AK Parti hükümeti ve Başbakan Erdoğan, İmralı görüşmelerinin, Oslo görüşmelerinin devamı olduğunu söylüyorlar. Bu doğru olabilir. Böyle olsa bile, bugün yaşanan süreç, altı önemli noktada dünden “farklılık” gösteriyor.
PKK’nın silah bırakması olasılığını güçlendiren bu noktalara kısaca bakalım...
Bugünün farkı
Birincisi, Oslo görüşmelerinde PKK masadaydı, İmralı görüşmelerindeyse, hala PKK, Kandil, DTK, KCK ve BDP üzerinde etkisi olduğu varsayılan Abdullah Öcalan... Bu varsayımın doğru olduğunu söyleyebiliriz.
İkincisi, Oslo görüşmeleri topluma kapalıydı. Medya yoluyla sızdırılmıştı. Yine de toplumun çoğunluğu silahların susması için PKK’yla görüşmeye destek verdi. İmralı görüşmeleriyse toplumla paylaşılarak yapılıyor. Dahası, toplumun tartışmasına ve sivil toplum örgütleri yoluyla sürece katılmasına da izin veriliyor. Bu da toplumsal desteğin ve güvenin artması demek.
Üçüncüsü, Oslo görüşmeleri ve Habur olayında, hükümet yalnız bırakılmıştı. Hatta, Baykal liderliğinde ve asker ile yargıya dayanan CHP, sürecin kösteklenmesinde baş rolü oynamıştı. İmralı görüşmelerindeyse, devletin ve Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP’nin net desteği var. Kılıçdaroğlu çok olumlu ve yapıcı bir söylem içinde. MHP’yse çok sert bir muhalefet yapmıyor; bu da olumlu.
İnisiyatif hükümette
Dördüncüsü, Oslo görüşmelerinde, müzakerelerde inisiyatifin kimde olduğunu bilmiyorduk. İmralı görüşmelerindeyse, müzakerelerde inisiyatifin AK Parti hükümetinin ve Başbakan’ın elinde olduğunu görüyoruz.
Başbakan ve hükümet, Mayıs 2013’e kadar, PKK’nın silahlarını bırakması ve sınır dışına çekilmesi olasılığını ve bu süreçte Öcalan’ın etkili olabileceğini gördü.
Artı, Öcalan’dan ayrı devlet kurma ya da demokratik özerklik değil; aksine, Kürt sorununa demokratik çözüm için konuşma ve talepte bulunma garantisi de aldı.
Ve İmralı sürecini, toplumla paylaşım içinde başlattı.
Hükümetin inisiyatifi eline almasının ana nedeni, PKK’nın 2012 boyunca yaptığı şiddet ve devrimci halk savaşında istediğini elde edememesi ve en önemlisi, Kürt vatandaşlarımızdan destek bulamaması oldu.
Dahası ve Beşincisi, 1990’larda PKK’ya “mağdurluk” temelinde yaklaşan ve Türkiye’yi eleştiren Avrupa Birliği ve Avrupa kamusal alanı, 2010’lardan bugüne artan bir biçimde, PKK’ya tavır almaya ve uyguladığı şiddeti eleştirmeye başladı. Türkiye’ye destek verdi. Son dönemlerde Brüksel, Londra, Berlin’de konuştuğum her karar verici ve yorumcudan, PKK şiddetine ve Kürt diasporasının etnik milliyetçi boyutuna karşı yapılan net eleştiriler duydum. Bugün, AB-PKK arasında da ciddi bir gerilim yaşanıyor.
AK Parti hükümeti AB desteğini ciddiye almalıdır. 2013’te Türkiye-AB ilişkilerini canlandırma iradesi ve çabası içinde olan bir AK Parti, PKK’nın silah bırakması görüşmelerinde elinde tuttuğu inisiyatifi daha da güçlendirecektir.
Altıncısı da, ikinci Obama hükümetinin, 2013’te genelde Ortadoğu, özelde de Suriye, Irak, İran ve İsrail-Filistin sorunlarına yaklaşımında, Türkiye’ye verdiği önem, PKK’nın silah bırakması olasılığını artırıyor. Amerika, PKK’nın silah bırakmasının, kendisi ve Ortadoğu politikası için yararlı olacağını düşünüyor.
Barış kapısı aralanabilir
Devletin, muhalefetin, toplumun ve yurtdışındaysa, ABD ve AB’nin desteğini almış bir AK Parti hükümetinin, İmralı görüşmelerinde inisiyatifi elinde tuttuğunu ve uyguladığı şiddette Kürt vatandaşlarımızdan hiç destek alamayan PKK’ya silah bıraktırmak için önemli bir şansa sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Mayıs 2013’e kadar, silah bırakma ve barış kapısını aralama süreci gerçekleşebilir.
Eşzamanlı olarak da Kürt sorununun demokratik çözümü için, yeni anayasa ve Türkiye-AB ilişkileri canlandırılabilir.
Bugün bu şans yakalanmıştır.
Paris’te, PKK’nın yaptığı saldırı da bu şansı köstekleme girişimidir. Aynı zamanda, bu şansın başarılı olabileceğinin de bir göstergesidir de.
Barış kapısını aralama sürecini baltalamak girişimleri, yurtiçinde ve dışında olacaktır.
Önemli olan, siyasi irade ve toplumsal desteğin devam etmesi ve Türkiye’yi demokrasi yolculuğunda ileriye götürmek için çalışmaktır.