2007-2008 futbol sezonunda Milliyet'in Galatasaray editörüydüm. Aynı zamanda haftada iki gün yayımlanan 'Taktik' isimli ilavemizde TFF 1. Lig panorama sayfasını hazırlıyordum...
Sergen Yalçın o tarihte TFF 1. Lig'de şampiyonluk mücadelesi veren Eskişehirspor'da oynuyordu. Takımın kaptanı ve en büyük kozuydu. Çok da başarılı bir sezon geçiriyordu ama sezon sonuna doğru bazı reklam filmlerinde oynadı ve sakatlık problemleri yüzünden zaman zaman antrenman kaçırmaya başladı. Eskişehirspor'un aldığı başarısız sonuçlar yüzünden dönemin teknik patronu Metin Diyadin'le ciddi sorunlar yaşayan Sergen Yalçın, panorama sayfamın doğal konusu olmuştu!...
Sezonun en kritik haftalarında, şampiyonluk için adeta çırpınan Eskişehirspor'dan çok, reklam filmlerine konsantre olduğu gerekçesiyle sert bir yazı kaleme almıştım. Yazı, Eskişehir'de ciddi ses getirmiş olacak ki Sergen, Beşiktaş'ta oynadığı yıllardan yakından tanıdığı Bilal abiyi (Meşe) aramış ve benimle ilgili sorular sormuş, mutlaka konuşmak istediğini söylemiş.
Bilal abi aradı, durumu anlattı ve telefonumu Sergen'e vereceğini söyledi. "Gerek yok abi, sen Sergen'in telefonunu bana ver, ben arayayım kendisini" dedim, telefonunu aldım. Sergen'i aramadan önce o yıllardaki spor müdürümüz Necil abiyle (Ülgen) konuştum, konuyu detaylıca anlattım.
Dün gibi aklımda, Necil abi aynen şunları söylemişti: "Koçum bak, Sergen bu, ne söyleyeceği hiç belli olmaz. Küfür falan ederse, sakın alttan alma, aynen bas kalayı, hiç korkma, arkanda ben varım!..."
Necil abinin verdiği gazla hemen çevirdim telefonu! Kendimi tanıttım, halini hatrını sordum, başladık konuşmaya. Sergen önce kızar gibi sitem etti, yazı yüzünden zor durumda kaldığını anlattı, kulüpte yaşanan sorunların çok farklı olduğunu ve İstanbul'dan bakarak gerçekleri görmenin çok zor olduğunu söyledi...
10 dakika sonra iki eski arkadaş gibi sohbet etmeye başlamıştık. Sergen anlattı, ben not aldım, sorularımı da sordum, çok güzel ve verimli bir sohbet olmuştu. Konuşmamız yaklaşık yarım saat sürdü. Sergen bir kez bile sesini yükseltmedi, bırakın küfür etmeyi falan, en küçük bir saygısızlık dahi yapmadı.
Telefonu kapatırken, "Peki kaptan bu anlattıklarını da yazabilir miyim?" diye sormuştum. "Tabii ki yazabilirsin, çok da iyi olur" demişti... Sergen'in savunması ertesi gün Milliyet'in manşetindeydi...
Futboluna hayranlık duyduğum Sergen Yalçın'ın kendisini de sevmiştim o gün... Samimiyetinden çok, işini sahiplenmesi etkilemişti beni... Kendisini sonuna kadar savunması ve bunu çizgiyi hiç aşmadan yapması Sergen'le ilgili kafamdaki negatif düşünceleri silip, atmıştı...
O günden beri Sergen Yalçın'a hep pozitif bakarım. Teknik direktörlük yaptığı kulüplerdeki çizgisi, ciddiyeti, zekası ve oyunculara yaklaşımıyla hep farklı bir antrenör profili çizdi. Beşiktaş'a çok kısa sürede kattıkları da ortada...
Sergen Hoca her şeyden önce futbola doğru pencereden bakıyor. Taraftarın hücum futbolu izlemek, oyundan keyif almak ve şampiyonluk yaşamak istediğini gayet iyi biliyor, bunun için risk almaktan kaçınmıyor. Ancak kesinlikle hayalci bir teknik direktör değil. Aksine son derece realist bir hoca olduğunu düşünüyorum...
Örneğin 'denge' ve 'bitiricilik' konularında çok ısrarcı, buradaki eksiklerin sık sık altını çiziyor. 'Güçlü oyun' konusunda ne kadar hassas olduğu da dikkatinizi çekmiştir sanıyorum. Göreve gelir, gelmez Abdullah Avcı'nın uygulattığı 4-3-3 dizilişinden vazgeçti. 37 yaşındaki Atiba'yı 6 numaradan 8'e kaydırırken, sistemi de daha dengeli olan 4-1-4-1'e çevirdi. Her fırsatta kaliteli bir kadroya sahip olduğunu söylemesi de stratejik açıdan çok önemliydi... Oyuncu havuzunu sürekli genişletmesi de bir o kadar faydalı oldu...
Çaykur Rize, Gaziantep, Başakşehir, Trabzonspor ve son olarak Alanyaspor maçlarında Beşiktaş'ın oynadığı futbol herkesin takdirini topladı. Beş maçtan 10 puan çıkartarak zirve yarışına tutunmayı başaran siyah-beyazlı takım, çok üstün oynadığı Başakşehir ve Trabzonspor maçlarından da galibiyetle ayrılarak 5'te 5 yapsaydı, şampiyonluk yarışının en güçlü adaylarından biri olurdu...
Uzun lafın kısası, Sergen Yalçın tam da beklendiği gibi Beşiktaş'a yepyeni bir heyecan, bambaşka bir oyun anlayışı ve farklı bir enerji getirdi. Bu kadar kısa sürede kafasındakilerin önemli bir bölümünü hayata geçirerek sonuç alması gerçekten alkışa değer.
Evet, şampiyonluk için mucize lazım ama Beşiktaş'ın bu oyun anlayışıyla devam etmesi halinde sezonu ilk 3 içinde bitirebileceğini düşünüyorum. Kafalardaki imajının aksine son derece disiplinli ve yeri geldiğinde sert bir hoca olan Sergen Yalçın'ın önümüzdeki dönemde fırsat buldukça gençlere şans vereceğine de inanıyorum.