19 Ocak 2007, altı yıl önce bugün. Serin ve kasvetli bir cuma günü, saatlerimiz 14.58’i gösteriyordu; o an, yüreğimizi kaybettik. Hrant Dink katledildi.
Altı yıl sonra bugün, Agos’a doğru yürüyoruz.
Bugün, usta gazeteci, güleç insan, Mehmet Ali Birand’ı da toprağa vereceğiz.
Nur içinde yatsın, toprağı bol olsun.
Bugün, aynı zamanda, Hrant için de Agos’a doğru yürüyeceğiz.
Onu da çok özlüyoruz.
Gerçekten zor ay, bu ocak ayı.
Hrant’tan öğrenmek
Hrant’ı kaybettiğimizi duyduğumda başlayan, kalbime ve beynime saplanan şoku, bugün hala o günkü gibi yaşıyorum.
Hrant’ın bu etkisi nereden kaynaklanıyor?
Hrant’tan, sevgi dolu konuşmanın, öfke duyanları bile yumuşatabileceğini öğrendik.
Dahası, Hrant’tan “sevgi ile demokrat tavrın ve üslubun özgün bileşimini” öğrendik.
Hrant’ın yazılarından oluşan, İki Yakın Halk İki Uzak Komşu ve Bu Köşedeki Adam kitapları okununca, Hrant’ın demokratlığının özgünlüğünü görebiliyoruz. (*)
Hrant’ın demokratlığı, (a) taşıdığı “ahlaki benlik” (b) seslendirdiği “vicdan” (c) çevresine yaklaşırken tercih ettiği “adalet” (d) kendisinden farklı olanla girdiği ilişkiyi tanımladığı “sorumluluk olarak özgürlük” (e) “insan odaklı olmak” ve (f) birlikte yaşamayı desteklemek” ilkelerini içeren, özgün ve yaşama geçirilmesi zor bir demokratlıktı.
Türkiye’ye demokrat bakışın nasıl olması gerektiği sorusuna verilen çok önemli bir yanıttı.
23-24 Aralık 2006’da, Özgür Düşün dergisi tarafından düzenlenen “Aydınlık Sorgular” Sempozyumu’nda, “Resmi Tarih ve Aydın İlişkisi” başlıklı oturumda yaptığı konuşmada Hrant şu saptamayı yapıyor: “Ancak, bir aydında muhakkak olması gereken, olmazsa olmaz olan bir tek silah vardır... Vicdan. Vicdanı olmayan aydın olamaz. Vicdanını ortaya koyarak meselelere bakmayan, sadece aklına güvenen ve sadece aklıyla sorunları çözmeye çalışan, aydın olamaz. Aydının vazgeçilmez, olmazsa olmaz koşulu, vicdanı olmasıdır-tarihe bakarken de, bugüne bakarken de...”
Hrant dünyaya ve Türkiye’ye bakışında, daha zengin, daha teknolojik, daha gelişmiş, daha güçlü değil, fakat, “adaletli bir dünya ve Türkiye” istedi ve bunun için çalıştı.
Hrant, “Öteki özgür olduğu zaman ben kendimi özgür hissederim” dedi.
Ahlaki benlik, vicdan ve adalet ilkeleriyle, “ötekinin özgürlüğü için sorumluluk alma” ilkesini birleştirdi.
Hrant, sadece kendi özgürlüğü için değil, diğer kimliklerin özgürlüğü için de yazdı, konuştu, çalıştı ve sorumluluk aldı.
Hrant’ı yaşatmak
Ünlü felsefeci Emmanuel Levinas, çalışmalarında sıklıkla Dostoyevsky’nin, Karamazov Kardeşler kitabından Alyosha Karamazov‘un şu sözlerine başvurur: “Biz hepimiz diğerlerine karşı sorumluyuz-fakat ben ötekilerden daha da sorumluyum”. Alyosha Karamazov gibi, Hrant da “ben daha da sorumluyum” dedi ve hepimizden fazla sorumluluk aldı; böylece özgün bir demokratlık anlayışını sergiledi. Belki de bu nedenle, hedef seçildi ve hunharca katledildi.
Hrant’ın ölüm fermanını veren gerçek sorumlular hala bulunamadı. Onu organize bir çalışma içinde katleden sorumluların ortaya çıkartılmasını talep etmeliyiz ve bu talepte ısrarcı olmalıyız.
Hrant’ın, hem 301’den yargılanması ve mahkeme süreci, hem katledilişi, hem de bugüne kadar süren davası, hukukun yok edilmesiydi; nefret söyleminin ve tepkici milliyetçiliğin ne kadar tehlikeli olduğunun bir göstergesiydi.
Hrant’a borcumuzu, onun yüreğini, değerlerini ve demokratlığını yaşatarak; insani ve demokratik hukuk normlarını benimseyerek; sorumluluk alarak, “daha vicdanlı, adaletli, adil ve demokratik bir Türkiye” için çalışarak ödeyebiliriz.
Yalnız Hrant için değil, tüm katledilenler için. Unutmayalım, gelecek hafta, 24 Ocak’ta da, Uğur Mumcu’yu anacağız.
——————————————-
(*) Hrant Dink Vakfı Yayınları, 2008 ve 2009.