Çözüm süreci başarıyla devam ediyor. Ateşkes, çekilme, ölümün bitmesi; toplumun da sürece desteği güçleniyor.
Artık, barışın kalıcı olması için gerekli adımları atma dönemine giriyoruz.
Yeni Anayasa süreci ve Başkanlık sistemi tartışması, barışın inşası ve demokrasinin güçlenmesi için merkezi öneme sahipler.
Bununla birlikte, yeni anayasa yapımında ciddi bir tıkanma yaşanıyor. Siyasi partiler uzlaşamıyorlar.
Başkanlık sistemine geçiş, toplumun geniş kesimlerinde ciddi kaygılar oluşturuyor.
AK Parti, Başkanlık sistemi önerisini kamuoyuyla paylaşmıyor, tartışılmasını çok istemiyor.
Başkanlık sistemine geçiş önerisine eleştirel yaklaşanlardanım.
AK Parti’nin Parlamenter sistem eleştirilerini haklı buluyorum.
Fakat, Türkiye’nin, bugün, sistem değişikliğine değil, aksine, demokrasinin, hem kurumsal hem de kültürel düzeyde, güçlenmesine gereksinim duyduğunu düşünüyorum.
Sistemsel değişimi değil, demokratik kurumları ve kültürü yaratmalıyız.
Doğrudur; Türkiye’nin parlamenter siyasi tarihi içinde, demokrasi kurumsallaşmadı, güçlenmedi.
Ama, Başkanlık sisteminin demokrasiyi güçlendireceği garantisi yok.
Dahası, AK Parti’nin Başkanlık sistemi önerisi ile demokrasinin güçlenmesi arasında ciddi muğlaklıklar ve gri alanlar var.
27 Mayıs Pazartesi günü, AK Parti tarafından örgütlenen, “Başkanlık Sistemi” toplantısında duyduklarım, eleştirilerimi ciddi kaygılara dönüştürdü.
Özellikle de AK Parti Anayasa Komisyonu danışmanı ve partinin Başkanlık sistemi önerisinin hazırlanmasında önemli rol oynadığını öğrendiğimiz Prof. Dr. Yavuz Atar’ı dinledikten sonra.
Eğer Atar’ın açıkladığı biçimde Başkanlık sistemi Türkiye’nin yönetim sistemi olursa, gerçekten, Türkiye’nin geleceği için ciddi kaygılar duymamız gerekir.
Atar’a göre, Türkiye’nin yeni Başkanlık sistemi, ne başkanlık sistemi ne de parlamenter sistem olmalı; ikisinin karışımı olan, “Parlamenter Başkanlık Sistemi” en doğru seçim.
Üniversite yıllarımın başında, Siyaset Bilimine Giriş derslerinde okuduğumuz Maurice Duverger’in çok da önemli olmayan bir kavramı olan, parlamenter başkanlık, birden karşımıza yeni yönetim sistemimiz olarak geliyor.
“Eyvah” diyorum; Türkiye, bırakın demokrasinin güçlenmesini, kavramlar dünyasında, bir maceraya atılıyor.
Atar, akademik ve bilimsel düzeyde yapılan tüm haklı başkanlık sitemi eleştirilerine kulakları kapalı olarak, bizlere, bir takım websitesi ve kitap isimleri vererek, AK Parti’nin başkanlık sistemi önerisini savunuyor.
“Amerikan başkanlık sistemi iyi çalışmıyor” diyor ve ekliyor, “Türkiye parlamenter sistemi de vesayet rejimini getirdi”.
Sonuç, ikisinin iyi yanlarını alan, parlamenter başkanlık sistemi.
AK Parti’nin Türk usulü “parlamenter başkanlık sistemi”nin nasıl demokrasiyi güçlendireceğini, nasıl iyi ve adaletli toplum yönetimini yaratacağını Atar bize anlatmıyor.
Bunun yerine, AK Parti’nin Başkanlık sistemi önerisini bugüne kadar 80 ilde anlattıklarını söylüyor. Bu hafta, Hakkari’ye giderek, tüm illeri bitireceklerini de ekliyor.
Şaşırıyorum. Aslında, donup kalıyorum.
Tüm illerde yapılan bu toplantıları ilk defa duyuyorum, duyuyoruz.
Kamuoyundan ve toplumun genelinden gizli olarak yapılan, 80 ilde yapılmış toplantılar...
Akil İnsanlar Grupları ülkenin her tarafında çözüm sürecini toplumla paylaşmak için şeffaf ve kamuoyuna açık toplantılar yaparken, AK Parti de, Atar’ın içinde bulduğu grupla, tüm Türkiye’de başkanlık sistemi toplantıları yapıyormuş.
Çözüm süreci tartışmalarının şeffaflığına karşı, Başkanlık sistemi tartışmalarının gizliliği.
Çok üzücü.
Yavuz Atar’ı dinlemek gelecek için kaygı vericiydi.
Bu tartışmaya, cumartesi devam edeceğim.