Sezon renkleri belirlendiğinde gardırobumuzdaki sahip olduğumuz parçaları inceliyoruz ve hemen alışverişe çıkıyoruz. Peki sezonun trend renklerinin bize uygun olup olmadığını düşünüyor muyuz?
Kendinize uygun doğru renk tonlarını öğrenin…
Herkesin kendine uygun renkler değil, renk tonları mevcut. Renk analizinizi yaptırdığınızda cilt alt tonunuza uygun renk tonları belirlenir. Bunu bilmeniz enerjinizi yansıtabilmeniz için de çok önemli. Sıcak alt tona sahip bir kişiyseniz soğuk tonda bir giysiyle istediğiniz kadar enerji dolu olun “soğuk” olarak değerlendirileceksiniz. Seçmiş olduğunuz her rengin tonu sizin için doğruysa olumlu, size uygun değilse olumsuz etki yansıtacaktır.
Sezonun Trend Renkleri…
2018 pantone rengi ultra violet olarak açıklanmıştı. Sonbahar kış sezonunda da ultra violet yerini aldı. Kontrast renklerle kombin yapıldığında şık olacağınızdan emin olabilirsiniz.
Yeni sezonda kırmızının yeri genişledi. Kırmızının size göre olan tonunu bulursanız kendinize enerji katar, cesaret sağlarsınız. Koyu kırmızı ve vahşi desenlerde dahi kırmızı siyah kombinasyonunu görüyoruz. Yılan derisi, leopar, zebra, kaplan desenleri vahşi bir etki yansıtırken feminen
İşten ayrılma, evliliklerin sona ermesi, aşkların sona ermesi gibi her konuda “gitme zamanı” olduğuna inanıyorum. İş yerimden, aşık olduğum iş yerimden ayrıldığımda gitme zamanı demiştim, gitme zamanı bir sona erişi anlatır, gerekendir ve yeni başlangıçların habercisidir. Gitmeyi siz de seçebilirsiniz, karşınızdakinin seçimi de olabilir. Kabullenmemek sadece olanı görmekten kaçmaktır.
Hep duyduğumuz “Bir kapı kapanır, yenisi açılır” sözü nedense bende her zaman “lafın gelişi” etkisi yaratmıştır.
Gitme zamanını hissedip direnmek neden? Vazgeçmekten mi korkuyoruz, yoksa yeniliklere mi açık değiliz? Mevcut duruma tutsaklık değil mi devam etmek? Devamında bizi zorlayan konular ruh halimizi nasıl etkileyecek? Ruh halimiz davranışlarımıza yansıyacak, mutsuz bir birey olacağız. Bu muydu hedefimiz? Giderken yanımızda sonsuz olasılıkları da alıp götürüyoruz, neden bunu görmezden geliyoruz? Orada devam edip belli kalıplar içine hapsolmak, bir kuyunun içinde, derin bir kuyunun içinde giderek derinleşen bir karanlığa gömülmek, hiçbir şeyi görmemek için gözlerini kapatmak, etrafında sana göz kırpmaya çalışan ışığı görmemek için direnmek neden? Mutsuz olduğumuzu bile görmekten kaçmak?
Son yıllarda aynaya baktığımızda yüzümüzdeki küçük bir kırışıklık, bir sarkma olduğunda sanki dünyamız kararıyor. Yaşlanmaktan korkuyoruz. Hemen botox yaptırıp hatta bazen mimiklerimizin ortadan kalkmasını bile göz önüne alarak gençliğimize kavuşma hissini yaşamayı tercih ediyoruz. Fark edilip sorulunca daha da mutlu oluyoruz; amacımıza ulaşmanın verdiği haz bambaşka geliyor insana. Peki ya ilişkilerimiz?
Evliliğimizde veya flört döneminde yaşadıklarımıza ayna ile bakmaya var mısınız? Öncelikle baktığımız aynanın temiz olmasına dikkat edelim. Mevlana’nın “Dışarıya baktığın pencere kirli ise sana uzattığım çiçekler çamur görünür” sözünü unutmayalım. Dışarıdan bir gözle izleyelim ilişkilerimizi… Ne görüyoruz? Aynı frekansta olduğunuz kişi ile ilişkilerinizde problemlerin hep karşı tarafın mı yarattığını düşünüyorsunuz? Sizin seçtiğiniz kişi ile ilgili çok önem verdiğiniz değerlerin evlilik sürecinde yok olduğunu mu görüyorsunuz? Bunlar gerçek mi ya da olduğunu zannettikleriniz mi? Yoksa bakış açınız mı değişti?
Yüzümüze botox yaptırdığımız gibi ilişkimize de biz botox yapabiliriz. Küçük bir tedavi. Fark ettiğimiz kopuklukları tamamlamanın yolunu bulmak gerekiyor.
Tek yol
Değişmek istiyorum ama nereden başlamalıyım bilmiyorum. En iyisi kuaföre gideyim, saçlarımı değiştireyim dediniz. Saçınızın rengini, kesimini değiştirdiniz. Bir zaman sonra değişen bir şey olmadığını fark ettiniz ve yine “istiyorum” hali ile baş başa kaldınız.
İçinizde yapamadığınız değişikliği dışınızda yapmanız değişiklik değil sadece göstermelik bir harekettir. Önce cesaretinizi toplayın, değişim uzun bir süreçtir, vazgeçmemeniz gereken bir yoldur. Kararınızı verip cesaretimizi topladıktan sonra içinizi değiştirerek başlayın. İçinizdeki değişikliği tamamladığınızda zaten o size diyecektir için ve dışın uyumlu değil diye. Hadi dışı da içimize uyarlayalım.
Renk analizinizi yaptırın…
Dıştan değişime karar verdiğinizde ilk olarak renk analizi yaptırmanızı öneririm. Çünkü enerjinizi yansıtan renklerdir. Ana renkler herkes için uygundur ancak renk tonları gözle görülür şekilde kişilerde farklılık gösterir.Renk danışmanına başvurarak size uygun renk tonlarını öğrenebilirsiniz.
Stilinizi keşfedin…
Ya stiliniz? Size uygun renk tonları ile tamamlayacağınız stille değişim yolunda önemli bir adım atmış olacaksınız. Örneğin tercihiniz günümüzün trendi minimalistse bu tercihe
Bir ilişkide mutluluğu yakalamak ve devam ettirmek oldukça önemlidir. Bunun için ilişkilerde kadın ve erkeğin dikkat etmesi gereken birçok nokta var. Bunlardan en önemlisi rol çalmamak. Günümüzde kadınlar iş hayatının gereği olarak güçlü olmak zorunda kalıyor.
Bazen dişil enerjisini neredeyse terk ediyor. İlişkisinde de bunu kullanmaya başlıyor. Eşi de kendi de eril enerjiye sahip oluyor. Bu durumda iki eril enerjiye sahip kişi arkadaş konumuna geçiyor. Son dönemdeki boşanmaların artışının buna bağlı olduğunu gözlemlemek mümkün.
Uzakdoğu felsefesinde yin yang zıtlıkların bir arada olmasından ve dengesinden söz eder. Birinin fazla olması dengeyi bozar. Güç savaşını da iki eril enerji arasında olduğunu gözlemliyoruz. Dişil enerjinin eril enerji ile güç savaşına girdiği görülmüyor.
Bir kadını onurlandırmak için erkek gibi kadın derler, ama bu doğru bir söylem midir?
Kadın, kadın olarak kimliğini almalı, üzerini maskelememelidir. Kırmızı ruj süren güzel kadının da dişil enerjisi yüksek demek her zaman mümkün değildir. Dışı dişil enerji, içi eril enerji olan kadınlar da var. Eril enerji bir anlamda korunma ve savunma gibi görülüyor.
İlişkide mutluluğun anahtarı dişil ve
İçinizdeki mucizeyi dışarıya çıkararak hayatınıza yeni bir yön verebilir gerçek bir değişim sağlayabilirsiniz. İçinizdeki mucizeyi nasıl keşfedeceğinizi öğrendikten sonra sözcüklerin gücünü, kişinin rengini keşfetmenin nasıl mucizeler yarattığını, doğru stilin ve beden dilinin hayatınızı ne kadar etkilediğini öğrendiğinizde değişime giden yolu tamamladınız demektir. Bunun için ise önce farkındalık, sonra istemek gerekiyor. Cesaret ise değişimin kritik başarı faktörü.
Değişim için ilk ele alınması gereken bizi biz yaptığını düşündüğümüz özelliklerimiz.
Ben gururlu biriyim, ben buyum, bu halimden memnunum diyen, gururunun temelindeki ego probleminin farkında değildir. Sokrates “Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez.” derken bize kendimize dönmemiz gerektiğini ne güzel ifade etmiş.
Hayatımızı seçimlerimiz yönlendiriyor. En önemli seçimimiz ise kendimiz olmak. Öyleyse biz gerçekten olduğumuz kişi miyiz? Yoksa maskelerimizle mi dolaşıyoruz? Anne kimliğinin gerektirdiklerini kim belirliyor? Biz başkalarının belirlediklerine göre mi yoksa kendimize göre mi davranıyoruz?
Kendinden memnun olmak, mutluluk hissinden uzak olmak değişim ihtiyacı hissettirir. Bir an gelir, yeter artık
Günümüzde sadece markaların değil, ülkelerin hatta bireylerin konumlandırılmasından söz edilmeye başlandı. Bugün var olan markalar bir ürünü pazara sunarken konumlandırmaya ihtiyaç duyuyor. Markanın hedef kitlesi belirleniyor, uygun ürünler seçiliyor. Hedef kitlenin demografik bilgileri, sosyo ekonomik statüsü ve daha birçok etken ürünün konumlandırmasında etken olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bir markanın konumlandırmasının doğru yapılması kritik başarı faktörü olarak karşımıza çıkıyor.
Günümüzde gerek özel hayatta, gerek iş hayatında sıklıkla kişisel marka kavramı kullanıyor.
Peki siz kişisel markanızı doğru konumlandırdınız mı? Ya da siz de hayata kendini yeniden konumlandırmak isteyenlerden misiniz? Kendinizi yeniden konumlandırmak istiyor ve buna nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız bununla ilgili ipuçlarını sizinle paylaşacağım.
Öncelikle mevcut durum analizi yapın, bugünkü neredesiniz, çevreniz sizi hangi kelimelerle tanımlıyor? Nerede eksik var, tamamlamak için ne gerekiyor? Çevrenizde kimler olduğuna bakın. Belki arkadaş detoxu yapmanız gerekebilir. Evinizde kullanılmayan her şeyi ihtiyacı olan kişilerle paylaşın. Ev kadını, öğretmen, kurumsal şirkette
Kış aylarının karanlık, depresif hissettiği söylenen günlerden sıcak enerji dolu yaz günlerine geçtik. Tatil için planlar yapmaya başladık. Bavullarımızı hazırladık. Tatil için ihtiyacımız olan her şeyi yanımıza aldık. Ve artık bütün bir yıl o hayalini kurduğumuz haftalar belki de aylar önce planladığımız tatilimizdeyiz. Peki gerçekten tüm bu hazırlıklara rağmen tatilimizi tam anlamıyla yaşayabiliyor muyuz? Ya da tatilinizde AnLine mısınız?
Bir tatil sabahı kitlesel hipnozun getirdiği bir şey olsa gerek sabah erken saatte şezlonga havlu koymakla başlıyor bir gün… Sonra kahvaltı, kahve, deniz, güneş vs. Herkes o an ne yaparsa biz de yapıyoruz. Çünkü bunun tatilde olmanın gerekliliği olarak düşünüyoruz. Bütün bunları yaparken iş hayatımızdaki problemler, tatil dönüşü yaşayacağımız adaptasyon sorunu ise hep aklımızda oluyor. Tatile çıkma nedenimizi, neden orada olduğumuzu unuttuğumuz anlar ne kadar çoktur. Küçük bir etkileşim bizi hemen düne götürebilir ya da yarını düşündürebilir.
Tatile çıkıp deniz kenarında olup, güneşlenmeden döndüğünüzde size “Hiç yanmamışsın, tatilde değil miydin?” sorusu gelir. Anda olduğunuzda sadece siz o anı yaşarsınız, güneşlenmek istiyorsanız