Sıkıldım...
Sıkıldık...
Sıkıldınız...
Hissediyorum bunu...
Ve seçime giren partilerin milletvekili adaylarına sesleniyorum.
Atışmalarınızdan, karşılıklı hakarete varan söylemlerinizden...
Yerine getirilmesi mümkün olmayan vaadlerden...
Ahmet Taşpınar, “Küme düştük, ancak küme düşen sadece Altay değil, tüm camia ve İzmir’dir” demiş...
Taşpınar’ı bu kentte belki de en çok seven dostlarından biriyim.
Hem Altay camiasının hem de Taşpınar’ın üzüntüsüne tüm yüreğimle katılıyorum
Altay’ın yapayalnız bir kulüp olduğu, camianın gerçeklerle yüzleşmesi ve kulübü içine doğru çeken büyük girdabın farkına varması gerektiği tespitlerine de aynen katılıyorum.
Kendisinin ve yönetiminin “günah keçisi” yapıldığına, bunu hak etmedikleri görüşlerine de hak veriyorum.
Ama, “Küme düşen İzmir’dir” lafına külliyen karşıyım.
Yapma Ahmet Başkan...
Asya’da maymun yakalamak icin kullanilan bir çeşit tuzak vardır.
Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.
Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur.. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir.
Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz.
Aslında bu maymunun tutsak eden hiçbir sey yoktur. Onu sadece, kendi bağımsızlığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır.
Ama zihninde aç gözlülüğü o kadar güçlüdür ki, bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
* * *
Onbir Ekim 2006’da bir karar alınmış.
2007...
2008...
2009...
2010...
2011’in 14 Mayıs’ındayız...
Kaç yıl geçmiş?
Burası İzmir değil mi?
Üstüne üstlük Türkiye’nin üçüncü büyük kenti.
Güzel...
Ama ya bu kenti yönetenler?
Kusura bakmasınlar ama kaçıncı sınıflar?
* * *
Bir tarafta seçilmiş yerel yönetim, Büyükşehir Belediyesi...
Adı ziyaretti.
Başına partililer bir de “moral” sözcüğünü eklediler, oldu size “moral ziyareti...”
Özel uçakla İzmir’e gelen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, havaalanına iner inmez Konak‘a, Büyükşehir Belediye Sarayı’na gitti.
Amacı, bir haftadır “operasyon”la sarsılan, 17 tutuklamanın yapıldığı Büyükşehir’de, çalışanlara ve Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na “geçmiş olsun” dileklerini iletip, olan biteni “ilk ağızdan” dinlemek ve bilgi almaktı.
Kafasındaki plan, bu görüşmenin hemen ardından tekrar uçağına binip, İstanbul’a geçmekti.
Ne mümkün...
Konak Meydanı’nda toplanan yaklaşık 20 bini aşkın kişi, hep bir ağızdan “Kılıçdaroğlu buraya” diye tempo tutunca, Belediye Sarayı’nın yedinci kattaki çatısından konuşmak zorunda kaldı.
Şeriatın kestiği parmak acımazmış...
Doğru...
Atalarımız zamanında bu lafı, suç işlenmişse, yargı cezasını verir ve kamuoyu vicdanını rahatlatır, anlamında söylemişler.
Ama şeriat, ya yanlış kesiyorsa ne olacak?
İşte can, o zaman o kadar çok acıyor, o kadar çok maddi-manevi zarar veriyor ki, işin içinden çıkmak mümkün olmuyor.
Urla’da, tıpkı bugünkü gibi 30 Temmuz 2007’de, telefon dinlemelerine dayanılarak bir operasyon düzenlendi.
Kıyamet koptu.
“Tarih 6 Eylül 2010...
Kılıçdaroğlu İzmir mitingi için gelmiş.
Kritik referanduma günler kalmış. Dönemin İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu, Gündoğdu Mitingi için Kocaoğlu’ndan yardım istiyor.
Yani ESHOT’tan otobüs istiyor. Hem de herkesin içinde...
Kocaoğlu da patlıyor tabi ki...
Ne beceriksizliğini bırakıyor CHP İl örgütünün, ne aymazlığını...
Ama partisinin de rezil olmaması gerek. İş başa düşmüş yani...