Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Geri giderken ‘biip’leyen, yağmur yağdığında sileceklerini, karanlık olduğunda farlarını kendiliğinden yakan otomobiliniz çok mu akıllı? Hayır! Siz fark etmeseniz de “sensör”lere şükrediyordur muhtemelen. Çünkü onu “akıl küpü” yapan sensörleri!

Sensörler sardı dört bir yanımızı

Birazdan anlatacaklarım, aslında yeni otomobil alacakları ya da son 10 yılda üretilen bir otomobil kullananları daha yakından ilgilendiriyor. Ha, bu yazıyı ben değil de başkası yazsaydı okumazdım, onu da söyleyeyim! Çünkü hayatında görüp görebildiği tek elektronik parçası “ateşleme sistemi” ve “zaman zaman çalışmaya karar veren” elektrik kumandalı ön camları olan “emektar”a hitap etmezdi. Sahibi bendenizin de bu sebeple işi bile olmazdı...

Bir özellik, bir dolu sensör
Tabii aklınıza hemen bir soru geldi değil mi? “Bu otomotiv yazarı adamın, 1991 model bir otomobille hâlâ ne işi var?” diye. 1998’den bu yana birlikte olduğumuz için sanırım kıyamıyorum. Bunun o da farkında zaten. Bir dönem üzerine “kuma” getirdiğimde “O geçici, ben kalıcıyım! Böyle numaralar bana benzin gibi gelir. Karbüratörümden girer, egzozumdan gider!” tavrı takınmıştı. Haklı da çıktı. Yine tek kaldı ve site garajının yaşlısı olarak şu sıralar inzivada!
Her neyse, girişe bakıp da bu pazar gününde yine “antika” bir konu bulduğum düşüncesine kapılmayın çünkü pek antika değil, aksine “teknolojik” bir konu buldum. Dedim ya, üzerinde elektronik donanımlar olan, enjeksiyonlu motora sahip bir otomobiliniz varsa sensör denilen şey sizi ilgilendirecektir mutlaka.
Türkçe’de kimi zaman “algılayıcı”, kimi zaman ise “göz” diye de kullanılan bu hassas yaratıklar, modern otomobillere fena halde bulaşmış durumdalar. Tamam, elbette antibiyotik ya da karantina gerektiren bir durum değil bu. Tamaaameeennn doğalll!
Sizi patlatmadan örnekleme yapayım bari... Neredeyse piyasada ABS sistemi olmayan model yok gibi. Peki bu “arkadaş” nasıl çalışıyor? “Sensör efendi” sağolsun. Siz fren pedalına bir kez basıyorsunuz, o ise saniyede bilmem kaç kez pedala basılmış gibi yapıyor. Ya motorunuzdaki enjektörlerin motora pompalayacağı benzin miktarını, motorunuzun hava ve benzin karışımının ne kadar olacağını kim ayarlıyor dersiniz? Tabii ki “sensörlerin efendileri” yine. Geri giderken “dıt, biiip” yapan, (şayet sizinkinin donanım listesinde varsa) yağmur yağdığında silecekleri çalıştırıp hava karardığında da farları yakan otomobilinizin ta kendisi değil!
O bir emir kulu. Sensörler emrediyor, o da yapıyor işte.
Otomatik klimadan güvenlik sistemlerine, motor soğutmasından yol bilgisayarına kadar otomobilin hemen hemen tüm elektronik donanımlarında yerini alan sensörleri say say bitmeyebilir. Zira standart bir otomobildeki sensörlerin sayısı konusunda uzmanlar da bir genelleme yapamıyor. Kimisi 40-50 rakamından bahsederken, “90’a kadar yolu var” diyenler az değil. Epey donanımlı, lüks otomobillerdeyse bunun ucu açık. 400’ü buluyor.

Kabak tadı verebilirler
Bir otomobilin üzerinde ne kadar ekstra özellik ekleniyorsa, bilin ki sensör sayısı da o denli artıyor. Zira bir donanım, kimi zaman birden fazla sensörle çalışıyor. Bir anlamda “O, ona haber veriyor, diğeri uyguluyor” prensibi filan. Sensörün biri kuyuya taş atıyor, 10-100 sensör de birbirine emirler yağdırıp gerekli sistemi harekete geçiriyor. Tabii her biri kendi başına çalışmıyor. Bunların bir “komuta” ya da “haberleşme merkezi” diye nitelenen ana sistemleri de var.
Çoookkk sıkıcıııı geldiğine eminim bunca ayrıntının. Ama gerçekten “iyi çocuklar” bunlar.
Örneğin sürücünün dikkatinin dağıldığını “hissedebilen” ve “Bir kahve iç sen abi!” diye uyaran sistem, bazı Volkswagen modellerinde “güvenlik paketi”ne girdi. Ford, “sürücünün stres seviyesini ölçen” bir sistem üzerinde çalıştığını açıkladı. Çünkü streslenen,
araç kullanırken sıkılan sürücü daha çok kaza yapma eğiliminde olurmuş. Yeni sistem sürücünün nefes alışından kalp atışlarına kadar pek çok şeyi değerlendirip dikkat dağıtan unsurları devre dışı bırakacakmış. Telefondan arayanlara “Rahatsız etmeyin” mesajı gönderebilecekmiş mesela.
Tamam, biraz fazla “işgüzar” ama güven verici. Nasıl olacak bu iş peki? Direksiyondaki sensörler ve onunla işbirliği yapan kamera tabanlı izleme sistemi sayesinde. Buyrun işte, bu mahlukatlardan bahsetmeyeyim dedim ama olmadı. Kurtuluş yok, dedim size!..
Umarım, bu pazar sıkıcı bir yazı okumak zorunda kalmamışsınızdır. Şayet aklınızdan “sıkıcılık” yönünde bir düşünce geçtiyse, bunun, beynimdeki sensörlerde meydana gelen bir arızadan kaynaklandığını varsayın...
Ama sakın bu varsayımınızı “emektar”ın yanında dile getirmeyin ki, eline koz vermeyeyim. Yoksa başlar “Ne sen sööörrrr, ne ben söyleyeyim!” gibi bakmaya. Zaten ona yeni bir akü borcum da var!