Gerçekten. Sevemedim. Koray da öyle. Tahammülü yok. Kanallar arasında gezinirken rastlarsak soruyorum 'ister misin izlemek?' diye. 'Ben bunu istemedim' diyor.
Koray'a henüz hamile bile değildim varlığını öğrendiğimde bu Kanada'lı Calliou'nun. Çevremdeki 2 yaş ve üzeri çocuklar büyülenmiş şekilde seyrediyorlardı. Çoğu anneler de çocukları üzerinde olumlu etkisi olduğundan bahsediyorlardı. Ben o zaman da bir sinir olmuştum ama büyük konuşmamak gerektiğini bildiğimden hiç yorum yapmamıştım, kendime bile.
Sonra Koray'ın çizgi film dönemi geldi. Mickey Mouse, Winnie the Pooh ve son olarak da Cars favorileri. İçinde kedi - köpek olanları da seyrediyor çoğu zaman ama genelde CARS filminin kahramanlarıyla yatıp kalkıyoruz. Geçenlerde kızı Koray'dan 1.5 yaş büyük olan bir arkadaşımla karşılaştım. Yanlarında dvd oynatıcıları da vardı ve elbette Calliou cd'leri. Koray istemedi ve de sinir oldu kıza başka bir şey seyretmesine izin vermediği için. Arkadaşım, 'seyrettir, mutlaka seyrettir bayılacak' dedi durdu. 'Yok' dedim,
Erkek çocuğa sahip her anne babanın, hatta öncesinde bebek bekleyenlerin bile aklındaki en önemli sorudur: Ne zaman sünnet ettirmeli?
Son yıllarda doğar doğmaz sünnet ediliyor bebekler. Biz ettirmedik. Biraz daha büyüsün durumu anlatalım, diye düşündük. Kardeşim de geç sünnet olmuştu. 10 yaşındaydı. Hatırlıyorum, yalvarıyordu babama ‘ben de sünnet olayım’ diye. Kocam da 9 yaşındaymış meğer. Aile geleneği olacak sanırım.
Bilincinde olmak, neden yapıldığını bilmek iyidir öyle değil mi? Elbette bebek henüz çok küçükken yapıldığında da hatırlamıyor olacak ne acısını ne ağrısını. Doğumla beraber sünneti de aradan çıkmış oluyor, hepsi birlikte kutlanıyor. Anne-babaya sonradan derdi tasası kalmıyor. Tabi herhangi bir problem çıkmazsa. İşte, ya problem çıkarsa?!? Bu sefer minicik bir oğlanı daha büyük sıkıntılar bekliyor olacak.
Açıkçası yeni doğanı sünnet ettirmek de doğru gelmedi bana. Zaten bunun kararını veriyor olmak da hoşuma gitmiyor ya...
‘Sağlık için gerekli’ diyen de var, tam tersine
Zamanı geldi mi?
2.5 yaşındaki oğluma yapmaması gerekenleri, yasakları, istenmeyen bir davranış gösterdiğinde sonuçlarının ne olacağını anlatmalı mı? Anlar mı? Gelişmiş bir öğrenme sisteminin henüz olmadığını biliyorum. Yasakları, en azından benim neyi yapmamasını istediğimi biliyor. Gelin görün ki neden yapmaması gerektiği hakkında hiç bir fikri yok. Yoksa var mı? Yasakların ne olduğunu bildiği halde uymayan çocuğa ceza verilir mi ya da kurallara uyduğu için devamlı ödüllendirilmeli mi?
Aradığım cevaplar sorularda var değil mi? En azından 2 yaş çocuğuna cezanın ve ödülün hiç bir anlama gelmediğini biliyorum. Geçenlerde akşam yemeğinde bizi oldukça zorlayan Koray’a ‘bu yemek bitmezse baba ile direksiyon(PS3) oynamak yok’ dedim. Bu sözümü 3-5 kere tekrarladım. Sonra baktım elimdeki kaşığı ağzına götürüyorken midesi bulanır gibi oldu. Sonra da ‘anne yemek bitti. Direksiyon?’ diye gözümün içine baka baka masumane bir şekilde izin istedi. Demek istiyor ki ‘ben yemek istedim ama midem bulandı.
Kadınlar ve erkekler...
Farklıyız, kabul.
Biz hormonların esiri olmuşuz, değişken ruh hallerimizle erkeklerin başını döndürüyoruz, kabul.
İyi de anne baba olunca fark bu kadar açılmaz ki!!!
Şaka bir yana, Anne kime denir, Baba kimdir? sorusuna bizim evden gerçekçi cevaplar veriyorum:
* Aynı anda kendi çantasını, çocuğunun çantasını, çocuğunun oyuncak kutusunu, market torbasını, çocuğunun ayakkabısını ve hatta çocuğunu taşıyan; bir yandan da ev anahtarını bulmaya çalışan kişiye ANNE; bilgisayar çantasını karısına vererek sadece oğlunu kucaklayana da BABA denir.
* 5 dakikada duş alıp 10 dakika içinde hem kendisini hem de çocuğunu hazırlayana ANNE; o 15 dakika boyunca gömleğine uygun kazak aramakla uğraştıktan sonra kapının önünde çantasını toparlayan karısına 'daha hazırlanmadın mı?' diye sorana BABA denir.
* Uykusuzluktan süründüğü halde uyumamakta direnen çocuğuna söylenen kişiye ANNE; 'uykusu yok belli, olsa gider yatar zaten' diyene de BABA denir.
Bu aralar yine bir sürü hamileyle bir araya geldim. Dertleşiyoruz. Sağdan soldan duydukları yüzünden ne kadar bunaldıklarından bahsediyorlar. Öyleyse dedim, ben bir toparlayayım durumu. Hamilelere söylenmemesi gerekenleri arkadaşlarımın da yardımıyla sıraladım:
1. Planlı mıydı?
Fark eder mi? Yani gerçekten... yapmışız işte öyle ya da böyle. Hayır, planlamamıştık; pat diye hamile kaldım desem ne olacak ki? Bebeğe bakamayacağımızı düşünüp evlatlık mı alacaksın? Bu bilginin kime ne yararı var?
2. Kız mı istersin, erkek mi?
Ben sadece sağlıklı bir çocuk isterim. Hadi kızım olsun istiyorum. Sonra? Hediye almak için soruyorsa birisi, garanti renklerde bir hediye alsın. Mesela üst baş, battaniyeyi beyaz alabilir ki ben bayılırım bebeğin beyaz giymesine. Onun dışında anneye yardımcı, bebekli hayatı kolaylaştıracak bir şeyler de alınabilir. Aslında en güzeli 'sağlıkla gelsin' demek. Cinsiyet tercihi de sorulmasın.
3. Düşük yaptın mı daha önce?
Şimdi bu soruya verilecek cevap 'evet' olursa her iki taraf için de sarsıcı olur. Düşük yaşamış bir anne adayına o sıkıntılı, bol
Bebeği doğurmanın en kolay iş olduğundan bundan önceki uyku ve beslenme maceralarımızda sık sık söz ettim. Meğer bunlardan zor bir şey daha varmış: Evde Çocuk Oyalama. Kış günü evde zamanı iyi geçiremediğimizden de bahsetmiştim. Benim sabırsız, bu konuda beceriksiz ve sabit kalmakta problemleri olan bir insan olmamdan kaynaklanıyor.
Bağırmama Rejimi fena gitmiyor. Dün iki kere bağırmışım. Benim için büyük başarı. Fark ettim ki Koray sevdiği oyuncaklara bir kere takıldı mı, uzun süre etrafıyla ilgilenmiyor. En sevdiği oyuncaklar ne mi? Tabi ki arabalar. Her yerimiz, içimiz dışımız araba. Yastıkların altından, montlarımızın cebinden, çantaların içinden, arabada koltukların arasından topluyorum devamlı. Ben de yeni ve değişik oyuncak almayacağım artık çünkü geçen haftalarda hamur oynasın diye dünya para verip bir süre hamur aparatı almıştım; yok hamur fabrikasıymış, yok dondurma yapacakmışız. Bizimki 10 dakika bile ilgilenmedi hiç biriyle. O yüzden ben de araba ve aksesuarlarına, araba ile oynanabilecek oyuncaklara dikkatimi veriyorum bundan böyle.
‘Lego oynamıyor’ diye de şikayet ediyordum, onun da yolunu buldum. Legodan araba yolu, tüneller, park yerleri inşa
Ne zamandır bu konuyla ilgili bir yazı yazmak vardı aklımda. Attachment Parenting kavramından bahsedeceğim. Türkçe'ye 'Doğal Ebeveynlik' olarak çevrilmiş. Açıkçası bana ikisi aynı anlamı işaret ediyormuş gibi gelmiyor ama alışılmış olanın üzerine bir çizgi çekecek halim de yok. Madem öyle,
Neymiş bu Doğal Ebeveynlik?
Doğal olmayanı da mı var bunun? diye sorarlar önce.
Doğal olmaktan kasıt nedir? Siz ilk duyduğunuzda aklınızdan ne geçti?
Bilmeyenler, daha önce okumamış olanlar için en baştan anlatacağım. Attachment Parenting, Amerikalı ünlü pediatrist William Sears ve eşi Martha'nın ortaya attığı bir terim. Yani ebeveynlikte yeni bir yöntem değil. Yüzyıllardır var olan hatta tahminen ilk insanlara kadar uzanan kökleri olan bir ebeveynlik tarzı. Doğal Ebeveynlik yeniden tanımlanırken daha kolay anlaşılabilmesi açısından bir kaç prensip belirlenmiş:
İşin gerçeği AP(Attachment Parenting) yani Doğal Ebeveynlik, uyulması gereken katı kurallar bütünü veya bir disiplin tarzı değil. Hem bebeğinizin hem sizin hem de ailenizin karakterine en uygun
Geçen hafta başında sinir krizi eşiğindeyken annem kalkıp geldi yanıma. Onu karşılamaya gitmek için hazırlanırken bile didişiyorduk. Koray artık inat olsun diye yaramazlık yapar oldu. Ben de bağırdıkça bağıran en nefret ettiğim anne tipi haline dönüştüm. Arabaya bindiğimizde ikimiz de mutsuz, sinirli ve sıkıntılıydık. Yol boyu ben hala yüksek oktavdan söyleniyordum, hızımı alamamıştım evde.
Beraber geçirdiğimiz ilk günün akşamında annem, hem Koray’da hem de bendeki değişiklikleri fark etmiş. Koray’da alışkın olmadığımız bir asabiyet var. Bağırma halinde. Nereden, kimden kapmış dersiniz? Annesinden elbette. Neyse annem rica etti ‘şu çocuğa bağırma, evet çok zor haklısın ama sen bağırdıkça o daha da asabileşiyor’ dedi. Ben de bir karar aldım. Ne olursa olsun bağırmayacağım. Rejim gibi bir şey. Arada çikolata rejimine girerim, 1 hafta falan yemem çikolata. Aynı o hesap. Bir hafta on gün bağırmayacağım. Bakalım o da bu huyundan vazgeçecek mi? Umarım geçer. Çünkü bağıran anne olmaktan hiç hoşlanmıyorum. Bir de üzerine