Jan Breydel Stadı’nda bıraktığımız yerden başladı adeta Başakşehir’deki rövanş karşılaşması. Hem görüntüsüyle hem de makine düzeni oyunuyla Mircea Lucescu’nun Shakhtar Donetsk’ine benzeyen Abdullah Avcı’nın Başakşehir’i ilk dakikadan itibaren resmen kalite gösterisi yaptı...
Maçın önemini ve topun değerini son derece iyi bilen usta ayaklar oyunu sıkı sıkıya ellerinde tutarken, Club Brugge takımı oyuncularının turun aslanın ağzında değil, midesinde olduğunu anlamaları uzun sürmedi. Clichy yarım saatlik bölümde kusursuz oynadı. Adebayor’a yaptığı asist birinci sınıftı. Bu şık gol daha 7. dakikada maçın fişini çekiverdi. Bu dakikadan itibaren tur için 2 gole ihtiyaç duymaya başlayan Brugge’ün Başakşehir’in gücü karşısında pes ettiğine şahit olduk ilerleyen dakikalarda.
İlk maçın yıldızları Denswil ile Dennis arasındaki pas bağlantısını Mahmut ve Visca ile kesen Başakşehir, rakibinin tek silahını da elinden alınca Brugge’ün yapacak hiçbir şeyi kalmadı. Bilek güreşine erken havlu attılar, Visca’nın usta işi golüyle fark ikiye yükselince de tıpkı bizim gibi Başakşehir’in oyununu izlemeye başladılar.
Abdullah Avcı futbolla yatıp, futbolla kalkan bir teknik direktör. İlk maçın
Afrikalı yıldız adaylarının son yıllarda Belçika ligini tercih etmeleri tesadüf mü? Yoksa Anderlecht ve Brugge başta olmak üzere bu küçük Kuzey Avrupa ülkesindeki kulüpler onları parlatıp, vitrine çıkarmayı çok iyi bildikleri için mi rotalarını buraya çeviriyorlar?
Örneğin ilk golün sahibi Dennis Bonaventure... 20 yaşındaki Nijeryalı forveti sadece 1,3 milyon euro bonservisle Zorya’dan transfer etmişler. Orta sahada kaptığı toplar ve isabetli paslarıyla dikkat çeken Zimbabwe’li Nakamba’yı da 1 ay önce 4 milyon euroya Vitesse’den almışlar. Frikikten farkı ikiye çıkaran Denswil ise 2 yıl önce Ajax’tan bedelsiz gelmiş...
Club Brugge; Refaelov (31), Vormer (29) ve Perbet’nin (32) etrafında kurgulanmış genç bir takım. Cazip bedeller karşılığında transfer edilen gençler enerjileriyle savaşıyor, başta Refaelov olmak üzere yaşlı kurtlar ise takımı yönetiyor... Bizdeki tecrübeli oyuncuların çevresine birkaç genç oyuncu monte etme düşüncesinin tam tersi yani...
Başakşehir’in ilk yarıdaki zayıf halkası Attamah’tı... İlk golde pozisyonunu kaybedip dağıldı, ardından da bir türlü toparlanamadı. Brugge 16 dakikada 2 gol atarak büyük bir avantaj ele geçirdi ama Başakşehir de özellikle 35’ten sonra
23. Yaz İşitme Engelliler Olimpiyat Oyunları’nın açılış törenini takip etmek üzere geldiğimiz Samsun’da ilk olarak Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Akif Çağatay Kılıç’la buluştuk. Spor müdürleri ve medya temsilcileriyle sohbet toplantısı gerçekleştiren Bakan Kılıç’ın üzerinde bu kez takım elbisesi değil, oyunların özel tişörtü vardı. Heyecanı, enerjisi ve memleketi Samsun’da büyük bir organizasyona imza atmanın haklı gururu yüzüne yansımıştı.
15 Temmuz 2016’daki hain darbe girişiminden sonra oyunları Türkiye’nin elinden almaya çalışanlara fırsat vermediklerini paylaşan Sayın Bakan, bu yolda büyük bir mücadele ortaya koyduklarının altını çizdi. Samsun’da 97 ülkenin sporcularını ağırlamanın, Türkiye için hem prestij hem de mutluluk olduğuna vurgu yaptı. G20 üyesi bir ülkenin işitme engelli sporcularının (Britanya) internette kampanya düzenleyerek topladıkları 100 bin pound ile Samsun’a geldiğini ifade ederken, Türkiye’nin yaptığı yatırımları ve sporcularına desteğini sevinçle anlattı.
Samsun’da oyunlara katılan sporculara her konuda yardımcı olmaları için çoğunluğu öğrenci olan 5 bin kişiye işaret dili eğitimi verilmiş. Hatta THY kabin görevlileri de bu eğitime dahil edilmiş. Samsun’a
Hakem Alper Ulusoy başlama düdüğünü çaldığında hissedilen hava sıcaklığı tam 30 dereceydi. Yılın en sıcak günü ve yakıcı güneşi özellikle liderlik hesaplarıyla sahaya çıkan Medipol Başakşehirli oyuncuların içindeki zirve ateşini körükledi, nabızlar biraz daha yükseldi...
Ancak dakikalar ilerledikçe sürpriz biçimde gerilim, endişeye evrildi, çünkü Gençlerbirliği takımı savunmada dikkatli, orta sahada sert ve dirençli, hücuma çıktığında ise bir o kadar tehlikeliydi...
26’daki su molasına kadar iki takım da net pozisyon üretemedi. Fakat Rantie molada ne içtiyse (!) 27’de kalecisi Hopf’tan aldığı topu tam 65 metre sürdü ve golünü de atıverdi. Bu golde Rantie’ye, Cengiz dışında hiçbir Başakşehirli futbolcunun baskı yapamaması ağır bir fatura olarak tabelada kendini gösterdi.
Şok golle sarsılan Medipol Başakşehir bir dakika sonra Mossoro ile beraberliğe yaklaştı, ardından da Visca net fırsatı kaçırdı. Devre bitmeden Gençlerbirliği de Uğur ve Rantie ile farkı artırma şansları buldu ama tabela değişmedi.
Beklentinin aksine devrede değişiklik yapmayan Abdullah Avcı işler yolunda gitmeyince tam zamanında duruma resmen el koydu. 56’da Bekir’in yerine Pektemek’i sahaya sürerek 3-5-2’ye dönen Avcı
Medipol Başakşehir’in stres, heyecan ve gerilim dolu bir maçına daha tanıklık ettik. Galatasaray karşısında son hafta aldığı 4-0’lık görkemli galibiyetle şampiyonluk yarışındaki iddiasını ve gücünü gösteren Abdullah Avcı’nın öğrencileri bir kez daha 13.30 maçı için sahaya çıktı.
Özellikle deplasmandaki 13.30 maçları akşam yemeğini, öğle vakti yemek gibi bir şey gerçekten... Yataktan kalktıktan 4-5 saat sonra maça çıkan oyuncuların oyuna ısınmaları, antrenman yapmadıklarını anlamaları hiç kolay olmuyor.
Başta İngiltere olmak üzere Avrupa’da da şampiyonluk yarışı yapan takımlar kahvaltı maçlarına çıkıyorlar fakat oralarda tüm ekipler dönüşümlü olarak bu karşılaşmaları oynuyor. Bizdeki gibi bir takım üst üste oynarken diğerleri izlemiyor, adalet her yerde işliyor... Çaykur Rize deplasmanına çıkan Medipol Başakşehir, Beşiktaş maçı öncesi mutlaka kazanmak istiyordu ve bu hedefine çok yaklaştı. Ancak İstanbul’da 3-3 biten Karabük maçının kopyasını oynadılar ve bir kez daha puan kaybına engel olamadılar. Yine 2 kez öne geçtiler ve yine savunma hatalarıyla, adeta hediye edilen gollerle rakiplerine yakalandılar. Üstelik bu kez 90+5’te yediler golü, geri dönme şansı da bulamadılar.
Abdullah
Başakşehir’in oyun düzeninde Emre, Mahmut, Visca ve Mossoro’nun rolleri çok kritik. Onlar sahada ve formdaysa; oyun planı tıkır tıkır işliyor, her şey yolunda gidiyor. Ancak biri bile eksik kalınca düzen bozuluyor, taşlar yerinden oynuyor...
Emre’nin cezalı olması Abdullah Avcı’nın kafasındaki en büyük soru işaretiydi. Takımın en iyi pas yapan, en yetenekli ve en güvenilir isminin boşluğunu doldurmak kolay değildi ve İrfan Can bu görevi yine yerine getiremedi.
Mahmut, Mossoro ve Visca’ya gelince... Mahmut defansif anlamda çalışkan ama hücuma katıldığında üretkenlikten çok uzaktı. Abdullah Avcı’nın ifadesiyle, “Sorun çözen adam” Mossoro da bu kez takımı adına hiçbir sorunu çözemedi. Ligin en değerli oyuncularından Visca ise ne merkezden ne de kenarlardan etkili olabildi. Maçın başında Adebayor’u kaleciyle karşı karşıya bırakan pası dışında oyunda varlık gösteremedi.
Özetle dört anahtar oyuncudan biri zaten sahada yoktu, diğer üçü de kayıptı. Anahtar kayıpsa ya çilingir çağırırsınız ya da kapıyı kırarsınız ama takımda bu işi yapacak bir oyuncu da çıkmadı! Hal böyle olunca Başakşehir adına maçı kazanmak çok zorlaştı.
Karşılarına bir de Lukac çıkınca adeta kısmetleri bağlandı. Yüzde
Visca-Caicara-Doka işbirliğiyle atılan harika gol, Hollandalı efsane Johan Curyff’un, “Futbol basit bir oyundur, zor olan basit oynamaktır...” sözünü hatırlattı bana. Doka’nın sayısı geçen hafta Konya’da Adebayor’un attığı golün kopyasıydı adeta. Ezberlenen sağ kanat organizasyonu zoru, kolaya çevirdi, Doka’nın kafası Başakşehir’i öne geçirdi...
Karabük geriye düşünce oyun planında keskin bir değişiklik yaptı ve blok halinde beklemek yerine kontratak şansları bulmaya çalıştı. Traore ve Ceyhun’un, Başakşehir’in orkestra şefi Emre’ye uyguladığı pres sonuç verdi ve Karabük rakip kalede pozisyon bulmaya başladı. Traore ve Tanase’nin desteklediği Seleznov, Caicara’yı tuzağa düşürüp takımına penaltı kazandırdı, ardından da skoru dengeleyen golü attı.
Başakşehir, cezalı Latovlevici’nin yer almadığı kendi sağ kanadını ikinci kez etkili kullandığında Doka ile gole çok yaklaştı ama Brezilyalı oyuncu bu kez fırsatı harcadı. Hemen ardından da Seleznov tıpkı Doka gibi kendisinin ve takımının ikinci golünü atma şansını değerlendiremedi.
Devre 1-1 bitti, 50. dakikada ise skor 2-2’ye geldi! Bliznichenko’nun golünde ciddi bir kademe hatası yapan Alparslan sadece 2 dakika sonra Visca’yı golle
Trabzonspor'daki büyük gelişimin sebeplerini sorsalar bana; ilk sıraya Ersun Yanal ve yeni stadı, ikinciliğe Mas'ı, üçüncü basamağa Olcay'ı, dördüncülüğe Yazıcı'yı, beşinci sıraya Pereira'yı yazarım...
Yanal ve yeni stadın 2017'de elde edilen başarıdaki payı ortada. Mas, Olcay, Yazıcı ve Pereira'nın performansları da alkışa değer...
Ancak ben özellikle Mas ve Pereira'nın takımın bütün çehresini değiştirdiğine inanıyorum. Savunmanın iki kenarı iki ustaya teslim edildikten sonra Trabzonspor adeta sınıf atladı ve zamanla taşlar yerine oturmaya başladı. Gökhan Gönül-Caner Erkin misali onların çift yönlü katkısı olmasa Trabzonspor bu kadar hızlı ve sağlıklı biçimde ayağa kalkamazdı...
Mas-Pereira ikilisi Galatasaray karşısında da hem defansif hem ofansif görevlerini başarıyla yaptı. Mas savunmada Yasin ve Bruma'ya karşı geri adım atmazken hücuma katıldığı anlarda Castillo'ya ciddi destek oldu. Pereira, Sneijder'in derin pas tehdidi yüzünden fazla hücuma çıkamadı ama defansta kolay kolay geçit vermedi.
N'Doye'un golünde Castillo'nun takibi ve vuruşu başrolü oynadı. Yazıcı'nın farkı ikiye çıkaran golünde ise Pereira-Olcay işbirliği vardı. Trabzonspor 2-0'a kadar hücumu da savunmayı da bir