Türkiye Yayıncılar Birliği ve TÜYAP tarafından İstanbul’da her yıl düzenlenen kitap fuarının 36’ncısı bu hafta boyu ziyarete açık. Bu yılın ana teması “İyi ki varsın edebiyat”.
Fuara 850 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılıyor. Büyükçekmece’deki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’ndeki fuara giriş, öğrenci, öğretmen, emekli ve engellilere ücretsiz. Fuar boyu kitaplar daha düşük fiyatlarla satılıyor. Daha önce de yazdığım bir gerçeği hatırlatmak istiyorum.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun araştırmasına göre, günde 6 saat televizyon izleyen, 3 saat internete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor. Kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada. Okuma alışkanlığında dünyada 86. sıradayız.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun istatistiklerine göre, 2015’te ülkemizde 49 bin, 2016’da 51 bin kitap yayınlandı. 2016’da satılan kitap bandrolü sayısı bir yıl önceye göre yüzde 5.2 arttı, 404 milyon oldu.
Demek ki, 80 milyonluk ülkemizde 2016’da 400 milyon kitap para ile satılıyor.
Yazları alıyoruz
İlginç olan aylara göre kitap bandrol sayısının değişimi. Halkımız yazın daha çok kitap satın alıyor.
Yayınlanan kitapların 14 bini eğitim kitabı, 6 bini akademik kitap. 2016’da 3 bine y
Sağlık hizmetle-rimizde büyük gelişme var. Vatandaşın gelir seviyesi ne olursa olsun, hastaneye ve hekime ulaşma imkânı yaratıldı.
Her ülkede deneyimim olmadı ama deneyimim olan ABD’ye göre de, İngiltere’ye göre de daha iyi imkânlara sahibiz. Aile üyelerimizin sağlık sorunu nedeniyle İngiltere’de, ABD’de sağlık kurumlarına gitmeye, hekimlere ulaşmaya çalıştık. Sağlık kurumlarına da, hekimlere de ulaşmak bir mesele. Türkiye’deki gibi, “Çat kapı, ben geldim” imkânı yok. Bizde sabah kalkıyorsunuz, ciddi bir sorununuz olduğunu fark ettiğinizde, hastaneyi, hekimi arayarak, randevu alıyorsunuz, teşhis ve tedaviden en kısa zamanda yararlanıyorsunuz.
Teşhis - tedavi trafiği
Şimdi yurtiçi deneyimlerimizi ve yaşadıklarımızı yazacağım. Aile üyelerimizden biri sağlık düzeninde bir bozulma hissetti. Komşumuz, dostumuz Dr. Gürbüz Barlas’ın tavsiyesiyle Amerikan Hastanesi hekimlerinden Prof. Dr. Tarık Esen’den randevu aldık. Hekimin önerdiği tetkiklerle, teşhis bir günde konuldu. İkinci gün Dr. Esen cerrahi müdahaleyi yaptı.
Cerrahi müdahale sonucu bulguları değerlendiren Prof. Dr. Tarık Esen, Prof. Dr. Nil Molinas ile radyoloji uzmanı Prof. Dr. Uğur Selek tedavi programını belirledi. Tedaviye hemen
Yarın Ayvalık’ta ‘13. Ayvalık Uluslararası Zeytinyağı Günleri’ etkinliği başlıyor.
Balıkesir’deki zeytin ağaçlarının yüzde 20’si Ayvalık’ta. 2 milyon zeytin ağacı var. Zeytin ağacı sayısı az ama toprak ve iklim farkı nedeniyle Ayvalık zeytini ve zeytinyağı pek lezzetli. Zeytin ve zeytinyağı Ayvalık için önemli bir gelir kaynağı
Ayvalık zeytinyağı, özelliği ve kalitesiyle tüketicinin aradığı, tercih ettiği bir zeytinyağı. Ayvalık‘taki zeytinliklerden (ağaç başı yaklaşık 20 kg verimle) yaklaşık 40 bin ton zeytin tanesi toplanıyor.
Ürünün yüzde 25-30’u sofralık zeytin olarak, kalan yüzde 70-75’i yağlık zeytin olarak değerlendiriliyor. Zeytinin işlenmiş hali ile sofralığının kilosu 3-6 TL, yağlığının kilosu 2 TL dolayında.
Ayvalık sınırlarında toplanan yaklaşık 30 bin ton yağlık zeytinden yaklaşık 5-6 bin ton natürel sızma Ayvalık zeytinyağı elde ediliyor.
Zeytin Ayvalık için çok önemli. Ayvalık’ta ziraat odasına kayıtlı 6.500 üretici, Ticaret Odası’na kayıtlı zeytin ve zeytinyağı işi yapan 100 firma var.
Gelir 120 milyon TL
Bu yıl zeytin ve zeytinyağı üretimi nedeniyle üreticinin toplam 120 milyon TL gelir elde edilebileceği tahmin ediliyor. Geçen sezon zeytin ağaçlarının ortalama verimi 12
Dünyadaki zeytin ağaçlarının % 13’ü Türkiye’de ama zeytinyağı üretimindeki payımız sadece % 6.
Türkiye’de ürün veren 140 milyon zeytin ağacı var. Ağaç başı verim düşük. Genelde verim 11 kg dolayında ama bakılı zeytin ağaçlarından 20 kg verim alınabiliyor.
Yıllık zeytin üretimi 1.5 milyon ton dolayında. Ülke genelinde ağaçlardan toplanan zeytinlerin 400 bin tonu sofralığa, 1.1 milyon tonu yağlığa gidiyor. Yağlık 6.2 kg zeytinden 1 kg yağ hesabıyla 170 bin ton dolayında zeytinyağı elde edilebiliyor.
Halkımızın tükettiği nebati yağ toplamı yılda kişi başına 24 kg’ın üzerinde. Nebati yağ tüketimin 8 kg’ı margarin, 16 kg’ı sıvı bitkisel yağ.
Sıvı bitkisel yağın, 12 kg’ı ayçiçeği yağı, 2 kg’ı zeytinyağı, kalanı mısırözü, kanola, soya, çiğit yağı gibi yağlar.
Uluslararası hakimiyet
Zeytinyağını üretmek kadar ticari olarak değerlendirmek de önemli. Son yıllarda çok sayıda butik üretim girişimleri, çok sayıda marka yaratma arayışları oldu. Ne var ki içeride belli markalarla satılan zeytinyağlarının üretimi ve pazarı uluslararası pazarlama gruplarının hâkimiyetinde.
ABD’li Bunge firması, Türkiye’nin en büyük özel sektör sermaye gruplarından Anadolu Grubu şemsiyesi altındaki Ana Gıda’yı aldı. Ana Gı
Turizm sektörünün üç müşteri grubu var.
Sektörü ayakta tutan ve döviz getiren grup yabancı ziyaretçi grubu.
İkinci önemli grup yurt dışında yaşayan Türkler. Onlar da döviz getiriyor.
Üçüncü grubu yerliler oluşturuyor. Yerlilerin harcamaları döviz değil ama genelde yabancıların kişi başı döviz harcamalarının Türk lirası karşılığının üzerinde.
Türkiye İstatistik Kurumu, üçüncü üç aylık dönem turizm istatistiklerini yayımladı.
Üçüncü üç aylık dönem turizm sektörünün en hareketli ayıdır. Temmuz, ağustos, eylül, yabancı ziyaretçilerin de yerlilerin de tatil yapmak istedikleri aylardır.
Bu yılın üçüncü 3 aylık döneminde turizm gelirinde geçen yılın aynı dönemine göre %37 oranında artış var.
Üçüncü üç ayda turizm gelirinin %77’si yabancı ziyaretçilerden, %23’ü ise yurt dışında ikamet eden vatandaş ziyaretçilerden elde edildi.
Benzinin pompa fiyatına 12 kuruş, mazotun pompa fiyatına 18 kuruş zam geldi.
Petrolü dolarla ithal ediyoruz. Dünyadaki petrol fiyatları artıyor. Doların Türk Lirası karşılığı artıyor. Bu durumda zam kaçınılmaz.
Petrolün varili 2016 yılı başında 27 dolara kadar geriledi. Bu yılın haziran ayında 44 dolardı. Dün sabah 60 doların üzerine çıktı.
Doların fiyatı geçen yıl bu günlerde 3.10 TL dolayındaydı. Dün dolar 3.77 TL’den satılıyordu.
Amerikan dolar endeksi geçen yıl bu vakitler 98 iken, şimdilerde 94’e geriledi ama dolar endeksi düşerken, bizde bir yanda enflasyon, öte yanda iç ve dış politika kaynaklı riskler sonucu doların fiyatı artıyor.
Gerçekçi olalım, doların fiyatındaki ve akaryakıt fiyatındaki artış enflasyonu gereğinden fazla artırıyor.
Çünkü dolar ve akaryakıt fiyatı, sadece maliyet artışına yol açmıyor. Zam beklentilerini ve zamları yükseltiyor.
Bizde yatırım, Türk Lirası (TL) faizi yüksek ise yapılır. Çünkü bizde yatırım TL ile yapılmaz. Dolarla yapılır. Dolar maliyetinin ucuz olması için TL faizin yüksek olması, devamlı yükseklerde kalması gerekir. Yüksek faiz dolar girişini artırır. Doların ucuz kalmasını sağlar.
Bunun günahı (eğer varsa), Türkiye’yi “iki para birimli” (dual currency) ekonomi haline getirenlerin sırtındadır. Türkiye’de ikili para birimi nedeniyle, Türk Lirası işlevlerinden bir kısmını kaybetmiş durumda.
Bir para biriminin (1) Alışveriş aracı (2) Ölçü birimi (3) Servet biriktirme aracı (4) Uzun vadeli sözleşme ve borçlanma akçesi olması gerekir. Bunlar “Hard Currecy” (döviz) olmanın olmazsa olmaz işlevleridir.
- Türk Lirası ölçü birimi olarak kullanılamıyor. Çünkü değeri her gün değişiyor. Enflasyon karşısında eriyor. Onun için yatırım maliyetleri ve getiri tahminleri, dolarla hesaplanıyor. Yatırım kredileri dövizle alınıyor.
- Devamlı değer kaybı nedeniyle, Türk Lirası, uzun vadeli “servet biriktirme” aracı olmaktan çıktı. Birikimi olan “yüksek faiz vaat edilmezse” birikimini TL’ye değil, dolara, altına veya gayrımenkule bağlıyor.
İşte bu nedenle Türk Lirası yanında dolar (veya euro) ikinci para birimi
Hem Osmanlı’yı, hem Cumhuriyet’i gören; ‘Devr-i Osmani’yi ‘Cumhuriyet’ dönemiyle karşılaştırma şansı olan; Atatürk’ün peşine gönüllü olarak takılan kuşak, ömürlerini tamamladı.
Atatürk döneminde, Cumhuriyet döneminde dünyaya gelen, Atatürkçü kuşağın yetiştirdiği ikinci kuşak da hayatta değil.
Şimdiler Cumhuriyet’in faziletini, özelliğini umursamayan üçüncü kuşağın dönemi.
Bu kuşakta “işgal”in ne olduğunu bilen yok. Milli Mücadele’yi yaşamış olan yok. Cumhuriyet dönemindeki sosyal ve ekonomik değişimin ne zorluklarla gerçekleştiğini, sanayileşmenin nasıl başladığını bilen yok
Bu kuşağa Atatürk ve Cumhuriyet ilkeleri, “binası yapılmış, kapısı, penceresi takılmış, sıraları konulmuş, elektriği, suyu getirilmiş, yolu döşenmiş, bütün bunların faturası ödenmiş ve de bütün bunlardan sonra nasıl yönetileceği örneklerle gösterilmiş bir yapı olarak” intikal etti.
Ne var ki üçüncü kuşak, birinci ve ikinci kuşak kadar, dinamik, idealist ve daha da önemlisi yapıcı çıkmadı.
Bu kuşakta ülke yönetimine soyunanlar, önceki kuşaklardan devraldığı bayrağı daha ileri götürmek için “halkı peşine takıp” koşacak, daha ileriye götürecek yerde, bir önceki kuşakların bıraktığı yapının içine girdi, oturdu.
Sadece o k