Babası Ünal Gürel’in izinden giderek İzmir’de Han Tiyatrosu’nu kuran Rüçhan Gürel, “Tiyatrocular değil, dizi oyuncuları rağbette. Televizyon denen kutunun içinde değilseniz koskoca bir hiçsiniz” diyor.
Yıllar önce kendisi gibi tiyatroya sevdalı olan herkese özgürce hareket edebilecekleri bir kale inşa etti. Rahmetli babası, ünlü oyuncu Ünal Gürel’in adını taşıyan sahnede yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Han Tiyatrosu’nun kurucusu Rüçhan Gürel’le Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde tiyatroyu ve sanatı konuştuk. Böylesine cesur, idealist insanlara hem ülke hem de birey olarak sahip çıkalım...
- Babanız Ünal Gürel’i rahmetle anıyoruz. Baba mesleğini yapmak, o dönemin zorluklarına şahit olmaya rağmen yine de istemek... Bize biraz bilmediğimiz o dünyadan söz edebilir misiniz?
Babamın döneminde daha ziyade alaylı diye tabir edilen oyuncular ağırlıktaydı. Fakat Darülbedayi’nin devamı olan İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu tam bir okuldu, bünyesindeki oyuncular da o okulun öğretmenleri. Tümü, tiyatro oyunculuğunu para kazandıkları bir meslek değil, bir yaşam biçimi olarak görüyorlardı. Her biri Türk dilini layıkıyla kullanıyordu. Son derece çalışkan, disiplinli, bir o kadar da mütevazı, idealist
İzmir’de sağlıklı beslenme ve spor odaklı bir merkez açan Sahra Yıldırım, “Hastalıkların sebebi, yanlış beslenme ve hareketsizlik. Vücudumuzun çalışması ruh sağlığımız için önemli” diye konuştu.
Yeni bir yer Dammy... Hem sporu hem sağlıklı beslenmeyi hedefleyen, gün boyu keyifli vakit geçirebileceğiniz bir ortam. İşletmecisi Sahra Yıldırım’ın, bu tarz yaşama bilinçli bir şekilde girmesi, acı bir tecrübeden doğmuş ama şimdi herkese bu konuda destek olmaya hazır. Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde size farklı bir konu, mekân ve kişi... Sağlıklı günler diliyorum!
- İnsana adeta ‘Sağlıklı yaşa’ diye sesleniyorsunuz. Biraz mekânın özelliklerinden, çıkış noktanızdan bahsedebilir misiniz?
Öncelikle güzel düşünceleriniz için çok teşekkür ederim. İstanbul’dan İzmir’e taşındım. Aslında işim pilates eğitmenliği. İstanbul’da pilates ve beslenme üzerine hizmet verdiğim bir salonum vardı. Sağlıklı beslenmeyi öncelikle kendim için alışkanlık haline getirdiğimden dolayı yıllardır araştırıyorum, eğitimlere gidiyorum. İzmir’deki ilk zamanlarımda sporumu yapıp sağlıklı bir şeyler yiyip içebileceğim bir yer olmamasının eksikliğini yaşadım. Sonrasında böyle bir yer açmaya karar verdim.
Sivil hava ulaştırma
Piyano eğitmeni Nilüfer Güzel, genç piyanistlerle kanser hastalarının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. 12 Mart’taki ‘Müziğin Umuda Kitaplarla Dokunuşu’ projesiyle de çocuklar için kitap bankası oluşturacaklar.
Severek yaptığınız işinizi yardım amaçlı bir hizmete dönüştürdüğünüz anda o iş artık misyonunuz haline gelmeye başlar. Sosyal medya üzerinden bana ulaştığında Nilüfer Güzel’in naif yaklaşımı, çabası ve yaptığı iş ilgimi çekti. Piyano eğitmeni ve iki senedir genç piyanistlerle yaptığı organizasyonlarla onkoloji bölümünün ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. 12 Mart’taki 2. Müziğin Umuda Kitaplarla Dokunuşu Uluslararası Piyano Konseri’yle kanserle mücadele eden çocuklarımıza dokunacaklar ve kitap bankası oluşturacaklar. Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde Nilüfer Güzel’le yaptığımız bu özel söyleşiyi keyifle okumanız dileğiyle...
- Ne kadar özel bir projeyi hayata geçirmişsiniz... Önce bir kadın, sonra da İzmirli olarak, sizin gibi idealist biriyle tanışmaktan dolayı mutluluk duyuyorum. Tüm bu özverili işleri, ne oldu da yapmaya karar verdiniz?
Karşıyaka Belediyesi Konservatuvarı piyano eğitmeniyim. İnsanlara dokunabilecek projeler yapmayı seviyorum. Ulaşabildiğimiz kadar çok
23 yıllık Türkçe öğretmeni Ertan Karataraklı, deneyimlerini kendine has yöntemlerle harmanladığı okulunda, başarının yolunu açıyor “Akademik başarısı ve yeteneği olan öğrenciler yetiştiriyoruz” diyor.
1998 yılında üniversiteye hazırlanan gençlere özel ders vermeye başlayan ve zaman içinde ailelerden gelen “Matematikçi de, kimyacı da sizin gibi olsun” isteği doğrultusunda bu alanlardan öğretmenleri öğrencileriyle bir araya getiren Ertan Karataraklı, bir oda, bir salon yer de başladığı serüvenine kurduğu okul ile devam ediyor. “Ömrümün yarısını bu işte geçirdim. Artık bir çocuk karşıma geldiğinde onu okuyabiliyorum” diyen Karataraklı; Sevinç’li Sohbetler’de öğrencilere, ailelere ve öğretmenlere tavsiyelerde bulundu, ‘Sadece okul’ sloganıyla verdikleri eğitimi anlattı.
- Herkes sizin Karataraklı okulunu konuşuyor. Her bir öğrenci ile birebir ilgileniyor muşsunuz?
Burası butik bir okul, sınıflar 12 kişilik, toplamda da 250 öğrenci var. 250 öğrenci sayısı da bizim birebir ilgilenebileceğimiz bir sayı. Her öğ rencinin kayıtlarını tek tek ben alıyorum. Önce öğrencilerle ön görüşme yapıyorum. Milli Eğitimin verdiği müfredat var. Ancak biz bunu kendimize göre yorumluyoruz. Mesela bir çocuk
EBSOV Kadınlar Birliği, 15 Ocak Salı günü İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde sahneleyeceği ‘8 Kadın’ adlı oyunun gelirini eğitime aktaracak. Komite Başkanı Benal Özbek, tüm İzmirlileri geleceğe destek olmaya çağırdı.
Ege Bölgesi Sanayi Odası Vakfı (EBSOV) Kadınlar Birliği Kültür Sanat Komite Başkanı Benal Özbek’le, sosyal sorumluluk projelerini ve 15 Ocak Salı günü İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde sahneleyecekleri ‘8 Kadın’ adlı tiyatro oyununu konuştuk. Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde bu hafta sizler için bu özel kadınlarla birlikte oldum. Çabalar görülmeli, desteklenmeli...
- Benal Hanım, bize kısaca kendinizden ve EBSOV Kadınlar Birliği’ndeki konumunuzdan bahsedebilir misiniz?
EBSOV Kadınlar Birliği; kültür, sanat ve sosyal sorumluluk projelerinden oluşan, bölgemizde alanında örnek teşkil eden organizasyon yapısıdır. Birliğimiz, her yıl yaklaşık 500 bursiyer ve EBSO okullarına maddi ve manevi kaynak yaratmak için faaliyetlerde bulunmaktadır.
Ben birlikle 5 yıl önce bir etkinlik vasıtasıyla tanıştım. Kadınlar Birliği’nde sanayici eşlerinden oluşan gönüllüler, tiyatro etkinliği düzenliyorlardı. Sosyal sorumluluk projelerinde yer almayı sevdiğim için o gruba dahil oldum ve 3 oyunda rol
Bazı insanlar otursalar bile kendinden söz ettirirler. Duruşları, ağırlıkları, yapacakları yaptıklarının garantisinde olmanın özgüveni ile size de o güveni verirler. 17 senedir ekranlarda olan “Çocuklar Duymasın” dizisinin taş fırın erkeği Tamer Karadağlı ile oyunculuktan, aşktaki başarısızlığına, gay rolüne olan yaklaşımından, sinemaya kadar geniş yelpazede sohbet ettik. Ve bir kere daha fark ettim ki başarılı oyuncunun bu kadar sevilmesinde çook haklı sebepler varmış. Keyifli okumalar!
- Çok sevilen bir sanatçısınız. Altında yatan nedenler sizce neler olabilir?
Bilmiyorum. Bu soruya benim cevap vermem çok zor. Başkalarına sormak gerek. Ben bunun için çaba sarf etmiyorum, olduğum gibiyim. Kimseye bariyer koymuyorum. Dışarıdan soğuk görünebilirim ama resim çektirmek, tanışmak isteyen kimseyi geri çevirmiyorum. Mesafeli görünsem de mesafe koymuyorum. Çok da sevgi kelebeği görünen biri değilim.
- 17 yıldır Çocuklar Duymasın’la ekrandasınız, sizi bir oyuncu olarak yorduğu dönemler oluyor mu?
Yo hayır. Sonuçta her insanın hayal edeceği bir şeydir. Türkiye’de bir diziyi tutturmak artık aslanın ağzından hatta midesinden ekmek almak gibi. İzleyicinin ruhuna dokunabildiysek bunu
Geçtiğimiz günlerde İzmir’de ilk defa düzenlenen Forum Mobing 2018’de, ülkemizde mobingle mücadele konuşuldu. Etkinliği organize eden Dördüncü Boyut Akademi Kurucusu Çağlar Çabuk, tacizle mücadeleyi ayrıntılarıyla anlattı...
- Bu konuda çalışmaya nasıl başladınız?
Profesyonel hayata veda edip kendi işimi yapmaya başladığım günden bu yana mobing konusunda toplumda ve işveren nezdinde farkındalık yaratmaya gayret ediyorum. Çalışma hayatım boyunca tanık olduğum, bizzat deneyimlediğim, duyduğum, gördüğüm psikolojik taciz kapsamında olan olmayan birçok uygunsuz davranışın insan sağlığını ne derece etkilediğini, gelecek ümidinin yerini kaygıya bıraktığını, önce işyerinde, sonra ailede ve oradan da toplumda sağlıklı iletişim kurmaya karşı tehdit oluşturduğunu görüyorum.
- Peki, işyerlerinin yaklaşımı nasıl?
“Bizde öyle şey olmaz! Biz burada bir aileyiz” şeklindeki kurum kültürünün yansımalarını ifade eden yetkililerden, “Üst düzey yöneticilerden biriyle ilgili bir bildirim var, tarafsız bir vaka analizi istiyoruz” noktasına geldik. Ancak yine de mobinge yönelik kurumsal mücadele ile ilgili yaptığımız araştırma sonuçlarında, politikalar hazırlayan, mekanizmalar oluşturan işletme sayısının
Gündoğdu Lions Kulübü, 15 Aralık’ta 4. Yetenek Lions Yarışması’nı düzenlemeye hazırlanıyor. Başkan Nurdan Pakoğlu, “Organizasyonun gelirini, yapacağımız anaokulu ve sınıflarla çocuklarımıza harcayacağız” dedi
Kimileri konuşur, kimileri hareket eder. İzmir’in en aktif kulüplerinden biri olan Gündoğdu Lions Kulübü’nün dönem başkanı Nurdan Pakoğlu, 15 Aralık gecesi Bostanlı Suat Taşer Gösteri Merkezi’nde saat 19.00’da Yetenek Lions-4 yarışması düzenliyor. Geliri, okul öncesi eğitime destek amacıyla, ihtiyacı olan bölgelerdeki iki okula anaokulu ve özel sınıfların yapılması amacıyla kullanılacak. Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde bu hafta çok sevdiğim arkadaşım Nurdan Pakoğlu’yla söyleştik...
- İzmir Gündoğdu Lions Kulübü olarak çok başarılı işlere imza atıyorsunuz...
Kulüp olarak 4 yıllık bir geçmişimiz olmasına rağmen, gerçekten başarılı birçok hizmetin altına imza atma şansı bulduk. En büyük şansım, benden önceki başkanlarımın başarılı hizmetlerle bayrağı teslim etmiş olmaları oldu. Katarakt ameliyatı hizmetinden sağlık ocağı açılmasına, eğitim bursundan hastanede çocuklar için genel banyo ve oda yapımına ve kütüphane açılmasına, engelli gençlerimiz için seramik atölyesi açmaktan