Mondros imzalandıktan sonra müttefikler İzmir ve çevresindeki ulaşım ve haberleşme olanaklarını denetimlerine alıp, kente ve kıyılarımıza çok sık gidip gelmeye başlarlar.
Paris Konferansı’ndan sızan bir bilgi İzmirlilerin tüylerini diken diken eder:
İzmir ve çevresi Yunanistan’a verilecek...
İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin yaptığı kongrede, divan başkanlığına seçilen İzmir Valisi ve Kolordu Komutanı Nurettin Paşa, Yunan birliklerinin İzmir’e çıkmasına askeri güç kullanılarak engel olunacağını açıklar.
Padişah, Yunan ordusuna direnç gösterecek, İzmir’i savunacak olan paşayı derhal görevden alır.
İzmir Kolordu Komutanlığı’na, daha önce emekliye sevk edilmiş olan Ali Nadir Paşa; İzmir Valiliği’ne de İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ittihatçılık yapmakla suçlayan Kambur İzzet getirilir.
Amiral Calthorpe, 13 Mayıs 1919’da İzmir’e gelip, müttefik komutanlarla bir toplantı yaparak işgalin ayrıntısını belirler.
Ertesi gün Vali Kambur İzzet ile Kolordu Komutanı Nadir Paşa’ya birer nota göndererek, Mondros’un 7. maddesi gereğince İzmir ve çevresindeki istihkamların müttefiklerce işgal edileceğini bildirir.
Nadir Paşa durumu İstanbul’a iletip talimat isteyince, Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Calthorpe’un isteklerine uyulmasını ister.
Nadir Paşa da İzmir ve çevresindeki askeri birliklere bir talimat göndererek ateşkes koşullarına göre müttefiklerin yapacağı işgale karşı konulmamasını emreder.
Emir şudur:
“15 Mayıs’ta Yunan birlikleri İzmir’i işgal edeceklerdir. Esef verici olayların vuku bulmaması için bütün askeri kıtalar bulundukları askeri garnizonlarda kalacaklardır.
Çıkacak kıtaat ile kıtalarımız ve askerlerimiz arasında en ufak bir hadisenin bir çok esef verici olaylara sebebiyet vereceği muhakkak bulunduğu için sükznetin muhafaza olunmasına lüzum görü1ür. Bunu her subayın ve erin nazarına kemal-i ehemmiyetle koyuyorum...”
Amiral Calthorpe, bir gün sonra ikinci bir nota verir:
“15 Mayıs günü saat 07.00’de Yunan birlikleri ateşkes gereğince İzmir’e asker çıkaracaklardır.
Olumsuz bir olaya meydan vermemeleri için Türk askerleri kışlalarından çıkarılmayacaklardır. İşgalin Anadolu’ya duyurulmasını önlemek için de İngilizlerin telgrafhaneyi işgal edeceklerdir...”
Devlet-i ali padişah hazretleri bu notayı kabul eder ve İzmir’de askerin kışlaya çekilmesini, Yunan ordusuna karşı direnilmemesini ister.
Böylece İzmir’in işgali, Osmanlı ordusundan silahlı bir mukavemet görmeden başlar.
Atılan tek kurşunun onuru ise Şehit Gazeteci Hasan Tahsin’e aittir.
Yunan işgali ve mezalimi, dört yıla yıkan sürer.
Taa ki 9 Eylül’e kadar...
Düşmanı denize döktük deriz ama bu söylem, bir benzetmedir.
Çünkü Türk süvarileri ve piyadeleri, vatan topraklarını düşmandan kurtarırken, sivil işgalcilerin zarar görmemesi için elinden geleni yapmıştır.
İzmir’i yakan, işgalcilerdir.
Çekilirken kadın-çocuk, sivil halkı süngüden geçiren, kadınlarımızın genç kızlarımızın ırzına geçen, köylerimizi, tarlalarımızı yakıp-yıkan düşmandır.
Buna rağmen asil ve kahramen Türk askeri ve zabitleri, kimsenin kılına zarar vermemiş, sadece canını-kanını verdiği topraklarının terk edilmesini istemiştir.
9 Eylül, benim için üç kurtuluşun simgesidir.
9 Eylül, tarihleri farklı da olsa, Türk ulusunun bağımsızlığını kazandığı, İzmir’in kurtulduğu ve nur içinde yatsın, rahmetli Aysan Hanım’ın beni dünyaya getirdiği gündür.
9 Eylül, Türküm ve bu ülkenin topraklarına vatanım diyen herkes için önemlidir.
Ama benim için, çok ama çok daha özel bir gündür...
Bir ekonomi teorisi
“Söz meclisten dışarı” diyerek başlamak istiyorum.
Amerikalı ekonomist Marc Faber, ülkesi krizle boğuşurken ilginç bir ekonomi teorisi ortaya atar.
Krize giren ekonomi için bir bildiri kaleme alır ve bu mizah dolu yazıyı aylık raporunda yayınlar:
Amerikan Federal Hükümeti, ekonomiyi yeniden canlandırmak için her bir Amerikan vatandaşına 600 dolar tutarında bir parayı dağıtmayı karara bağladı.
Benim sevgili Amerikalı vatandaşlarım;
Eğer bu parayı Wal-Mart’a harcarsak, para Çin’e gidecek.
Eğer bu parayı benzin almak için harcarsak, para Araplara gidecek
Eğer bilgisayar alırsak, para Hindistan’a gidecek.
Eğer sebze, meyve alırsak para Meksika’ya, Honduras’a ve Guatemala’ya gidecek.
Eğer bir araba almayı düşünürsek bu para Japonya veya Almanya’ya gidecek.
Eğer hediyelik bir şeyler alırsak para Tayvan’a gidecek ve bir kuruşu bile Amerikan ekonomisi için yarar sağlamayacak.
Bu parasal yardımı Amerikan ekonomisi içinde tutmanın tek yolu, parayı bira ve fahişelere harcamaktır.
Sadece bu iki sektörde ulusal üretim yapabilmekteyiz.
Ben kendi adıma bu yolda faaliyet gösteriyorum...
Bu yazıyı okuyan bir İtalyan ekonomist hemen yanıt verir:
Sevgili Marc;
Amerika’nın iktisadi durumu gerçekten pek iç açıcı değil.
Bildiriyorum ki, Budweiser bira fabrikasını da çok uluslu bir Brezilya şirketi olan Ambev satın aldı.
Böylece Amerikalılar için yalnızca fahişeler kalmış oluyor.
Eğer bu fahişeler de kazandıkları parayı çocuklarına göndermek isterlerse, bu para doğrudan buraya, yani Roma’daki İtalyan Millet Meclisi’ne gelir.
Çünkü, dünyada en orospu çocuğu olan yer, burasıdır...
Son sigara günüm...
Bugün saat 24.00 itibariyle “Sigarasızlar Kulübü”nün bir üyesi oluyorum.
Tek isteğim; inşallah Allah utandırmaz. Verdiğim sözü tutabilirim.
Sevgili dostum Ahmet Tanık’tan her satırı alınganlık tüten bir “ikaz “ yazısı aldım.
O bölümünü kendime saklıyorum.
Son bölümünü yayınlıyorum:
Bu yazı 6 Eylül Çarşamba günü saat 12.00 sıralarında yazıldı.
40 yıldır aralıksız içtiğiniz sigarayı bırakmaya söz verdiğiniz 9 Eylül 2012 saat 24.00’a yaklaşık 80 saat var.
Bir sigarayı ortalama 5 dakikada içseniz, 960 adet, yani 48 paketlik hakkınız kaldı.(Unutmayın, hiç uyumadan 24 saat sürekli içeceğiniz kibrit-çakmak kullanmadan “ekleme” yapacağınız varsayımıyla)
Bu hakkınızı nasıl kullanacağınızı bilmiyorum.
Bildiğim, bu konuda “Ağzına biber sürülecekler”den olmadığım.
2008’de 17 milyon 310 bin kişiyle yüzde 31.3 olan tütün kullanım oranı, 2012’de 15 milyon 76 bin kişiyle yüzde 27’ye gerilemiş olmasının ardından, bu oranın 9 Eylül 2012 saat 24.00’te sizin de katılımınızla daha da düşeceğine olan inancım itirazımın gerekçesidir.
Her şeye rağmen sigarasız ilk doğum gününüzü şimdiden, tekrar kutluyor, size sigarasız, sağlıklı, mutlu nice yıllar diliyorum.
Teşekkürler Ahmet kardeş, teşekkürler...
Ve bir Ahmet Tanık fıkrası: Temel, savaş sırasında gündüz yaşanan büyük bir çatışma sonrasında, gecenin sessizliğinde bir sigara yakar. Bunu gören Dursun seslenir:
“Yaptığın çok tehlikeli bir iş!”
Temel sakin bir şekilde cavep verir:
“Merak etmeyesun, içime çekmeyrum...”