General Halife Hafter’in kim olduğunu bilmeyen kalmadı. Pardon: Libya lideri Muammer Kaddafi’nin arkadaşı, İsrail’e açılan Yom Kippur savaşında Arap birliği komutanı, Kaddafi’nin Çad’ı işgal girişimine katılıp orada esir düşen ve esaret sırasında ülkeye dönüp Kaddafi’yi devirme planları yapan, ABD Kaddafi’yi devirip ülkeyi iç savaşın içine sürüklediği sırada, ABD’ye giden ve yıllarca CIA merkezine yakın McLean’de oturan, sonra Libya’ya dönerek ülkeyi ikiye bölen Hafter’in merkezi istihbarat örgütü CIA’nin ajanı olduğunu bilmeyen kalmadı sanıyorduk. Ama kalmış. Bu kişilerin başında Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin geliyor.
Tabii bu bir istihza! Yoksa Putin’in önünde Hafter’in ABD’den nereden ve ne renk iç çamaşırı aldığını gösteren bir liste bile vardır. CIA’da gördüğü eğitim, ABD hükümetiyle pazarlıkları, vs. de o listede yer alıyordur. Tarih ve saatiyle.
Peki, ortada Libya’yı birleştireceği ve asla Suriye gibi bir İran
Güney Kore, Kovid-i9’un tamamen bittiğine inanılan ülkelerin başında geliyordu. Nitekim 2 binden fazla gece kulübü, disko, kafe önceki hafta açıldı ancak geçen cumartesi yeniden kapandı. Brezilya, doğru dürüst uygulamadığı işyeri kapatma ve evde kalmayı sağlama kurallarını en sert şekilde uygulamaya başladı. İran, geçen Cuma açtığı camileri enfeksiyon sayılarının ani artış gösterdiği bölgelerde yeniden kapattı. Avustralya’nın en kalabalık eyaletleri, büyük “yeniden açılış” projelerini tamamıyla iptal etti.
New York eyaleti, heyecanla ilan ettiği “yeniden açma” programını henüz uygulamadan değiştirdi; özellikle eğitim kurumlarını listeden çıkarttı. Koronavirüs’ün adeta ikinci anavatanı haline gelen İspanya, kilise, tiyatro, açık hava pazarı gibi yerleri yeniden açarken, her işletmenin istiap haddini yarı yarıya azalttıklarını bildirdi; halkı “İki aydır çektiğimiz sıkıntının tümüyle boşa gitmesi veya gitmemesi sizin elinizde!” diye uyardı.
Bunlara karşılık, bazı ülkelerde de
Bizim milli hasletlerimiz kâğıda dökülecek olsa, içinde “yaptığıyla övünmek” yer almaz. Ama dünya bizim hasletlerimize uygun bir tutum ve davranışla yönetilmiyor. Tam tersine, bugün dünyaya kendilerine göre şekil verenler ve onların medyası, gerçeği kendilerine göre yontarak, abartarak ve kendilerinden olanı parlatarak yaşamaya ayarlanmış vaziyetteler.
ABD’nin önde gelen gazetelerinden biri olan New York Times, 2000’lerin başından beri bariz bir Türkiye aleyhtarlığı gösteriyor. Gazetenin İstanbul’da sürekli bürosu var; bu büroda epeydir daha önce çalıştığı televizyon kanalı terör bağlantısı yüzünden mahkeme kararıyla kapılmış olan bir şahıs da görevli. Hatırlayacaksınız, bu gazete Kovid-19 salgınının ilk günlerinde, İstanbul’u, hastaların sokaklarda süründüğü bir görselle yansıtmaya çalışmış, fotoğrafın Türkiye’den değil, başka bir ülkeden alındığı yüzüne vurulunca, bunu düzeltmek zorunda kalmıştı. Gazetenin sabıka kaydı çok gerilere de gider;
Hatırlıyor olmalısınız: Donald Trump’ın başkan adaylığını açıkladığı ilk günden itibaren yanında bulunan ve ona ulusal ve uluslararası güvenlik konusunda danışmanlık yapan kişilerin başında emekli Korgeneral Michael Flynn vardı. Trump’ın başkan adayı olarak sergilediği gayri ciddî tutumu ve hatta geçmişinden gelen “seçilemezlik” algısını bu eski askerin yoğun hizmet geçmişi değiştiriyordu. ABD’nin terörizme karşı savaş stratejisinin oluşturulmasında önemli payı olan Flynn, kendisinden sonra bu stratejiye eklenen İslam düşmanlığı ögesini de açıkça kınamasıyla tanınıyordu.
Flynn, Savunma Bakanlığı Haberalma Dairesi Başkanı olarak hizmet etmiş, 2014’de emekli olduktan sonra da çeşitli ülkelere danışmanlık yapmıştı. Türkiye de bu ülkelerden biriydi; Trump’ın seçim kampanyasına katıldığında Türkiye açısından sevinçle karşılanmış, bazı ülkeler ise hüsrana yol açmıştı. Bu sırada Fetulahçı terör örgütü mensuplarının da örtülü-açık saldırılarına hedef olmuştu.
Fl
Dünya ekonomisi 90 gündür duruyor. Otomobil satışları yok, otomotiv endüstrisi çalışmıyor. Petrol rafinerileri benzin, mazot satamadığı için, bir süre önce, kendilerinden akaryakıt alacak olanlara üste ödeme yaptılar! Küçük bir bölgedeki süt üreticilerini düşünün; günümüzde en büyük süt tüketicileri olan okullar kapalı. Ama süt inekleri süt vermeye, yem tüketmeye devam ediyorlar. Lokantalar et ve sebze almıyor. Besiciler ellerindeki sığırı, tavuğu beslemeye devam ediyorlar.
Özetle, ekonomi denen çark dönmek zorunda; halkın ikinci bir salgınla karşılaşmasına sebep olmadan, belirli bir program çerçevesinde bu çarkı çevirmek için hazırlık yapmak gerekir.
Sabahları okulun köşesindeki poğaça, börek satan arabalı camekânlar arasında erken açma mücadelesi olurdu; en erken açan sen olmalısın, ama o optimum erkenin ölçüsünü de tutturmalısın. Muhtemel müşterilerden çok daha önce gelip börekleri
Çok farklı kaynakların tek bir amaca yönlendirilmesini gerektiren her savaş sadece bir şey gerektirir: Etkin merkezî yönetim.
AB ülkelerini Korona Virüs ile mücadeleleri açısından ele alan bir Avrupa Parlamentosu raporunda, üye ülkelere verilen not, kocaman bir sıfır; Almanya hariç.
AB, virüsle mücadeleyi dört kriter çerçevesinde değerlendiriyor:
1- Virüsün yayılmasını sınırlama
2- Tıbbî teçhizat ikmalini teminat altına alma
3- Tedavi ve aşı için teşvik sağlama ve
4- İstihdamı, firmaların hayatiyetini ve ekonominin canlı tutulmasını temin etme.
AB’nin olağanüstü bir durum karşısında kendi içinde ve dışarıya karşı eşgüdümü sağlama çabasının da değerlendirildiği raporda, ülkelerin kendi içlerindeki ve aralarındaki çabalarında ciddi eksiklikler görüldüğü kaydediliyor. Sebepleri olarak birçok düzensizlik sayılıyor ve en büyük kusur olarak “eşgüdüm yokluğu” belirtiliyor. Tabii, “ülkelerin kendi içlerinde ve aralarındaki koordinasyo
ABD, İngiltere, Fransa ve hatta Çin! Bu ülkeler bir salgına, küresel bir salgına bundan daha kötü siyasetçilerle yakalana- mazlardı. Trump, başında salgını ciddiye almadığı gibi, alsaydı bile sorumlu bir devlet adamı ciddiyetiyle önlemler alamayacağını da kanıtladı. Etrafındaki yetişkinler işin ciddiyetini anlayıp, Trump’ı “savaş yetkilerinden” haberdar edip, firmalara, “Otomobil yapmayı durdur, onun yerine tank yap” tarzı emirler verebileceğini öğrettikten sonra da koca dört hafta geçti. ABD’de hâlâ solunum makinesi yerine oksijen tüpüne bağlanan Kovid-19 hastaları var. Trump ise ellerinde makineli tüfekler, “Sokağa çıkma hakkımızı geri verin” diye gösteri yapanlara “Gidin Virginia eyaletini Demokratlardan kurtarın” diye mesajlar atmakla meşgul. Çünkü ABD başkanının tek derdi, kasım ayındaki seçime yeniden gül-gülistan bir ekonomiyle girmek istiyor; bunun için bir 40 bin kişi daha ölürse: “Ölsün! Ne yapalım!” demeye getiriyor.
Dört yıldan beri
Korona sonrası… Salgın geçmiş; yeniden sokaklardayız, deniz kenarlarındayız. Ovadayız, yayladayız. Bir taraftan hasret kaldıklarımızı görüyoruz; özlediklerimizle buluşuyoruz. Bir taraftan Mart’tan bu yana yapamadığımız şeyleri yapıyor göremediğimiz kişileri görüyoruz. Akrabalarımız; büromuz ve iş arkadaşlarımız. Ne bileyim, belirli bir lokanta ve o lokantada belirli bir yemek. Okuldan bazı arkadaşlarla yaptığınız voleybol maçları, mesela. Bir yazlıkta, dostlarınızla bahçede akşam sohbetleri.
“Korona-sonrası” dendiği zaman çoğunlukla yemek-içmek, voleybol maçı değil, milli aşı merkezi, şehir hastanelerin her odasının yoğun bakım odasına çevrilmesi için gerekli solunum cihazları ile takviyesi, çok-amaçlı yöresel salgın hastaneleri, koğuşları, Prof. Dr. Kemal Yeşilçimen’in ifadesiyle, “Sağlıkta milli mücadele” yatırımları akla geliyor. Ama işin bir o kadar önemli insani boyutu da var. O özlediğiniz lokantaya gittiniz; her zaman selamlaştığınız, takıldığınız, hal-hatır sorduğunuz yaşlı garsonu göremediniz;