Şeriatın kestiği parmak acımazmış...
Doğru...
Atalarımız zamanında bu lafı, suç işlenmişse, yargı cezasını verir ve kamuoyu vicdanını rahatlatır, anlamında söylemişler.
Ama şeriat, ya yanlış kesiyorsa ne olacak?
İşte can, o zaman o kadar çok acıyor, o kadar çok maddi-manevi zarar veriyor ki, işin içinden çıkmak mümkün olmuyor.
Urla’da, tıpkı bugünkü gibi 30 Temmuz 2007’de, telefon dinlemelerine dayanılarak bir operasyon düzenlendi.
Kıyamet koptu.
Urla Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu ve 37 arkadaşı, yolsuzluk yaptıkları, ihaleye fesat karıştırdıkları, suç işlemek için örgüt kurdukları ve URİT firmasının muhasebe bürosunda yangın çıkardıkları iddiasıyla sabaha karşı yapılan operasyonla içeri alındılar.
Tutuklandılar ve uzun sürede cezaevinde yattılar.
Neler yazılmadı, neler söylenmedi ki?
Ağır Ceza’da yargılandılar, haklarında 5 yıldan 50 yıla kadar ağır hapis cezası istendi.
* * *
Dün bu davanın duruşması vardı.
Hazırlanan ek bilirkişi raporu açıklandı:
Urla Belediye Başkanı Selçuk Karosmanoğlu’nun ‘Meydan Projesi’ ihalesine fesat karıştırmadığı, çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmadığı, zimmet suçu işlemediği kanaatına varıldı.
Peki şimdi n’olacak?
Şeriatın kestiği parmak acımaz deyip geçiştirecek miyiz?
Yoksa, “yanlış parmak kestin ey şeriat, canımı çok acıttın mı? diyeceğiz?
* * *
Bakın beyler!
Bu yaşananlar, öyle çok küçümsenecek türden bir olay değildir.
Urla’daki Meydan Projesi ile ilgili yapılan operasyon, İzmir’in en saygın, işi-gücü en düzgün gencecik bir işadamı Nafiz Gönen’i “bitme” noktasına getirmiştir.
Allah’tan ki Gönen, “yeniden küllerinden doğamayı” başardı ve işlerini tekrar yoluna koydu.
Ama halkın oylarıyla seçilmiş bir başkan olan Karaosmanoğlu’nu, belediyede görevli onca insanı, Nafiz Gönen’i ve tüm bu insanların aileleri, çoluk-çocuklarına neler yaşatıldığını...
Olaylar aydınlanıncaya kadar, onca kişinin başları önlerinde eğik dolaşmalarının bedelini...
Ya da, bu kişilerin şeref-onur ve haysiyetlerinin ayaklar altına alındığı günlerin bedelinin ne olacağını...
Hiç düşündünüz mü?
* * *
Günlerdir İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki operasyon ile ilgili yazılan çizilenleri satır satır izliyorum.
Herkes kendisine bir vazife çıkarmaya çalışıyor.
Politikacılar yaşananlardan nemalanmaya, oy avcılığına soyunuyor.
Gazeteciler, “benim sütüm ak, seninki kara” diye, mesleki etikle bağdaşmayacak suçlamalarla birbirini karalıyor.
İddialar, söylentiler, geleceğe yönelik beklentiler havalarda “bozuk paralar” gibi uçuşuyor.
Ama hiç kimse, cezevinde, parmaklıklar ardında özgürlükleri kısıtlanan 17 insanın ne çektiğini, ne yiyip-içtiğini, nasıl bir döşekte yattığını, ailelerinin, çoluk-çocuklarının nasıl acı içinde yaşadıklarını düşünmüyor.
Suç varsa, suçlularsa hiç şüphesiz cezalandırmalılar.
Ama ya bu operasyon da Urla’daki, Güzelbahçe’deki, Alaçatı’daki, Buca’daki, Kaynaklar’daki gibi “fos” çıkarsa, ne olacak?
Hepimizin vicdanı sızlamayacak mı?