ABD Başkanı Barack Obama, 22 Ocak günü, sivil haklar hareketi lideri Martin Luther King ve köleliği bitiren Başkan Lincoln’e ait iki İncil’e elini koyarak yemin etti. Böylece, ikinci Obama dönemi resmen başlamış oldu. Bu dönemde Türkiye-Amerika ilişkileri nasıl gelişecek? Türkiye ne yapmalı?
Sert güç, sopa, güvenlik, çıkar
Brookings Merkezi’nin dış politika direktörü, Amerikan dış politikasını anlamada referans isimlerden Martin Indyk’le konuşuyorum. Her zamanki gibi ufuk açıcı bir yorumda bulunuyor: “Doğru, Amerika’nın esas ilgi alanı Pasifik bölgesine ve Güney Asya’ya kayıyor. Amerika-Çin ilişkileri çok önemli olack. Bu bağlamda Avrupa da önemli olacak. Ama bu, Amerika’nın Ortadoğu’da pasif kalacağı anlamına gelmiyor. Bugün ve gelecek yıllar içinde de Ortadoğu önemini koruyacak. İkinci Obama dönemi, bu bölgede ve sorun alanlarında (Suriye, Irak, İran, İsrail-Filistin’den bahsediyor) aktif politika izleyebilir. Türkiye önemini koruyacaktır. Türkiye-Amerika ilişkileri yakın ve önemli olacaktır.”
Indyk, bence, her geçen gün biraz da haklı çıkıyor. John Kerry, yeni kabinede Dışişleri Bakanı oluyor. İlk yurtdışı gezisini Türkiye’ye şubat ayında yapacak. Gündem belli;
Noam Chomsky; bugün dünyanın en önemli eleştirel aydınlarından, insan hakları ve demokrasi savunucularından biri. Amerika’nın ve dünyanın en önemli üniversitelerinden MIT’nin simge isimlerinden. Emperyalizm, güç, çıkar ve demokrasi konularında çok etkili bir Amerika ve İsrail eleştirmeni. 84 yaşında.
Boğaziçi Üniversitesi tarafından düzenlenen, 6. Hrant Dink İfade Özgürlüğü ve İnsan Hakları konuşmasını yapmak için kürsüde. Dinç. Bir saat ayakta konuşuyor. Yeni dünya düzeni içinde çıkar ve güç temelli emperyalist çatışmalar üzerinde odaklanıyor. Ve Türkiye ile bitiriyor.
Chomsky’i dinliyorum. Marx’ın hayaleti gibi. Bizi, konuşulmayan, gizlenen, sansürlenen gerçeklere götürüyor. Emperyalist çıkar ve güç çatışmalarının, başta dünya siyaseti olmak üzere, ulusal siyasetlerin temel belirleyicilerinden biri olduğunu anlatıyor. Chomsky’in bazı söylediklerini sert ve tek boyutlu bulabilir, eleştirebilirsiniz; ama, göz ardı edemezsiniz. Ciddiye almak zorundasınızdır. Chomsky, dünya siyasetine yaklaşımda, emperyalizm, güç ve çıkar olgularını ihmal edenler için, çok önemli bir “ikaz edici”, bir “hatırlatıcı”, bir “göz açıcı”dır. Marx’ın hayaleti gibi, aklımızın bir yerinde tutmamız
19 Ocak 2007, altı yıl önce bugün. Serin ve kasvetli bir cuma günü, saatlerimiz 14.58’i gösteriyordu; o an, yüreğimizi kaybettik. Hrant Dink katledildi.
Altı yıl sonra bugün, Agos’a doğru yürüyoruz.
Bugün, usta gazeteci, güleç insan, Mehmet Ali Birand’ı da toprağa vereceğiz.
Nur içinde yatsın, toprağı bol olsun.
Bugün, aynı zamanda, Hrant için de Agos’a doğru yürüyeceğiz.
Onu da çok özlüyoruz.
Gerçekten zor ay, bu ocak ayı.
31 Aralık akşamı saat 12’de yeni yıl dilekleri tutar, beraber kutlama yaptığımız eşlerimize, sevgililerimize, yakınlarımıza, arkadaşlarımıza sarılır ve yeni yıla gireriz.
Ocak 1, yeni yılın ilk günüdür. Bir başlangıçtır. İnsanın umutlu olacağı bir zamandır.
Ama Türkiye’de ocak ayını sevmek kolay değildir.
Havanın erken karardığı, soğuk ve kasvetli günlerin çok olduğu, ama en önemlisi; karlı, çamurlu, soğuk sokaklarda, bir sürü insanımızın hunharca katledilişleri sonrası cansız bedenlerinin yattığı bir aydır, ocak ayı.
Doğrudur; ocak ayında sevdiklerimizin doğum günlerini kutlarız.
Ama, soğuk ile ölümün birleştiği sokaklarda cansız bedenleri yatan insanlarımıza baktığımız zaman da, bir o kadar hüzünleniriz.
Kanlı, acılı, kasvetli ocak ayı
Milliyet ekibi olarak Batman’a gidiyoruz. Batman’da sis var. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bir grup iş insanıyla geliyor. Siirt’te inebiliyoruz. Öğle yemeğini Siirt’te yiyoruz. Büryan Kebabı ve Perde Pilavı. Çok lezzetli.
Arabayla Batman’a geçiyoruz.
Batman, son yıllarda yapılan kentsel dönüşüm, ekonomik kalkınma ve rekabet endekslerinde, 81 il içinde 70-74. sırada yer alan bir ilimiz. Kalkınma gereksinimi içinde ve atılım yapmak istiyor.
Toplantı salonu dolu. Konuştuğum herkes, son dönemdeki silah bırakma ve barış sürecinden bahsediyor. Kimse şiddet, savaş istemiyor. Herkes barış istiyor. Silahların artık durmasını; huzur ve güven içinde yaşamak istiyor.
Şimşek, konuşmasını yapıyor.
Beşeri (insan) sermayenin ve eğitimin, ekonomik kalkınma için kritik öneminden bahsediyor. Tümüyle katılıyorum.
Bu alanda ve diğer alanlarda, Batman’da yapılan yatırımlardan bahsediyor.
AK Parti hükümeti ve Başbakan Erdoğan, İmralı görüşmelerinin, Oslo görüşmelerinin devamı olduğunu söylüyorlar. Bu doğru olabilir. Böyle olsa bile, bugün yaşanan süreç, altı önemli noktada dünden “farklılık” gösteriyor.
PKK’nın silah bırakması olasılığını güçlendiren bu noktalara kısaca bakalım...
Bugünün farkı
Birincisi, Oslo görüşmelerinde PKK masadaydı, İmralı görüşmelerindeyse, hala PKK, Kandil, DTK, KCK ve BDP üzerinde etkisi olduğu varsayılan Abdullah Öcalan... Bu varsayımın doğru olduğunu söyleyebiliriz.
İkincisi, Oslo görüşmeleri topluma kapalıydı. Medya yoluyla sızdırılmıştı. Yine de toplumun çoğunluğu silahların susması için PKK’yla görüşmeye destek verdi. İmralı görüşmeleriyse toplumla paylaşılarak yapılıyor. Dahası, toplumun tartışmasına ve sivil toplum örgütleri yoluyla sürece katılmasına da izin veriliyor. Bu da toplumsal desteğin ve güvenin artması demek.
Üçüncüsü, Oslo görüşmeleri ve Habur olayında, hükümet yalnız bırakılmıştı. Hatta, Baykal liderliğinde ve asker ile yargıya dayanan CHP, sürecin kösteklenmesinde baş rolü oynamıştı. İmralı görüşmelerindeyse, devletin ve Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP’nin net desteği var. Kılıçdaroğlu çok olumlu ve
Milliyet muhabiri Namık Durukan müthiş bir gazetecilik olayına imza attı.
2011 yılının sonunda, çoğu genç 34 insanımızın öldüğü Uludere’de, köylülerle “kaçağa gitti”. Uludereli köylülerle, katır sırtında Kuzey Irak’a geçti. Kaçak ticaret serüveni yaşadı. Onlarla birlikte, “ölüm yolu” olarak adlandırılan yolda yürüdü. Onlarla konuştu, fotoğraflar çekti. Uludere gerçeğini bizlere anlattı.
Tek gelirleri mazot, çay, un ve sigara ticareti olan bu insanların içinde, yine bir sürü çocuk ve genç vardı. Dahası, Uludere trajedisinden şans eseri kurtulanlar da yine aynı işi yapıyorlar ve ölüm yolunda katırlarıyla yürüyorlardı.
Ölüm yolunda yapılan bu işi, ayda 3-4 kez yaparsan 400-500 lira; 8-10 kez yaparsan 1000 lira kazanıyorsun.
Yani, insan yaşamının değeri 1000 lira. Kaçağa gitmek, ölüm yolunda yürümek, 1000 lira için.
Namık Durukan, geçen sefer şans eseri kurtulan, ama ölüm yoluna gitmeye devam eden Servet Encü’ye soruyor; “Niye?”. Encü’nün yanıtı net ve çok açıklayıcı: “Başka çarem yok.”
Ölüm yolunda hepsi korku içindeler. Ama yine de bu işi yapıyorlar: “Ekmek parası için mecburen.”
AK Parti PKK’ya silahlarını bırakma ve silahlı mücadeleden vazgeçme kararını aldırabilir mi? Zor, ama imkansız değil. Hatta, düşük bir olasılık da değil. Abdullah Öcalan ile görüşülüyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan bu görüşmeleri yapıyor. BDP milletvekilleri de İmralı’ya gidip, Öcalan’la görüşüyorlar. Tüm bu süreçte, ortak ses, barışın öneminin vurgulanması.
31 Aralık 2012 günkü Guardian’da John Hopper, bu konu üzerinde yazdığı makalede, “Öcalan’ın silahların susmasını sağlayacak gücü var mı?” diye soruyor. Haklı soru; ama Öcalan’ın PKK ve Kandil üzerinde hala gücü olduğunu biliyoruz.
PKK üst yöneticileriyle yapılan mülakatları, bu kişilerin demeçlerini ve uzmanların bu konudaki görüşlerini yan yana koyduğumuz zaman, Öcalan’ın hala gücü olduğunu görüyoruz.
Milliyet gazetesi ve Fikret Bila da güzel bir habercilikle, önemli ipuçlarını bize veriyorlar. Bila, 02 Ocak 2013’te, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’la konuşuyor. Atalay, PKK’nın silah bırakması için umutlu olduğunu söylüyor, ve AK Parti hükümetinin, “Entegre bir stratejiyle, örgüte silah bıraktırmak istediğini” vurguluyor. Entegre strateji, sadece güvenlik ekseninde mücadele değil, ekonomiden kültüre ve kimliğe, çok