ÇANKAYA’DA bir lokantacı:
“Yirmi kilo pirinçten pilav yapıyordum. Kalmıyordu. Şimdi 5 kilodan yaptığımız pilavı bitiremiyoruz...”
Bir matbaacı:
“Tam bir aydır şaltere basmadım. Artık insanlar bırakın basılı evrak sipariş vermeyi, kartvizit bile bastırmıyorlar. Makinelerimiz aylardır çalışmıyor...”
Kemeraltı’nda gelinlikçi:
“Bir haftadır şu dükkandan içeri bir Allahın kulu girmedi. Utancımdan cumartesi günü işyerimden kaçıyorum. Çünkü yanımda çalışanlara haftalıklarını ödeyemiyorum...”
Karabağlar’da mobilyacı:
“İki aydır sadece tek bir oturma takımı satabildik. O da taksitle. Altı ay önce 12 çalışanım vardı. Şimdi iki kişi kaldık. Bir ben bir de kalfam. Bir aya kalmaz işyerimi tasfiye edip kapacağım...”
Ve kahraman (!) bir bakkal:
“Bu dev alışveriş marketleriyle biz ne yapacağız. Adamlar benim toptan alış fiyatıma perakende mal satıyorlar. Sabahın köründen gece yarısına kadar açıklar. Süpermarketler Yasası bir türlü çıkarılmıyor. Pazar günleri bize çalışmak yasak, onlara serbest. Ekmek-gazete-sigara satarak nasıl yaşayacağız?”
Aklınıza hangi esnaf ya da sanatkar gelirse, sanayi sitelerinde kaportacıdan boyacıya, tornacıdan ayakkabıcıya kadar yüzlerce binlerce esnaf, “bir dokun, bin ah işit” durumda.
Konuştukça, hal-hatır sorup derdini dinlemeye çalıştıkça, ekonominin, toplumun “orta direği”nin tükendiğini görüyor, fark ediyorsunuz.
Esnaf ve sanatkar artık; satamıyor, kazanamıyor, ödeyemiyor, ailesini geçindiremiyor!..
İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Zekeriya Mutlu, Marmaris Kampı’ndaki TÜBİTAK ile ortaklaşa düzenlenen “Arama Konferansı”nda, önemli bir noktaya dikkat çekti.
Aslında seslendirdiği konu, İzmir’deki 250 bin, ülkemizdeki 2-3 milyon esnaf ve sanatkarın en büyük sorunlarından biriydi: Kayıtdışı ekonomi.
Mutlu; “Belimizi büküyor, işimizi gücümüzü, kazancımızı elimizden alıyor” diyor, ekliyor:
“Benim esnafım, sanatkarım, işyeri açıyor, adam çalıştırıyor, vergisini, sigortasını ödüyor ya da bugünlerde ödemeye çalışıyor. Ama adam bir çuvalın içine doldurduğu ya da bavula koyduğu, olmadı seyyar arabayla gelip bizlerin dükkanının önünde, dibinde mal satıyor.
Ne vergi var, ne sigorta, ne yanında çalıştırdığı bir insan. Soran da yok, kaldıran da... Nasıl iş bu?
Esnaf bir yandan; Çin’den Pakistan’dan, Afrika’dan getirdikleri, ne oldukları bilinmeyen, çoğu insan sağlığına zararlı ithal ucuz malları satan sokak aralarına kadar giren dev marketlerle boğuşuyor, öte yandan, dükkanının önünü işgal eden kayıtdışı ekonominin, önlenemeyen sayıdaki artışıyla.
Ne yapalım yani; bizler de mi işyerlerimizi kapatıp, işportacılığa başlayıp, kayıtdışı ekonominin birer çalışanı mı olalım?
Durdurun artık şu kayıtdışı ekonominin yükselişini...”
* * *
Kısacası, esnafın işi iyi değil,
Devlet, “yumurtlayan bir tavuğu” yaşatmak yerine kesmeye çalışıyor.
Kes, kes, kes de; nereye kadar?
Kaldı ki, sürekli yumurta almak varken, kesip de bir kere et yemek, ne kadar mantıklı?
Ya da ne kadar doğru?
İktidarıyla, muhalefetiyle, yerel yönetimleriyle, maliyesiyle, tüm kamu kuruluşlarıyla;
İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Zekeriya Mutlu’nun tüm esnaf ve sanatkarlar adına seslendirdiği bu sıkıntıları ciddi bir “uyarı” olarak kabul edin..
Sorun varsa, mutlaka çare de vardır.
Yeter ki istensin...
Yeter ki, vakit geçip, tren kalkmamış olsun...