Kızımı doğum gününde One Direction konseri için Liverpool’a götürdüm. Amaç gruptaki zibidi, aynı zamanda kızımın aşık olduğu Harry Styles’ı yakalayıp dövmek. Yakalayamadım ama Harry Potter olsa elimden kurtulamaz. Efendi gibi ailesini, çiçeğini, çikolatasını alıp bize gelsin
Kızım 18 Mart’ta doğmuştu. Adını Conkbayırı koymak istedim ama ikna edemedim annesini. İyi ki de ikna edememişim çünkü İngilizlerin 18 Mart’ta denize döküldüğü gün doğan kızım sıkı bir İngilizperver oldu çıktı. “İngiliz Muhipleri Cemiyeti” kur, birinci sırada adını yazdırır. Çünkü Ecesu şu sıralar gençler arasında çok popüler olan ingiliz topluluk One Direction’a aşık. Daha doğrusu içlerinden birine.
Harry Styles denen zibidiye.
Duvara astığı kaç resmini çaktırmadan yırttım, kaç resmine sakal ve bıyık yaptım hatırlayamıyorum ama yine de vezgeçiremedim kızımı bu sevdadan. Hatta baskın çıktı ve bana “Doğum günü filan istemiyorum. One Direction’ın konserine götür beni” dedi. Pasta fiyatlarını bildiğimden hayır demedim çünkü Türkiye’de bir çocuğun doğumundan sonraki en
pahalı kalem doğum günü pastasıdır. Üstüne kremadan yapılmış bir futbol topu, bir prenses figürü koyan pastacı milyarlık faturalarla dayanıyor Viyana kapılarına. Salonuydu, giysisiydi, ikramıydı filan derken çocuğun doğum günü velinin son nefesini verdiği gün oluyor genellikle.
Konsere gitmek parti düzenlemekten bize daha hesaplı
Bu deneyimleri yaşamış biri olarak millerimi kullanıp Liverpool’a bilet almanın ve kızımı konsere götürmenin daha hesaplı olacağına kanaat getirdim. Hem gitmişken Harry denen zibidiyi de yakalar, biraz hırpalarım diye düşündüm..
Konser bileti pahalı olduğu için kendime bilet almadım ama annesi ile kızım gidecek, ben kapıda erkete olarak Harry’yi bekleyeceğim. Bu arada aylar önce yaptığım “Londra’ya gidip dövelim şunları” çağrısına Hamdi Alkan dışında olumlu yanıt alamadığımdan yalnız kaldım Liverpool’da. Tamam bir Türk dünyaya bedeldir ama adamlar da beş kişi arkadaş. Yalnız yakalarsam dalarım niyetindeyim ama...
O sırada kısmet geldi ayağıma kadar. Tam Echo Arena’ya giderken beyaz bir limuzin durdu kırmızı ışıklarda, iki adım önümde. Siyah camlardan içerde kimin olduğu görünmüyor ama Liverpool denen gariban şehirde Arap milyarderler olmadığına göre geriye kalıyor tek seçenek. Limuzinde One Direction var.
Karıma “tut şu ceketimi” demeye kalmadı yeşil ışık yandı, kuş gibi uçup gittiler. Biraz koştum arkalarından, yakalayamadım. Ama Harry Potter olsan elimden kurtulamazsın
Harry Styles.
Efendi gibi al aileni, al çiçeğini, al çikolatanı, gel kızı iste. Yoksa ilk gördüğüm yerde elimde kalırsın ona göre...
Echo Arena’nın önü. Arkadaki kuyruk kız babalarına ders olsun.
O kadar kaş göz yaptım, gene de soğutamadım şu adamdan kızımı.
Baby I can’t speak English...
LIverpool’da kaldığım otelde bir türlü internete bağlanamayınca resepsiyonun yolunu tuttum. Kısa adı Bev olan Beverly Abla’dan yardım istedim. Bilgisayar ve internet gibi karmaşık konularda epey bir sohbet ettikten sonra nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu, konser için geldiğimi filan söylerken yandaki bir İskoçyalı abi lafa karıştı. Anlaşılması zor
İskoç aksanı ile Gümbet, Bodrum ve Marmaris üzerine bir sürü soru sordu bana. Beverly Abla da mayısta Türkiye’ye tatile geleceğini söyleyerek benden tavsiyeler istedi.
Çince mi konuştuk?
Mevsim özelliklerini anlattım; yaz ortasında gelirse rüzgar ve nem özelliklerinden dolayı Bodrum ve kuzeyini, bahar aylarında Antalya ve çevresini tavsiye ettim. Dalış meraklısı olduğunu söyleyince Kaş ve çevresini, oradaki dalış bölgelerini anlattım.
Sonra Türkiye ile ilgili endişelerini sıraladı Bev. “Ben hâlâ laik bir ülkeyiz merak etmeyin” diye cesaret verdim.
Sonuçta bu kadar muhabbetten sonra gene de internete bağlanamadım. Bev Abla “Ben teknik servisi arayayım” dedi. Teknik servis benimle konuşmak isteyince ne dese beğenirsiniz: “Veremem çünkü ingilizce bilmiyor”
Bak şimdi...
Yahu bir saattir seninle Çince mi konuştuk imansız? Ne demek İngilizce bilmiyor? Past perfect continuous tense’le cümle kuramıyorsam n’olmuş? “Fluent” değil de geç; niye kalbimi kırıyorsun? Ama duur. Sen gelirsin Türkiye’ye. Bodrum sokaklarında karşılaşırız da bana bi’şey sorarsan cevabım şimdiden hazır:
Baby I can’t speak English...
Şirketlere , kamu kuruluşlarına ve sivil toplum örgütlerine araba arkası yazıları
* Rampaların ustasıyım gözlerinin hastasıyım
Dünya Göz Hastanesi
* Önünü görmeden sollama, eve acı haber yollama
Türk Telekom
* Aşıksan vur saza, şoförsen bas gaza
Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi
* Dünya dikenli bir hayat, sevenlerde mi kabahat
Silivri Cezaevi
* Çilemse çekerim, kaderimse gülerim
Danıştay
* Alırsın Ford, olursun lord
Lordlar kamarası
* İstedim vermediler, sen şoförsün dediler
İnsan Hakları Derneği
* Rampanın atmacası
Avcılar ve Atıcılar Derneği
* Gaz, fren, şanzıman, halin duman.
Tüketicileri Koruma Derneği
* Yaklaşma toz olursun, geçme pişman olursun
Çekmece nükleer araştırmalar merkezi
* Dünya delikanlı olsaydı, yuvarlak olmazdı
Ahlak zabıtası
* Bir sabah uykusuna doyamadım, bir de sana
Öğrenci servisleri