Ezine peyniri, AB Coğrafi İşaret Tescili alacak ama Ezine’de bile tescil şartlarına uygun olmayan peynirler satılabiliyor. Sahteciliği önleyecek düzenlemeler yapılmadığı sürece AB tescili, duvarda süs olarak kalmaktan öteye gitmiyor
Birkaç aya kadar, Türkiye’nin “Avrupa Birliği Coğrafi İşaret Tescili” alan 14’üncü ürünü “Ezine peyniri” olacak. Ama Ezine peyniri maalesef, üretildiği coğrafyada bile korunamıyor. Bugün “Ezine” diye, markette, pazarda satılan peynirlerin çoğu, gerçek Ezine peyniri değil. Hatta Ezine’deki zincir marketlerde bile, “Ezine” etiketiyle tescil şartlarına uygun olmayan peynirler satılabiliyor. İş öyle bir noktaya varmış ki, peynir üretiminde kullanılmak üzere “Ezine” aroması bile var.
Böyle bir tabloda, AB’den coğrafi işaret almanın Ezine peynirine katacağı katma değer merak konusu. Zaten başvuruyu yapan Ezine Peynirini ve Mandıracılarını Koruma Geliştirme ve Tanıtma Derneği Başkanı Ali Öztürk de, AB coğrafi işaretinin gerçek üreticilere
Dünyanın gözü geçen hafta Morca Mağarası’ndaydı. ABD’li mağaracı Mark Dickey’nin indiği Morca’nın keşfinin maceralı bir öyküsü var. Üstelik Morca, yeni bakteri türlerinin bulunması ve endemik kerevit türünün dünya literatürüne girmesiyle de dikkatleri çekiyor.
Türkiye’nin en derin 3’üncü mağarası Mersin’deki Morca Mağarası, geçen hafta hem Türkiye’nin hem de dünyanın gündemindeydi. Mağarada araştırma yapan ABD’li mağaracı Mark Dickey’nin, 1.000 metrede mide kanaması geçirmesi sonrasında başlatılan kurtarma çalışmaları, herkes tarafından ilgiyle izlendi. Bu derinlikte ilk kez böyle bir kurtarma operasyonuna imza atıldı. 9 gün süren çaba sonunda Dickey, sedyeyle sıfır noktasına taşınarak sağ salim mağaradan çıkarıldı.
Tabii birçok kesim, ABD’li mağara araştırmacısının neden Morca’da olduğunu sorgulamaya başladı. Oysaki mağaralar barındırdıkları gizemlerle hem dünya mağaracıları hem de bilim insanları için öteden beri önemli
Evinizde bir kaba istediğiniz sebze, tahıl veya baklagilin tohumunu atın ve sulayın; 10 gün sonra mikro yeşillikleri filiz evresinde sofranıza koyabilirsiniz. Şehirde yeni akım bu!
Büyükşehirlerde yaşarken sağlıklı beslenebilmek giderek zorlaşıyor. Çünkü gıdalar uzun yolculuklara çıkarıldıktan sonra sofraya geliyor. Bu yolculuk ise; üretim süreçleri ve depolamada gıdaya eklenen/uygulanan kimyasallar, sağlık açısından ciddi riskler barındırıyor. Bu riski azaltmak isteyen şehirlilerin bir bölümü, artık kendi gıdasını evlerinde üretmeye başladı. Pandemiyle hız kazanan bu süreçte yeni akım mikro yeşillikler…
Sebze, tahıl, baklagil gibi bitki tohumlarının topraklı ya da topraksız saksılara ekildikten sonra sadece sulanmasıyla üretilen mikro yeşillikler, yaklaşık 10 gün içinde yenilebilir büyüklüğe (filiz evresi) erişiyor. Evlerde herhangi bir kaba tohum saçarak mikro yeşillik kolaylıkla yetiştirilebiliyor. Ya da hazır set halinde mikro yeşillik satan firmalardan kit satın alınabiliyor. Bu yolla rokadan kerevize, horozibiğinden yeşil daikon turbuna,
Araştırmalar zararlı kimyasalların kağıt bazlı gıda ambalajlarından insan tüketimine yönelik gıdalara sızabileceğini gösteriyor. Tek kullanımlık ambalajlarda kullanılan PFAS grubu kimyasallar, kalıcı olmalarından ötürü hastalık riskini artırıyor.
Ekolojik diye plastik pipetlere alternatif olarak gösterilen kâğıt pipetlerde zehirli kimyasal; PFAS’ın saptanması, tek kullanımlık plastiklerdeki tehlikeleri tekrar gündeme getirdi. Araştırmalar, özellikle sıcak içeceklerin tüketildiği kâğıt bardaklar ile yiyeceklerin sarıldığı ambalajların, ciddi sağlık riski barındırdığını ortaya koyuyor.
Mesela Hindistan Teknoloji Enstitüsü’nden iki bilim insanının kâğıt bardaklardaki mikroplastik yükünü araştırdığı çalışma çok çarpıcı. Kâğıt bardağa 100 mililitrelik sıcak içecek koyan bilim insanları, 15 dakika sonra içecekte 25 bin mikroplastik partikül saptamış. Çalışmada, sıcak suya maruz kalan kâğıt bardakların içindeki plastik filmlerin, sıcağın etkisiyle çözündüğü ve suya florür,
Bir çekirge türü ama yöredekiler, ona verdiği zarardan ötürü “vampir kelebek” adını takmış. Çiçeklerden meyve sebzeye ve en önemlisi çaya zarar veriyor. Fasulyeden kabağa, kividen çaya her üründe dalları ve yaprakları sarmış durumda
Küresel iklim krizinin olumsuz sonuçlarını günbegün yaşıyoruz. Bir yanda yaşamı zorlaştıran sıcak hava dalgaları, kuraklığa bağlı tarımsal verim kaybı, susuzluk riski ve orman yangınları... Diğer yanda, iklimle birlikte değişen ekosistemin yol açtığı yeni tehditler.
Doğu Karadeniz, bugünlerde bu tehditlerden biriyle karşı karşıya bulunuyor. Adı “Ricania simulans.” Bölgede “vampir kelebek” olarak anılıyor. Aslında bir çekirge türü. Gelişme çağındaki bitkilerin öz suyuyla beslendiği için, bitkileri kurutup tarım ürünlerinde büyük hasara yol açıyor. Yaklaşık 20 yıl önce Gürcistan’dan Doğa Karadeniz’e giriş yapmış. O tarihten bu yana da dönem dönem bölgede baskın bir istilacı olarak boy gösteriyor. Bu
Dondurma tezgahları rengarenk. Ama bu renkler, eğer doğal değilse, ciddi tehlikeler barındırıyor. Mesela son dönemde tüketimi hızla artan mavi dondurmaya dikkat
Dondurmaları daha çekici ve albenili kılmak için kullanılan yapay renklendiriciler, çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktiviteye neden oluyor. Ama buna karşın, meyveli dondurmalarda renklendirici kullanımına yönelik herhangi bir yasal engel yok.
Sentetik gıda boyası
Bunaltan yaz sıcaklarında serinlemek için tükettiğimiz dondurmaların bazı çeşitleri hiç de masum değil. Özellikle de göz alıcı renklere sahip olanlar. Mesela son dönemde tüketimi hızla artan mavi dondurma.. ‘Şirinler’ ya da ‘İtalyan karameli’ etiketiyle satılan bu dondurma çeşidi, genellikle çocukların öncelikli tercihi oluyor. Maalesef en tehlikelisi de bu çeşit. Çünkü rengi çoğunlukla sentetik gıda boyasından geliyor. Eğer yapımında, E-133 kodlu ‘Brillant blue’(1) kullanıldıysa, bunu çocuğuna yediren ebeveyn, çocuğuna bir miktar; dikkat eksikliği veya hiperaktivite
Yazın çoluk çocuk hemen herkes serinlemek için havuzların yolunu tutuyor. Bu yüzden havuzların viral ve bakteriyel hastalıklara karşı dezenfekte edilmesi şart. Ancak anlaşılan bu dezenfeksiyon işlemi de çok masum değil
Yazın serinlemek için deniz yerine havuzu tercih etmek, sağlıksız bir seçenek mi? Havuzların dezenfekte edilmesi için kullanılan kimyasallara odaklanan çalışmalar, özellikle klor kökenli dezenfektanların çeşitli hastalıklara neden olabileceğini gösteriyor. Bazı havuzlarda buram buram burnumuza çalınan klor kokusu, meğer dezenfektanların tehlikeli reaksiyona girdiğinin işaretiymiş!
“En temiz havuz bile denizden daha kirlidir…” Bu sözü birçoğumuz çevremizden duymuşuzdur. Oldukça yaygın bir inanıştır. Havuzların berrak görüntüsüne karşın pek de temiz olmadığını savlayan bu ifade, aslında hiç de temelsiz değil. Hele ki yapılan araştırmalar, olimpik bir havuzda ortalama 50 litre idrar ile 200 litre ter bulunduğunu gösteriyorsa!
İnsan vücut artıkları olarak nitelendirilen ter ve üre bileşenleri,
Geçen hafta kötü bir haber aldık. Meğer yumurtamızda antibiyotik varmış. Bir kötü haber de ben vereyim: Yumurtadaki antibiyotik oranı pişirdiğimizde daha da artıyormuş
Türkiye’de yapılan bir çalışma, 13 adet pişmemiş yumurtada saptanan antibiyotik çeşidi nitrofuranın, yumurtalar haşlandıktan sonra 3 kat daha fazla yoğunluğa ulaştığını ortaya koyuyor. Yani eğer yumurtada antibiyotik varsa pişirdikçe daha çok antibiyotik tüketmiş oluyoruz.
Nitrofuran, son antibiyotik skandalının da başrolündeydi. Tayvan’a Türkiye’den ihraç edilen yumurtalarda nitrofuran saptandığını öğrendik. Oysaki nitrofuran başta olmak üzere tüm antibiyotiklerin hayvan beslenmesinde kullanımı 17 yıl önce yasaklandı. Yasaktan önce antibiyotikler, kanatlı endüstrisinde büyüme faktörü, hastalıklardan korunma ve tedavi amacıyla kullanılıyordu. Ancak, hayvanlardaki bakterilerin zamanla antibiyotiklere direnç geliştirdiği ve bu direncin hayvansal ürünleri tüketen insanlara da sirayet ettiği anlaşılınca, hayvancılık endüstrisinde antibiyotik