Anne olmak...
Doktor, avukat olmak gibi bir şey değil ki… bitmeyen bir mesai.
Emekli de olamazsınız. Hayat boyu annesinizdir. Bir tanesinizdir. Bebeğiniz içinizde oluşmaya başladığı günden itibaren artık başka bir şey düşünemezsiniz. Sadece onun sağlığı, mutluluğu ve rahatı için yaşarsınız artık. Onun tırnağı kırılsa sizin canınız yanar. Çünkü o sizin parçanızdır. “Canımın içi” o’dur.
Hamile kaldığımı öğrendiğim gün tüm hayatım tamamen değişti. Dünyaya bakışım bile farklı. Sabırlı olmayı öğrendim önce. Üstelik kendimi hiç olmadığım kadar da güçlü hissediyorum. Bu dünyada kimse beni üzemez, hiç bir şey beni yıkamaz. Ben anneyim çünkü. Bebeğim için her şeyi, herkesi bir kalemde silip atabilirim ben.
Onun için değer.
Her gece yatağına yatırmadan önce kulağına fısıldıyorum oğlumun, “sen balsın, sen kaymaksın, sen en sevdiğimsin, sen bi'taneciksin” diye. Her gece hem de. O da minicik elleriyle yüzümü okşayıp gözlerini kapatıyor. İlk
Filmlerin, dizilerin gerçek olmadığının en somut göstergesi nedir? Bence, 2 yaşındaki çocuğunu yatağa yatırıp yanağına bir öpücük konduran anne odadan çıkınca mutlulukla gözlerini yuman ve uykuya geçen çocuk. Ancak filmlerde olur bu. Sonra karı-koca mutlu mutlu saatlerce takılmıyorlar mı rahatsız edilmeden...
Bir de reklamlar var hani 'Bebekler gibi mışıl mışıl uyku!' diye bağıran. Hangi uyku, hangi mışıl? diye sorarım kendilerine. Valla sabaha kadar mışıl mışıl uyuyan çocuk benim çevremde çok az. Evet bir araştırma yaptım yakın arkadaş çevremde. 10 bebekten 2′si deliksiz reklam(!) uykusuna sahip. Diğerleri ve bizimki de elbette, gecede en az bir kere kalkıyor. 5 yaşında hala gece yarısı kalkıp anne babasını yoklayan var mesela.
Bebeklerin uyku döngüleri biz yetişkinler gibi değil. Bir kere bizim kadar derin uykuları yok. Bazı bebekler de ekstra hafif uykuya sahip oluyorlar. Uyku evreleri arası geçişlerde ise çoğu bebek uyanıyor ve tekrar nasıl uykuya geçeceklerini bilmiyorlar. Bildikleri tek şey anne. Onu istiyorlar. Bir söylentiye
Ben zaten öyleyim de çoğu zaman, bir kaç gündür okuduğum uyku hakkındaki makalelere ve fikirlerini aldığım arkadaşlarımın anlattıklarına bakılırsa çocuğuyla birlikte uyuyan(bebek demiyorum) ailelerin sayısı oldukça fazla. Daha da ilginç olanı bunların yarısından daha azının bu durumu açıkça söylüyor olmaları. Yani bir çok anne-baba çocuklarıyla yataklarını paylaştıklarını yakın çevrelerine hatta pediatistlerine bile anlatmıyorlar.
Bunun en büyük sebebi modern Batı'daki ekoller, çocukların kendi yataklarında ve mümkünse de kendi odalarında uyumaları gerektiği yönündeki telkinler. Elbette her bir önerme bilimsel çalışmalara dayandırılıyor. Diğer yandan, anne babası ile beraber uyuyan çocukların hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha ileride olduklarını gösteren araştırmalar da var. 'Aile yatağı kavramı kırsal kesimde, eğitim seviyesi düşük ailelerde olur' gibi bir intiba var sanırım ve bu yüzden bir çok aile çocuklarının uykusu hakkında doğruyu söylemiyormuş.
Peki neden?
Çocuk bizim değil mi?
B
İki üç gündür bir şeyler yazmak içimden gelmiyor.
Hele bugün, hiç.
Oğlumun bitmek bilmeyen ve yeni bir boyuta geçen uyku probleminden bahsedecektim oysa. İyi de 400 küsür gündür hakim karşısına çıkmayı bekleyen Mustafa Balbay’ın henüz bebekken ayrıldığı bir çocuğu var. Bizimki gecede 3 kere uyanıyor diye şikayet mi edeceğim?!? O adamlar iki gündür tecrit edilmiş vaziyetteler. Neden? Yattıkları yerler pis, ıslak, klozetin hemen yanı. Şimdi ben nasıl yazarım ‘bebeğimi koynuma aldım mışıl mışıl uyudum’ diye?!?
Her gün, istisnasız her gün kocası veya sevgilisi yüzünden öldürülen kadınlarla ilgili haber okuyorum. Mahkemeler ‘töre cinayeti’ diyerek, ağır tahrik vardı ama saçmalığıyla bu katilleri sokağa salıyor tez zamanda. Töre cinayeti nedir ya? Ağır tahrik? Karısını, kızını, kız kardeşini öldüren öldürtenler aramızda geziyor. Hem de onlarcası. Ondan sonra gömleğinin ütüsünü beğenmedi diye kocamın arkasından söylenip duruyorum. Meğer benim kocam bir taneymiş.
2.5 yaşına geldi oğlum.
İnanamıyorum.
Hamile kaldığımı öğrendiğim gün dün gibi aklımda oysa.
Düşükle sonlanan ilk hamilelikten sonra bu sefer, müthiş bir heyecan ve korku sarmıştı beni. Düşünmemeye çalışıyordum ilk haftalar. Bir şey olursa, çok üzülmek istemiyordum çünkü. Bağlanmayacaktım kollarıma almadan. Ama kendime ve ona iyi bakacaktım. Oğlum, içimde filizlenen, bir kelebeğin kanat çırpmasını andıran ilk tekmesiyle hayata yeniden, daha sağlam tutunmamı sağlayan oğlum, hiç üzmedi beni hamilelik boyunca. Sanki ben ona değil de, o bana baktı. O beni iyileştirdi 9 ay boyunca. Kucağıma aldığımda, artık bu hayattaki her olayın bir anlamı olduğuna karar verdim. Kadercilik diyebilirsiniz ki ben hiç bir zaman kadere inanmadım, elim kolum bağlı duramadım zorluklar karşısında ama NEDENLERE inanıyorum.
Koray’ın bu zamanda gelişinin bir anlamı olmalıydı. Meğer bana öğretecekleri varmış.
İlk günler zor geçti elbette. Ama eminim, onun için kat be kat travmatikti yeni dünya. Bir kere aydınlıktı,
Türkçe'ye 'Doğal Ebeveynlik' olarak çevrilen Attachment Parenting yaklaşımını duymuşsunuzdur. Duymayanlar da aslında biliyorlardır çünkü öyle yüzlerce araştırma sonucu ortaya çıkmış, anlamak için onlarca kitap okuma gerektiren bir ebeveynlik tarzı değil. Sadece ismi yeni konmuş. Ancak doğal ebeveynlik bazen yanlış anlaşılabiliyor. Çünkü doğal olmak disiplinsiz olmak, çocuğa kurallar koymamak gibi algılanabiliyor. Aslında amaç çocuğunuzla mümkün olduğunca sevgi dolu, onu ne istediğini anlamaya çalıştığınız bir disiplin yaratmak. Doğal Ebeveynliğin bugünkü tanımını yapan Amerikalı ünlü pediatrist Dr. Sears bu yaklaşımın ne olmadığını bir kaç cümlede açıklamış kitaplarında. Bana göre olması gereken zaten bu tip bir ebeveynlik. Neden mi?
Doğal ebeveynlik;
Ebeveynlikte yeni bir stil değil. Tam tersine bebek bakımında en eski yaklaşımlardan biri. Aslında anne babalar yüzyıllardır bebeklerine bu şekilde bakıyorlardı ta ki çocuk bakımı uzmanlarının sahneye çıkıp anne babalara, bebeklerini gözlemleyip
Ya da kendi bebeğinizin başka biri tarafından emzirilmesini ister misiniz?
Bizim kültürümüze çok da uzak değil sanırım bu. Eskiler sohbet ederken ‘süt anne’ tabirini duymuşsunuzdur. Anadolu’da eminim çokça vardır hala başkasının bebeğini emzirenler. Modern toplumlarda artık pek yaygın bir uygulama olmadığını düşünüyorum. 19 yüzyıldan itibaren Batı, ‘süt annelik’i rafa kaldırmış görünüyordu. Ben böyle düşünüyordum ta ki silikonlu göğüsleri bozulmasın veya yüksek kariyerleri sekteye uğramasın diye emzirmeyip bebeklerini süt annelere teslim edenlerin olduğunu duyana kadar. Bu yöntemi tercih edenlerin bir kısmı da evlat edindikleri bebeğe haklı olarak anne sütü vermek isteyenlermiş.
İyi de,
bir başkasının bebeğini emzirmek...
bebeğin için ürettiğin, içine en özel en muhteşem içerikleri koyduğun gizli formülünü başka bir bebeğe sunmak...
kucağında, başka bir bebek. Senin tenine başka birinin bebeği değecek…
Zorunlu olarak yani annenin sütünün olmadığı
Ebeveynlik sadece biz annelerin görevi değil ki? Bir de baba var evde. Üstelik çocuk büyüdükçe varlığı daha da önem kazanıyor. Vazgeçilmez oluyor baba. Hele hele bir oğlunuz varsa, bir süre sonra evdeki dengeler değişebiliyor. Çünkü baba-oğul kavramı ortaya çıkıyor. Siz kadın olarak dışlanıyorsunuz hatta. Anlayamaz oluyorsunuz dertlerini. Öyleyse bir babaya sormalı erkek çocuk yetiştirmenin püf noktalarını.
Yazıyı kaleme alan Thomas Matlack. Başından iki evlilik geçmiş, 3 çocuk babası. erkek çocukları anlatıyor biz annelere:
Mağara adamını düşünün. Yetişkin bir kadının binlerce duygusal hali vardır. Kız çocuklarının aynı şekilde üstelik. Konu erkeklere gelince olay basit: deli, üzgün, mutlu. Karmaşık duygusal yaşantınızı oğullarınıza yansıtmayın. Onun derdi zannettiğiniz kadar zor olmayabilir. Oğlunuz yemek yemek, kaka yapmak ve koşmak istiyor. Gerçekten kötü bir günündeyse istediği tek şey elinden alınan oyuncağına tekrar kavuşmak. Yoksa 8 yaşındaki bir kız çocuğunun