ONUN işi-gücü değil ama, o bunu bir sosyal sorumluluk olarak kabul ediyor.
On bin adet kitapçık bastırdı.
İyi ki yaptı, çünkü;
12 Eylül öncesinde İzmir başta olmak üzere ülkenin neredeyse tüm illerinde, iktidar partisinin “Evet” propagandasını yansıtan bilgilendirme kitapçıkları dağıtılıyor, okunuyor.
Niçin “Hayır” denmesi gerektiğini anlatan kitapçık-broşür ve yazılı bilgilendirme afişleri ise henüz piyasaya çıkarılamadı.
Anlayacağınız sürekli “tek taraflı” bir propaganda sürüp-gidiyor...
Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan, bu konuda ilk ciddi çalışmayı yapan ve yaptıran sivil toplum kuruluşu oldu.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da demek ki Baykal gibi düşünüyor.
Televizyonda, Deniz Bey’in İzmir’de CHP için yaptığı, “Genel Başkan çok çalışıyor, sürekli geziyor ama örgüt ona ayak uyduramıyor. Çalışmıyor” tesbitine Kemal Bey’in, “Evet, biraz tempoyu artırmamız lazım” sözüyle “hak” vermesi, referandum öncesi yeni bir tartışma konusu oldu.
Biri eski, diğeri yeni iki genel başkan demek ki 12 Eylül öncesinde rahatsızlar.
Sıkıntıları, CHP örgütleri.
Neden?
CHP’deki “kan” değişikliğinden sonra, halkın büyük bir çoğunluğunun Kılıçdaroğlu’na, dolayısıyla partisine gösterdiği ilgi ve sevgiyi sandıkta “Hayır”a dönüştürecek olan örgüt, niçin isteksiz ve tembellik yapıyor?
Bu, CHP’de “iflah olmaz” bir hastalıktır.
9. CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel’in hafta sonu İzmir’den konukları vardı.
İki genç siyasetçi, DP İl Başkanı Fatih Dalan ve Genel İdare Kurulu Üyesi Kaan Yıldırım, çoluk-çocuk Güniz Sokak’ta Demirel’i ziyaret ettiler.
Sıcak ve samimi bir ortamda, Demirel, İzmirli genç siyasetçilere bol bol iltifat etti.
“İzmir’i bir yıldır yakından izliyorum” dedi...
“İl yönetimi olarak Türkiye’deki diğer il teşkilatlarına örnek oluyorsunuz” diye övdü.
İzmir’de siyaset ile kaynaşan, siyasi tecrübe edinmeye başlayan genç yöneticilerin Demokrat Parti misyonunun gelecekteki önemli ve değerli kadroları olacağına inandığını söyledi.
Ülkelerin siyasi tarihlerinde zaman zaman dünyada gelişen siyasi konjonktüre göre bazı grupların desteklediği, bazı fikirlerin iktidar olabildiklerini ancak zaman içinde siyaset sahnesinde kaybolduklarını anlattı.
AK Parti İl Başkanı Ömür Kabak, 12 Eylül’de gidilecek referandum sandığı ile ilginç bir açıklama yaptı.
İzmir’de “Evet” çıkmazsa, istifa edeceğini açıkladı.
Henüz birbuçuk yıl önce yapılan yerel seçimlerde, CHP’nin yüzde 57’ye yakın oy aldığı bir kentte, böyle “rest” çekmek, “koltuğunu” ve “siyasi geleceğini” ortaya atmak kolay iş değil.
AK Parti, siyasi söylemleri bir kenara atarsanız, ülkemizde, kamuoyu yoklamaları ile ilgili en tutarlı ve bilimsel çalışmayı yapan siyasi kurumlarımızdan biridir.
İzmir’de “Evet” çıkmazsa,; yani İzmir “Hayır” oyu verirse görevi bırakırım demek, çok ciddi bir iddiadır.
Ömür Kabak’ın elinde ya İzmir ile ilgili yapılmış, böyle bir sonucu gösteren çalışma var, ya da Ömür Kabak AK Parti İl Başkanlığı’ndan çok sıkıldı, ayrılmak istiyor, kaçmanın-bırakmanın zeminini hazırlıyor.
Çünkü siyasette bu kadar iddialı olmak zordur.
Deniz Baykal, dört gündür İzmir’de...
CHP eski Genel Başkanı’nı karşılamaya gitmeyen (pardon) gidemeyenler, Çeşme Ilıca Oteli’nde hasret giderdiler.
Aziz Kocaoğlu başta olmak üzere, Konak-Karşıyaka-Bornova-Bayraklı-Alaçatı Belediye Başkanları’nın randevu alarak ziyaret ettiklerini biliyorum.
Narlıdere-Karabağlar-Gaziemir-Balçova-Çiğli-Torbalı-Selçuk-Kemalpaşa ve Güzelbahçe ile Urla’nın gidemediklerini öğrendim.
Telefonla aramış olabilirler, bir fikrim yok.
Çeşme Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu’nu ve CHP Çeşme İlçe Başkanı’nı yazmıyorum.
Zaten onlar ev sahibiydiler.
DENİZ Bey’i karşılayan değil ama, dün öğle yemeğinde birlikte olanların içinde ben de vardım.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne yaptığı ziyarete çok gitmek istediğim halde katılamadım.
Onbeş-yirmi kişilik Altınkapı’daki “özel” yemekte karşılıklı oturduk.
Çok keyifliydi.
Bana da çok takıldı...
“Bir yazı yazdın, ortalığı karıştırdın. Ama gazeteci böyle olmalı. Yazdı mı ses getirmeli” diye başlayıp, yıllardır kıvrak zekasına ve devlet adamlığına, özellikle de yaptığı her konuşmasında karşısındakini etki altına alan bilgeliğine saygı duyduğum Deniz Bey, bir süre sonra konuyu dünkü yazıma, CHP’yi karıştıran “Korktular” başlıklı yazıma, karşılanma olayına getirdi.
Açık yüreklilikle, “Arkadaşlarımdan havaalanında karşılamaya gelmemelerini ısrarla ben istedim” dedi.
KRAL öldü, yaşasın “yeni kral...”
Hayatın bir gerçeği de olsa, sevimsiz bir tekerleme...
İzmir dün böyle bir örnek yaşadı.
Üç-beş ay öncesine kadar görebilmek, elini sıkabilmek, dokunabilmek ya da kendisini gösterebilmek için havaalanına koşan, iki dakika görüşebilmek için kapısında günlerce ağaç olan yüzlerce, binlerce kişi, sanki birden yok olmuşlardı.
Karabağlar, Konak, Gaziemir, Bayraklı, Karşıyaka, Bornova, Narlıdere, Güzelbahçe, Balçova’dan da telefonuma tek bir mesaj düşmedi.
VİP çıkışının önünde tek bir resmi plakalı başkan arabası da yoktu.
Demek hepsi sahte ve göstermelikmiş...
İZMİRLİLERE bugün bir bilmecem, yanıtını doğru verecek olanlara da bir “hediyem” var.
Kente çok yakın ilçelerimizden birinde, bir Organize Sanayi Bölgesi’ne atık suların doğaya zarar vermesini önlemek için arıtma tesisi yapımı kararlaştırılır.
Peki, kurumsal kimliği olan bir kuruluş yatırım yapacaksa, sizce nereyi tercih eder?
Tabii ki, kendi tapulu mülkünü öyle değil mi?
Gidip de, komşunun arsasına oturacağınız evi ya da kullanacağınız arıtma tesisini yapar mısınız?
Hem yapmaz, hem de yapamazsınız.
Ama bu ilçede bu Organize Sanayi Bölgesi yönetimi, arıtma tesisini, tapusu kendisine ait olmayan başka bir şahsın mülkiyetindeki araziye yapılmasını kararlaştırır.