Türkiye, son otuz yılda, büyük bir insan trajedisi yaratan bir çatışma sürecinden geçti.
“Düşük Yoğunluklu Savaş” niteliğinde yaşanan bu çatışmada yaşamını yitirenlerin bilançosuna bir bakalım:
Şehit sayısı: 7.918
Öldürülen PKK’lı sayısı: 22.101
Öldürülen sivil sayısı: 5.557
Faili meçhul cinayet sayısı: 17.000
Toplam: 52.576 (*)
Çözüm sürecine destek büyüyor.
Destek verenlerin ortaklaştığı nokta şu; barış herkes için, Türkiye’nin barışı olmalı. Sadece Türkleri ve Kürtleri değil, tüm toplumsal kesimleri ve doğa ile ilişkimizi kapsamalı.
Ancak böyle bir barış, ülkemizde, birlikte yaşamayı ve toplumsal güveni güçlendirebilir.
Çok doğru bir saptama.
Ama gel gör ki, Türkiye, en temel sorunu olan Kürt sorununu çözmek için çok önemli bir eşiğe geldiği bir zamanda, tam aksi yönde manzaralar ortaya çıkıyor.
İçki yasağı tartışmaları, Gezi Parkı'nda biber gazları, vinçle ağaçlara saldırılar, Başkanlık tartışması ve üçüncü köprüye, Alevi insanlarımızı rencide edecek “Yavuz Sultan Selim” isminin verilmesi.
İki Türkiye tablosu yine ortaya çıkıyor.
Çözüm süreci başarıyla devam ediyor. Ateşkes, çekilme, ölümün bitmesi; toplumun da sürece desteği güçleniyor.
Artık, barışın kalıcı olması için gerekli adımları atma dönemine giriyoruz.
Yeni Anayasa süreci ve Başkanlık sistemi tartışması, barışın inşası ve demokrasinin güçlenmesi için merkezi öneme sahipler.
Bununla birlikte, yeni anayasa yapımında ciddi bir tıkanma yaşanıyor. Siyasi partiler uzlaşamıyorlar.
Başkanlık sistemine geçiş, toplumun geniş kesimlerinde ciddi kaygılar oluşturuyor.
AK Parti, Başkanlık sistemi önerisini kamuoyuyla paylaşmıyor, tartışılmasını çok istemiyor.
Başkanlık sistemine geçiş önerisine eleştirel yaklaşanlardanım.
2011 yılında iki büyük depremi arka arkaya yaşayan Van’dayım.
Tüm ülke olarak çok üzülmüştük.
Yıkılan evler. Ölen insanlar. Kurtarma çalışmaları. Arkasından yıkılan otel. Otelde ölen insanlar. Hatırlarsanız ölenler arasında kurtarma çalışmalarına katılan bir Japonya vatandaşı da vardı.
Kısa bir parantez açayım: İstanbul’da, Sarıyer, Ferahevler Mahallesi’nde yaşıyorum.
Evimizin karşısında, caddeyle evler arasında aşağıya doğru uzayan bir arazi var.
Japonya hükümeti Sarıyer Belediyesi ile anlaşarak bu araziyi kiralıyor ve Van depreminde ölen vatandaşının anısına bir botanik bahçesi yaptırıyor.
Bugünlerde bahçe bitecek.
Cevahir Kaçar 3 oğul anası. Birinin askerde ikisinin de dağda olduğunu anlatırken çözüm sürecine ilişkin mesajları herkesi duygulandırdı.
Mikrofon tutan elleri titriyor. Belli, gözyaşlarını zor tutuyor. Yanında oturuyorum.
“Buradan oğullarım gelene kadar ayrılmayacağım. Barış sürecini destekliyorum. Ama endişelerim var. Üniversite öğrencisiyken gördükleri baskılar yüzünden oğullarım dağa çıktı.
Onların geri dönüşünü bekliyorum. Onlar gelene kadar ben burdayım.”
Adı Cevahir Kaçar.
Üç oğlu var.
Başbakan Erdoğan Washington’da şu önemli açıklamayı da yaptı; “2014 yılında iki değil üç seçim yapılabilir”.
Yerel Yönetim Seçimleri, Cumhurbaşkanlığı Seçimi, ve yeni Anayasa ile ilgili referandum.
Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik de, “3+8+11 formülü”yle, 2014’ün Mart ayında yerel yönetim seçimlerinin; ağustos ayında cumhurbaşkanlığı seçiminin ve kasım ayında da referandumun yapılabileceğini söyledi (Milliyet, 20 Mayıs).
Dahası, Başbakan, yeni seçim takvimiyle ilişkili olarak, yeni anayasa yapım sürecinden umutlu olmadığını vurguladı.
Başkanlık sistemi içinse, “bizim olmazsa olmazımız değil” dedi.
Ama, Başkanlık sisteminin tartışılmasını istediğini de belirtti.
Bu şu anlama geliyor; sonbahar ortasına kadar, “çözüm sürecini, yeni anayasayı”, “Suriye krizini ve Irak sorununu” tartışacağız.
Obama-Erdoğan görüşmesi, çok yoğun bir tempoda ve çok uzun süren çalışmalar içinde geçti.
Bu görüşmenin dışında da, Başbakan Sayın Erdoğan, Washington’da, çok önemli konuşmalar yaptı, toplantılara katıldı.
Diplomatik çözüm
Bugün, artık, Suriye krizinin çözümü ve iç savaşın durdurulması için yol haritasını biliyoruz.
Türkiye’nin de içinde aktif rol oynayacağı ve başta Rusya, Çin ve İran’ın ikna edileceği, çok taraflı yumuşak güce dayalı bir diplomatik çözüm.
Obama her türlü askeri müdahaleye kesinlikle karşı.
Obama-Erdoğan görüşmesi olumlu bitti. Başbakan Erdoğan’ın üst düzeyde karşılanışı, Amerika’nın Türkiye’ye verdiği değeri simgeliyordu.
Görüşmeden olumlu sonuçlar çıktı.
Peki, Türkiye istediğini aldı mı?
Bu soruya olumlu yanıt vermekse zor.
Olumlu sonuçlar
Birincisi ve en önemlisi, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini olumlu görmesi ve Başbakan’ın sadece Gazze’ye değil, Batı Şeria’ya da gideceğini söylemesi, Türkiye’nin Filistin ve Ortadoğu politikasının yurtdışında olumlu algısını güçlendirdi.