İtalyanca tuhaflık başkadır

6 Haziran 2017

Bundan iki yıl önce okuduğum bir kitap, gelecekte yapmam gerekenlere dair kafamdaki birçok planın değişmesine neden olmuştu. Goethe’nin bir buhran döneminde çıktığı yolculuk günlüklerini içeren “İtalya Seyahati” kitabından bahsediyorum. Günümüzdeki tur programları tarafından sıkıştırılmış bir haftalık İtalya turlarına hiç benzemeyen iki yıl süren bir seyahat bu. Avusturya sınırından başlayıp İtalya’nın ta en güneyine uzanan iki yüzyıl öncesinin koşullarında gerçekleşen bir yolculuk…

Bu kitabı okuduktan sonra evet, belki tüm hayatım değişmedi Orhan Pamukvari bir şekilde ama “ileride bir gün ben de yapabilirim” fikri kafamda yer etti. Kitabı okumamın üzerinden epey bir zaman ve üstünden çokça kitap geçmişken 45. İstanbul Müzik Festivali programında bir konser dikkatimi çekti.

La Stravaganza adındaki bu konser, Vivaldi’nin besteleri ve ona eklenmiş görüntüler eşliğinde bir İtalya turu vaat ediyordu. Üstelik bundan üç yüzyıl öncesine, barok sanatının en ihtişamlı olduğu günlere yolculuk iddiasıyla gerçekleştiriyordu. Hem de harikulade bir çalma listesiyle birlikte. Böyle bir etkinliğe kayıtsız kalamazdım elbette. Hemen söyleyeyim, konser sonrası ilk düşüncem nokta atışı

Yazının Devamı

Bir dehanın izinden

5 Haziran 2017

Pazar akşamları, bir ayı aşkın bir süredir yayınlanmakta olan bir dizi var. Şimdiki liselilere fizik dersi sınavları için ön hazırlık mahiyetinde bir yapım. Görelilik, Faraday, Newton ve çok daha fazlası bu dizide. “Dahi dendiğinde aklınıza gelen ilk isim kimdir?” diye sorulsa hemen hemen herkesin vereceği ortak yanıt olan Albert Einstein’ın hayatına odaklanan Genius, National Geographic için Netflix, HBO, AMC gibi sektörün önemli şirketlerinin yapımcılıklarını üstlendikleri dizilerle yarışacak nitelikte.

İlk bölümlerinin gördüğü yoğun ilgi üzerine şimdiden ikinci sezonu müjdelenen yapım, özellikle tarih ve biyografi türündeki dizilere ilgi duyanlar için son zamanlardaki en iyi tercihlerden biri konumunda. Günümüz dünyasının her anlamda inşa edilmeye başlandığı 19. yüzyılın sonlarındaki bilimsel ve siyasi gelişmeler ışında Albert Einstein’ın hayatı üzerinden kurgulanan dizinin oyuncu kadrosu da göz alıcı. Albert Einstein’ın öğrencilik yıllarından profesörlüğüne uzanan yıllar boyunca bu dahi bilim insanını Johnny Flynn ve Geoffrey Rush canlandırıyor.

Genç Albert’i canlandıran Flynn, müzisyen kimliğiyle de tanınıyor. Geoffrey Rush içinse herhalde fazladan bir şey söylemeye

Yazının Devamı

İyi geceler Rembrandt

2 Haziran 2017

Yeni güne, mesela bir hafta sonu sabahına çok sevdiğiniz tablonun karşısında merhaba demeye ne dersiniz? Şöyle mazisi birkaç yüzyıl öncesine uzanan bir tablonun önünde mesela? Sabahleyin uyandığınızda koridorlarda dolaşıp yüzünüzü ve dişlerinizi müze tuvaletinde yıkayacaksınız. Sonrasında da bu ihtimal dışı ayrıcalığın süresi dolduğunda müze kapısından dışarı çıkıp günlük rutininize devam edeceksiniz. Size gününüzü nasıl geçirdiğinizi soran eş dosta “ne olsun işte, ben de dün gece Rembrandt tablosu karşısında müzede uyudum” diyecek, bir süre de insanları buna inandırmaya çalışacaksınız.

Ben, bir Caravaggio, Rembrandt ya da Vermeer tablosu eşliğinde bu hayalimi gerçekleştirmek isterdim. Bahsettiği şey elbette tablonun orijinalinin olduğu yer için geçerli. Yoksa odamda halihazırda Caspar David Friedrich ve Claude Monet tablolarının posterleri mevcut. Bu sanatçıların tablolarının sergilendiği müzelerden birinde bunu gerçekleştirmek bir insanın ömründe başına gelebilecek en hoş anılardan biri olsa gerek.

Bahsettiği bu güzel anı, hayal olmaktan çıkarıp gerçeğe dönüştüren bir müze var. 2013’te Amsterdam’da yeniden açılan Rijksmuseum, dördüncü yılı şerefine on milyonuncu

Yazının Devamı

Kandinsky ve Chagall notaya geldi

1 Haziran 2017

Bir an için Kandinsky ve Chagall’in tablolarının hareket ettiğini düşünelim. Opera Garnier’in tavan süslemelerinin ya da eskizlerin Mozart, Mussorgsky, Ravel veya Wagner besteleri eşliğinde sahnede canlanması sıradışı bir deneyim olurdu.

45. İstanbul Müzik Festivali bu yılki konseptine uygun bir konserle bu sıradışı deneyime tanıklık etmemize yardımcı oldu. BBC Music tarafından günümüzün en önemli 20 piyanisti arasında gösterilen Mikhail Rudy dün gece farklı sanat dallarını bir araya getirdiği performansı ile İş Sanat Konser Salonunu dolduran müzikseverlere farklı bir deneyim yaşattı.

Pazartesi gecesi düzenlenen konserle başlayan 45. İstanbul Müzik Festivali’nin bir sonraki etkinliği olan “Renklerin Sesi: Kandinsky & Chagall”, Mikhail Rudy’nin 2013 yılında Paris’te bulunun dünyanın en önemli opera salonlarından biri konumundaki Opera Garnier’in tavan işlemelerinden aldığı ilhamla ortaya çıkmış. İki bölümden oluşan konserin ilk kısmında Rus besteci Mikhail Rudy, Mussorgsky’nin besteleri eşliğinde, Kandinsky’nin tablolarının hayat bulduğu bir performans sergiledi. Filmleştirdiği bu görüntülerin devamını ikinci bölümde Chagall ile devam ettiren Rudy’nin repertuarında bu kez

Yazının Devamı

Underwoodizm kaldığı yerden devam ediyor

31 Mayıs 2017

Yeni bitirdiğim “John Adams” mini dizisinin ardından Amerikan devlet yapısını ve tarihini konu edinen diğer dizi ve filmlere göz attığım bir dönemde, arkadaşımın tavsiyesiyle ilk sezonu birkaç hafta önce yayınlanmış olan yeni bir yapımı izlemeye başlamıştım 2013 yılında. Hikâyesi herhangi bir tarihsel olaya dayanmayan bu dizi, Francis Underwood ve onun sevgili eşi Claire'in yaşantısını konu ediniyordu. Ancak dizi konusunun ilerleyişi beni daha ilk bölümden kendisine çekmeyi başarmıştı. Evet, Netflix yapımı House of Cards’tan bahsediyorum.

Dün itibariyle beşinci sezonunun yayınlanan House of Cards, 2013 yılından beri istikrarlı bir şekilde yeni sezonunu beklediğim ve ihmal etmeden izlediğim tek dizi oldu. Çok sonraları topluca izlediğim diğer uzun soluklu diziler olan Breaking Bad ve The Walking Dead hariç tabii. Bir Netflix geleneği olarak sezonun tüm bölümlerinin aynı anda yayınlanması güzelliği sayesinde uykusuz geçen birkaç gecede bitirdiğim House of Cards sonrasında bir yıla varan bir bekleyişin içine sürüklüyor her defasında insanı.

House of Cards’ı henüz hiç izlememiş olanları hesaba katıp dizinin gidişatı hakkında bilgi vermemeye çalışacağım. O yüzden yazının ana konusunu

Yazının Devamı

Gelecek Daha Güzel Günler mi Getirecek?

30 Mayıs 2017

Rutin kitapçı gezimi yaptığı o gün tam karşımda duran bir kitap ilişti gözüme. Şu soruyu soruyordu “Gelecek Daha Güzel Günler Mi Getirecek?” Bu zor sorunun cevabını Alain de Botton, Malcolm Gladwell, Steven Pinker ve Matt Ridley tartışıyordu. The Munk Debate kapsamında gerçekleştirilen bu münazara da Domingo Yayınevi tarafından Türkçeye çevrilmiş.

Steven Pinker ve Mat Ridley’in olduğu taraf, geleceğin bizlere daha güzel günler getireceğini düşünüp savunurken Alain de Botton ve Malcolm Gladwell ise bunun tam aksi kanısında. Uzun söyleşi şeklindeki kitapları pek okuyamasam da sorunun çarpıcılığı ve bu soruyu tartışanların kimliği bu kitabı alıp okumaya sevk etti beni. Böylece vakit kaybetmeden kitabı okumaya başladım. Steven Pinker ve Matt Ridley’in, Homo Deus’un yazarı Yuval Noah Harari gibi okuru sürekli veriye boğan bir yönleri vardı. İnsanlığın geçmişinde yaşanmış olaylar ışığında onu günümüz ve gelecekle istatistiksel değerlerle karşılaştıran bu tutum elbette insanı başlangıçta beni, geleceğin ne kadar güzel olacağını düşünmeye doğru heveslendirdi.

Ardından sırayla söz alan Alain de Botton ve Malcolm Gladwell çizilen bu pembe tabloya itirazlarını sundu. Tam da “ne kadar

Yazının Devamı

45 kere maşallah

29 Mayıs 2017

Birkaç senedir Haziran ayı benim için yılın en özel dönemlerinden biri anlamına geliyor. Günlük yaşantısını müziksiz sürdüremeyen ve en iyisini keşfetme derdinde olan biri olarak yaşıma göre uzun bir süredir vardığım son nokta klasik müzik oldu. İstanbul gibi bir şehirde yaşayınca bu konuda da seçenekleri oluyor insanın. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndan, Notre Dame de Sion Lisesi’ne, çok sayıdaki mekânda yazın birkaç ayı hariç sürekli olarak bu türdeki etkinliklere katılma imkânı mevcut.

Kuşkusuz bu alandaki en önemli organizasyon, yazının başında da belirttiğim gibi Haziran aynı benim için özel kılan İKSV’nin düzenlediği İstanbul Müzik Festivali. Dile kolay, bu yıl 45.si düzenlenecek olan festivalin sanatçıları, programları ve mekânları yine insanı heyecanlandıran türden.

45. İstanbul Müzik Festivali bu yıl “Sıradışı” temasıyla kurgulanmış. Klasik Batı Müziği’nin yanında bizim, Osmanlı geleneğinden gelen klasik müziğimiz de bu seneki festival programında yer alıyor. Buna istinaden alışılagelmiş konser mekânlarına yanına Kapalıçarşı ve Galata Mevlevihanesi gibi İstanbul’un iki önemli simgesinin de eklendiğini belirtelim.

Açılışı bu akşam Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi

Yazının Devamı

Pera Müzesi'nde iki yeni sergi

26 Mayıs 2017

Geçtiğimiz aylarda Boşnak ressam Mersad Berber’in eserlerine ev sahipliği yapan Pera Müzesi, bu etkinliğin sona ermesinin ardından iki yeni sergiye ev sahipliği yapmaya başladı. Bu kez Kosta Rikalı heykeltıraş José Sancho’nun figür ve hayvan bedenleri gibi temalarla şekillendirdiği eserleri Pera Müzesi’nde.

6 Ağustos’a kadar sürecek olan “Erotik Doğa” isimli sergi Pera Müzesi’nin kapalı olduğu Pazartesi günleri hariç her gün ziyarete açık. José Sancho Fondacion ve Kosta Rika Büyükelçiliği’nin de katkılarıyla düzenlenen serginin kitabı da Pera Müzesi Yayınları etiketiyle yayımlandı.

Eserleri doğup büyüdüğü Kosta Rika’nın, Hispanik ve Kolomb öncesi yerli kültüründen de izler taşıyan José Sancho’nun en önemli ilham kaynağıysa Pablo Picasso.

Sanat tarihçisi ve eleştirmen Maria Enriqueta Yglesias’ın küratörlüğünde gerçekleşecek sergide, José Sancho’nun hayvan ve figür temalarına yer verilmekte. Sanatçı yapıtlarında, ahşap, bronz, demir levha ve granit gibi malzemeleri kullanmayı tercih ediyor.

Pera Müzesi’nde, José Sancho sergisiyle aynı anda başlayıp yine 6 Ağustos’a kadar sürecek olan bir diğer süreli sergiyse “Çiftdüşün Çiftgörü” ismini taşıyor. Alistair Hicks

Yazının Devamı