İzmir Koruncuk Vakfı Başkanı Işıl Nişli, Urla Köyü’nün yapım sürecini anlattı, “İzmirlililere çok güveniyorum, bu köy kente çok yakışacak” dedi
Bir köy kurmak tahmin edersiniz ki hiç kolay değildir. Hele bu köy korunmaya muhtaç çocuklara kucak açıyor, aile şefkati ile yetiştiriyorsa orada ciddi bir sistem var demektir. Çok değil birkaç yıl önce İzmir Koruncuk Vakfı’nın başına geçen, enerjisi, vizyonu ve bilgisi ile çok kısa zamanda köyü tamamlayan Işıl Nişli ile röportajımı gerçekleştirdim. Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde Nişli ile büyük bir ideali gerçekleştirmenin her adımını konuştuk. Desteklerimiz çocuklarımız için...
Kısa sayılabilecek bir sürede İzmir Koruncuk Köyü’nü tamamladınız. Harika olmuş. Tüm emekleriniz için sizi kutluyorum. Bu kutsal görev hayatında nasıl başladı?
Koruncuk Vakfı ile tanışmam, sevdiğim ve çok güvendiğim arkadaşım Işınsu Kestelli sayesinde oldu. Bir gün bana vakfın İzmir Urla’da korunmaya muhtaç çocuklar için köy kurma, kendisinin de çok inandığı bu projede birlikte çalışmayı istediğini söyleyince ben de dahil oldum.
Korunmaya muhtaç çocuk konusu kendimi bildim bileli içinde olduğum ve çalıştığım bir konu, benim yumuşak karnım. Sonrasında yönetim kurulu
FabricHouse’un sahibi Arda Büyükkoyuncu, İzmir Arena’da bugün 14.00’te başlayacak olan Romanival’e herkesi davet etti. Organizasyon, Romanların eğlenceli dünyasını yansıtacak.
Yaratıcıysanız işiniz de, özel hayatınız da farklı oluyor. FabricHouse’un sahibi Arda Büyükkoyuncu, bugün İzmir Arena’da çok özel bir etkinliğe imza atıyor; Romanival’le İzmirlilere Hıdırellez’i bambaşka bir coşkuyla yaşatmaya hazırlanıyor. Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde, Büyükkoyuncu’yla yeni projelerinden, çağımızın marka pazarlama stratejilerine birçok konuyu konuştuk. Niyetlerin kabul olduğu, eğlenceli bir Hıdırellez diliyorum...
- Fabrichouse, genç ve dinamik bir şirket. Biraz söz edebilir misiniz?
18 Mart 2015’te kurulan FabricHouse, etkinlik sektörünün dinamiklerini kendi içinde geliştirmeye çalışan bir misyona sahip. Müşterilerimiz bizi ‘yeni nesil yaratıcı iletişim ajansı’ olarak tanımlıyor. Markaların pazarlama stratejileri doğrultusunda öncelikli olarak iletişim stratejilerini oluşturuyoruz ve mevcut iletişim stratejisine entegre olabilecek yol haritasını belirliyoruz. Akabinde ise firmanın pazarlama ve iletişim stratejisi ile uyumlu bir etkinlik stratejisi kurguluyoruz. Biz aslında büyük bir atölye
29 Nisan’daki TEV Umut Konseri’yle başarılı ama olanaktan yoksun öğrencilere bu yıl da destek olacaklarını belirten İzmir Şubesi Başkanı Gülnur Soybayraktar “Selami Şahin’in de yer alacağı geceye tüm eğitim sevdalılarını bekliyoruz” dedi
Türk Eğitim Vakfı (TEV), 29 Nisan Pazartesi günü 20.00’de, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde ‘TEV Umut Konseri’yle her yıl olduğu gibi gençlerin okuması için yine kolları sıvadı. İzmirli başarılı hanımların gönüllü olduğu, Mozart Akademi’nin değerli hocalarının desteğiyle sahne alacak olan TEV Eğitime Destek Korosu’na bu yıl sanatçı Selami Şahin eşlik edecek. TEV İzmir Şubesi Başkanı Gülnur Soybayraktar’la Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde bu organizasyonu konuştuk...
- Kaç yıldır TEV’desiniz? Bu vakfın dinamiklerinden söz edebilir misiniz?
Sekiz senedir TEV’deyim ve ne mutlu ki bu ailenin bir parçasıyım. Bizler çalışanlarımızla, öğrencilerimizle ve bağışçılarımızla kocaman bir aileyiz. Köklerimizden aldığımız motivasyonla faaliyetlerimizi gelecek yıllara daha güçlü bir şekilde taşımak için çalışıyoruz. 52 yıldır yetenekli ve başarılı gençlerin eğitimi için burs sağlamanın yanı sıra, onlarla ülkemizin gelişimine hizmet etmek, eğitimle ulaşılacak
Türk Tuborg A.Ş’nin ‘%100 Gönüllüyüz’ kapsamında desteklediği Tuluhan Tekelioğlu’nun ‘Yapabilirsin’ belgeseli, Türkiye genelinde binlerce kadını güçlendirmeye, cesaretlendirmeye devam ediyor.
Gazeteci-yazar Tuluhan Tekelioğlu’nun ‘Kadın Varsa İmkansız Yoktur’ adlı sosyal sorumluluk projesi, Türk Tuborg A.Ş’nin ‘%100 Gönüllüyüz’ kapsamında tüm Türkiye’de kadınlara ilham oluyor. Bu anlamlı, özverili çalışmayı Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde Türk Tuborg A.Ş. CEO’SU Damla Birol’a ve Tuluhan Tekelioğlu’na sizler için sordum. İlham almanız dileğiyle.
- Duygulu, bir o kadar da yüreklendirici olan belgeseliniz ‘YAPABİLİRSİN’ herkese ilham olabilecek nitelikte. Yılların gazetecisi, yazar ve belgeselcisisiniz. Sadece mesleki olarak var olan bir birey değil aynı zamanda bireysel çabalarıyla da toplumun önünü açan birisiniz. Güzel bir karmasınız, peki siz kendinizi hangi meslekle nasıl tanımlarsınız?
TULUHAN TEKELİOĞLU: Beni en mutlu eden şey, insanlara, onların hikayeleriyle dokunmak. Yaptığım haberlerin, çektiğim belgesellerin toplumda bir etki yarattığını görmek, bir farkındalık yaratmak. Neredeyse 24 yıl oldu gazetecilikte. Bunun yarısı yazılı basın, geri kalan kısmı televizyon
Oz markasına hayat veren Sinem Özusta, kıyafetlerde limon sarısının öne çıkacağını belirtiyor, “Çiçekli, çizgili elbiseler yaza damga vuracak. Büyük küpe ve doğal taşlı uzun kolyelerden de vazgeçilmeyecek” diyor.
İzmir’de bırakın büyük firmaları, sanayicileri; kişisel çabalarıyla marka çıkarabilmiş kaç kişi var? Marka olmak önemlidir; vizyon, çaba, istikrar ister. OZ’un yaratıcısı Sinem Özusta’yla Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde OzStory’yi konuştuk. İlham almak istiyorsanız keyifli okumalar...
- Oluşturduğunuz markaya gelmeden önce bankacılık kariyeriniz var...
İş hayatıma 2000 yılında bankacılık sektöründe başladım, o dönemde özel sektörde yaşanan krizler olduğu için İzmir’de yaşamayı tercih etmiş biri olarak kurumsal alanda çok da fazla alternatifim yoktu. Üniversitede İşletme bölümünden mezun olan biri olarak, profesyonelleşmek adına bankacılık iyi bir okul oldu bana. Birçok işi aynı anda yapabilmeyi, risk yönetimi ve pazarlamayı o süreçte öğrendim. Bankacılığı 5 yıl sürdürdüm. Ancak hayalimdeki meslek değildi.
Zaman içinde rutin insanı olmadığımı ve yeni fikir ve girişimlerde heyecan duyduğumu anladım; bankacılıktan ayrılma kararı verdim. Yeni anne olmuştum ve çocuklara yönelik
Reyhan Özler, yaşama dair 70 kare fotoğrafı İZTO Galerisi’nde sanatseverlerle buluşturdu. ‘Yaşantının Suretleri’ dört kıtanın kültüründen izler taşıyor.
Yıllardır çektiği fotoğrafları her zaman yardım amaçlı projelerde sergileyen ve bunu misyon edinen Reyhan Özlen, ‘Yaşantının Suretleri’ adlı sergisiyle İzmir Ticaret Odası’nda (İZTO) sanatseverlerle bir araya geldi. Serginin açılış gününün (20 Mart) geliri Ege Çağdaş Eğitim Vakfı’na (EÇEV), ikinci günün geliri de öğrencilere burs olarak kullanılmak üzere Gündoğdu Rotary Kulübü’ne bağışlandı. Sergiyi, Özlen’le Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde değerlendirdik. Kendisi, bizimle sanata ilişkin düşüncelerini de paylaştı. Keyifli okumalar…
- Serginizle ilgili söyleşiyoruz, ama önce sizin fotoğraf sanatına ilginiz nasıl başladı, onu merak ediyorum. Okuyucularımıza bu konuyla ilgili bilgi verebilir misiniz?
Peyzaj mimarıyım, uzun yıllar mesleğime emek verdim. Onun yanında fotoğraf tutkumu da sürdürdüm. Babamın çok güzel bir Kodak fotoğraf makinesi vardı, gezilerimizde bizlerin çok fotoğrafını çekerdi. Sonra ağabeyim Borhan’a bir makine alındı, ama benden fırsat bulamadı. Ortaokulda arkadaşlarımın fotoğraflarını çekerek başladım. Dolaşıp, güzel
İzmir Kadın Müzesi’nde ‘18 Kadın 1 Sergi’yi sanatseverlerle buluşturan Filiz Pelit, “Resim bir yolculuk. Üreteceğim eserleri kendim de bilmiyorum. Bu belirsizlik heyecan veriyor” diyor.
Tabloları, insanı hayal âlemlerine götürüyor. Filiz Pelit’in eserlerindeki renklerin o uçuşan haline, kadınların masalsılığına şaşırmamak gerek. Çünkü; ancak böylesine muhteşem bir ruhun sanatla buluşmasından böyle güzel eserler çıkabilirdi. Bugün Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde ressam Filiz Pelit’le sanat hayatını, resim aşkını, İzmir Kadın Müzesi’nde 29 Mart’a kadar izlenebilecek olan ‘18 Kadın 1 Sergi’yi konuştuk. Sanatsız kalmayın...
- Atölyenin havasını almış biri olarak, sanat aşkıyla dolup taşan hayatınızda sürekli hareket halindesiniz. Son yıllarda neler yaptınız?
Evet, atölyemde sizinle birlikte çalışmak çok keyifliydi. Yaşamımda sanat; resim, ailem gibi vazgeçilmezim. Yoğun ama bir o kadar keyifli bir dünya bu. 1985 yılında Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun olduğumdan beri hiç ara vermeden çalıştım. Geriye dönüp baktığımda 21 kişisel sergi ve 100’den fazla ulusal, uluslararası karma sergiye katılmışım. Paris’te Louvre Müzesi Carreussel Salle de Notre salonunda her yıl açılan
Kitaplarında popüler konuları ironiyle işleyen İdil Kohen yazmayı sürdürebilmenin önemli olduğunu söylüyor “Hedefim, insanlara farkındalık katabilmek” diyor...
Her cümlesi esprili, zekâ dolu bir kitap ‘Kitabım Olmadan Asla’... Yazarı İdil Kohen’in beşinci kitabı. Günümüzün popüler konularını alıp, ironiyle bizlere ters köşe yapan yazarla bu hafta Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde buluştuk. Kendinize, hayata gülerek bakmak istiyorsanız İdil Kohen’i takip edin...
- Son kitabınız yine çok esprili, sürükleyici... Gündemi çok iyi yakalayıp müthiş gözlemlerinle okuyucuyu kitabına çok iyi odaklayabiliyorsun. Profesyonel iş hayatından edebiyat dünyasına girişiniz nasıl oldu?
Aslında uzun süre İstanbul’da kariyer basamaklarını tırmanmak için saçımı süpürge ettim. Çok çalışınca insan gerçekten ne istediğini düşünecek vakit bulamıyor ama hep başka bir şey arıyordum, mutlu değildim. Bazen risk almak gerekiyor hayatta. Sonunda istifa edip, doğduğum şehir İzmir’e döndüm. Bir süre sonra belki her şeyden biraz uzaklaşınca gerçekten ne istediğimi dinleyebildim. İzmir’in, İstanbul temposuna kıyasla daha yavaş bir şehir olması, bu bakımdan çok avantajlı.
Yazmayı hep sevmiştim. Kendim için bana ilham veren