Çok farklı kaynakların tek bir amaca yönlendirilmesini gerektiren her savaş sadece bir şey gerektirir: Etkin merkezî yönetim.
AB ülkelerini Korona Virüs ile mücadeleleri açısından ele alan bir Avrupa Parlamentosu raporunda, üye ülkelere verilen not, kocaman bir sıfır; Almanya hariç.
AB, virüsle mücadeleyi dört kriter çerçevesinde değerlendiriyor:
1- Virüsün yayılmasını sınırlama
2- Tıbbî teçhizat ikmalini teminat altına alma
3- Tedavi ve aşı için teşvik sağlama ve
4- İstihdamı, firmaların hayatiyetini ve ekonominin canlı tutulmasını temin etme.
AB’nin olağanüstü bir durum karşısında kendi içinde ve dışarıya karşı eşgüdümü sağlama çabasının da değerlendirildiği raporda, ülkelerin kendi içlerindeki ve aralarındaki çabalarında ciddi eksiklikler görüldüğü kaydediliyor. Sebepleri olarak birçok düzensizlik sayılıyor ve en büyük kusur olarak “eşgüdüm yokluğu” belirtiliyor. Tabii, “ülkelerin kendi içlerinde ve aralarındaki koordinasyon yokluğunun sebebi” belirtilmiyor; ama rakamlar AB’nin Avrupa gazetelerinin, televizyonlarının sabahtan akşama alay ettikleri ABD kadar yüksek ölüm oranına sahip olduklarını gözler önüne seriyor. Burada da tek istisna Almanya.
Almanya ile oranları benzeşen tek Avrupa ülkesi de Türkiye.
Belki bu gerçek, bize bazı çıkarsamalar için imkân verebilir.
AB raporlarında ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nun Avrupa’yı yakından izleyen bazı üyelerinin söylemlerinde, Almanya’nın Çin’den ilk haberin geldiği ilk günden itibaren (Türkiye gibi) ilaç ve diğer malzemelerin tedarikine ve yayılmayı önleyici tedbirleri hayata geçirmeye önem verdiğine vurgu yapılıyor. Türkiye ile Almanya arasındaki benzerlik bununla sınırlı değil. Hükumetlerin bu basiretli ve öngörülü tutumu, iki ülkede de bir milyonda enfekte kişi oranı hem Avrupa’nın hem de dünyanın çok altında kalmasını sağladı.
Dahası Türkiye’nin, nüfusu hemen hemen aynı olan Almanya’dan daha başarılı olduğu sonucunu çıkartmamızı sağlayan birkaç nokta var. Almanya hastalığın bulaşmasında diğer AB ülkelerinden çok daha çabuk zirveyi görüp düze geçti ama bunu ancak 11 haftada başarabildi; Türkiye ise Almanya’nın geldiği noktaya beş haftada geldi. Bu hem vefat sayısını sınırlı tuttu hem de Türkiye’nin kaynaklarını daha hesaplı, daha dengeli kullanmasını sağladı. Sadece ABD, İspanya ve İtalya gibi hastane koridorlarında, solunum cihazı veya yoğun bakım odası bekleyerek ölen binlerce kişinin yürek dağlayan fotoğraflarını ülkemizde görmekten kurtulmadık; aynı zamanda solunum cihazı ve diğer tıbbî malzemeleri süratle, kimseye muhtaç olmadan tamamlamayı başardık.
Almanya, diğer AB ülkelerinden disiplinli bir yurttaş kitlesine, ta orta çağlardan beri geliştirdiği, dünyada eşi bulunmayan bir bürokratik imparatorluk geleneğine sahip. Türkiye ise halkının dünyaca meşhur kural tanımazlığını ve Osmanlı’dan devralınan bürokratik geleneğinin kesintiye uğraması dezavantajını, yeni kavuştuğu başkanlık yönetimi ile telafi etti.
Bu yönetim ülkeye başarılı bir savaş yönetimi sağlamış bulunuyor.