sanırım aradığım şey, bilgisayarımda gizliydi. Yok canım, gizli filan değildi, alenen duruyordu ve işin içine gizem katmaya gerek kalmadan sevgili “farem” ile bir “tık” dememi bekliyordu. Açtım da zaten.
E-postada “Çocuklar bu otomobilde daha özgür” başlığı vardı. “Nasıl yani?” diye sormadan edemedim kendime. Kendim de kendime cevap verdi zaten: “Senin zamanında çocuklar ‘Ah otomobille bir yere gitsek’ diye can atıp bindiklerinde de sanki konuşmayı daha hiç sökmemiş gibi oturmaz mıydı aracın içinde?”
Vallahi de billahi de doğru. Şahsen ben öyleydim en azından. Günlerce bahçede duran otomobile bakar, ardından da bıkmadan rahmetli babaanneme o “yüs puan”lık soruyu sorardım: ‘Ne zaman bir yerlere gitçez ki?’
Hayır, duyan da sanki otomobili ben kullanacağım sanır. Halbuki alt tarafı arka koltuğa, cam kenarı bölgesine “bırakılacağım” ve gidene kadar, hatta durduğumuzda bile orada oturmaya devam edip, hayaller kuracağım. Bütün numaram bu aslında! Ha, dedemin dikiz aynasına astığı ipli bebek, ha ben! Oturdum mu, bebekten tek farkım üzerime giydiğim kareli palto. Öyle hareketsiz ve konuşmadan saatlerce kalabilirim yani! Bırak ve unut!

Düşlediğim yol arkadaşı
Tabii bir de elimde, mutlaka o gün kullanmak istediğim otomobilim de olmalı. Hani şu bir dönem “Matchbox” markasıyla üretilenlerden. Hani, babaannemle her dışarı çıktığımızda, istasyonda trenleri seyretmekten dönüşte önüne park ettiğim “Binbirçeşit” mağazasından (Hayati amcanın yeri hani!) alınan otomobiller. Hani benim, evdeki yatağın üzerine “tombul küfemi” devirip de ağzımla egzoz sesi çıkartarak saatlerce oynadığım küçük şeyler. İşte onlardan birini alırdım mutlaka yanıma. Dedem Anadol’u, ben de tombul parmaklarımın arasında sıkıca kıstırdığım otomobilimi kullanırdım sessizce. Bolca dışarıyı seyrederek tabii.
Haaa, unutuyordum, elbette yanımda her zaman Sevim olurdu! Sevim mi kim? Ben de tanımıyorum. Hiç yüzü olmadı, ama her zaman onunla konuşur, otomobillerimle gezmeye giderdik. Kimi zaman yatağın üzerinde kendime yarattığım mekanlara giderdik, kimi zaman da dışarı çıktığımda bahçe duvarı boyunca uzanan otoyolumda hız yapardık. Tabii bir de dedemlerle beraber misafirliğe giderdik. Ama o, sadece benim otomobillerimden birinde otururdu, dedemin Anadol’unda değil.
O benim “düşlediğim yol arkadaşım” (Ford Escort’un sloganı bana ait değildi!) ve “biricik kız arkadaşım”dı sadece. Ve işin ilginci,
46 yıldır hayatıma Sevim diye bir kadın da girmedi... O, çocukluğumdan kalan ve mavi naylon poşette sakladığım Matchbox’lardan birinin içinde oturuyor hâlâ. Görmeyeli de çok oldu...

Onlar artık konuşuyor!
Onlar dediğim, elbette ki zamanımızın çocukları. Evet, onlar artık otomobile binildiğinde konuşuyorlar. Hatta susmayı pek de düşünmüyorlar. Zaten onları otomobile bindirmek bile pek kolay olmuyor, çünkü mutlaka alternatif programları var.
5 yaşında bile olsalar.
Otomobille ilgili tercihleri var. Mesela bir arkadaşım, geçtiğimiz günlerde konusu açıldığında küçük oğlunun kendisine eski otomobili neden sattığına ilişkin sorular sorduğunu anlattı. “Baba, ben o mavi otomobili istiyorum!” İyi de o dönemde hatırladığı mavi Uno, çoktan dördüncü sahibini bulmuş, onun yerine daha gösterişli bir Volvo gelmişti. Hayır! “Ben mavi arabayı istiyorum!”
Peki, bunca bilinçli çocuğu otomobilde tutabilmek için ne yapmanız gerekiyor? Onlara otomobilin içinde, arka koltuklarda “özerk cumhuriyet” ilan etme özgürlüğü tanımanız gerekiyor, değil mi? Bu da kolay değil herhalde. Çünkü bu, otomobilin koltuklarının dondurma ve çikolata lekeleriyle pastane menüsü haline gelmesi demek. Yok, eğer çocuğunuza arka koltukta “Picasso ilhamı” geldiyse o başka. Böyle bir durumda da, koltuk döşemelerinizdeki fabrikasyon desenlerin, çocuğunuz tarafından “aslına” döndürülmesi söz konusu olacak. Buna isterseniz “kişiselleştirme” de diyebilirsiniz! Sizin hoşunuza gitmese de küçük bey/küçük hanım zevkini koltuklara da yansıtmış olacak.
İşte tüm bunlar, sizlerden önce Ford mühendislerinin aklına gelmiş mesela. Nitekim Türkiye’de birkaç aydır satılmakta olan Ford B-Max’in malzemeleri, bu nedenle özel seçilmiş, hatta özel “eziyete” tabi tutulmuş.
Aracın malzeme geliştirme sürecinde, paspaslarından koltuklarına, plastiklerinden kumaşlarına kadar bir dizi sağlamlık testi uygulanmış. Mühendisler, testlerde araçta kullanılan kumaşlara yüksek miktarda süt ve gazlı içecek dökmüşler. Yetmemiş, kumaş malzemeler 24 saat çeşitli sıvılara batırıldıktan sonra leke direnci ve temizleme kolaylığı açısından denenmiş. Ayrıca örnekler toprak ve yağ bulaştırılarak başka bir teste daha sokulmuş. Tıpkı deterjan reklamlarındaki “önce” ve “sonra” deneyleri gibi.

17 saatlik yıpratma testi
Eziyet bununla da kalmamış. Kumaş malzemeler 17 saat aralıksız yıpratma testine sokulmuş ve 60 bin kez sert zemine sürtülerek yıpratılmaya çalışmış. Plastik parçalar metal çivilerle kazınarak çizilme direncine bakılmış. Paspasların dayanıklılığıysa pürüzlü aşındırma çarkları olan özel bir test cihazı kullanılarak ölçülmüş. Çünkü Ford Avrupa Kıdemli Malzeme Mühendisi Mark Montgomery de çocuk sahibiymiş. Tecrübeli olduğundan en kötü senaryoları test etmek de zor olmamış sanırım.
Bu sayede B-Max çocukların arka koltukta renkli kalemleriyle özgürce resim yapabilecekleri, gidilen yerlerdeki meşhur lezzetlerin tadını çıkararak yiyebilecekleri, çamurlu ayakkabılarıyla binebilecekleri bir araç haline gelmiş.
Eh, Peugeot 5008 de, bir dönem arka koltuklara yerleştirilmiş ekranlı multimedya donanımıyla çocuklu ailelerin tercihi olmamış mıydı? Tak bir çizgi film, istersen İstanbul’dan çık, Antalya’ya git!
Ya, bu arada Sevim de yaşlanmış mıdır dersiniz? Şu depodaki Matchbox’lara bakma zamanım gelmiş olmasın? n