Obama-Erdoğan görüşmesi olumlu bitti. Başbakan Erdoğan’ın üst düzeyde karşılanışı, Amerika’nın Türkiye’ye verdiği değeri simgeliyordu.
Görüşmeden olumlu sonuçlar çıktı.
Peki, Türkiye istediğini aldı mı?
Bu soruya olumlu yanıt vermekse zor.
Olumlu sonuçlar
Birincisi ve en önemlisi, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini olumlu görmesi ve Başbakan’ın sadece Gazze’ye değil, Batı Şeria’ya da gideceğini söylemesi, Türkiye’nin Filistin ve Ortadoğu politikasının yurtdışında olumlu algısını güçlendirdi.
İkincisi, Türkiye-Irak merkezi hükümeti ilişkileri görüşmede çok ön plana çıkmadı. Amerika için Irak, Suriye’den sonra ikinci önemli sorun. Türkiye-Irak ilişkilerinde bundan sonra olumlu gelişme ve düzelme görebiliriz.
Üçüncüsü, Türkiye ekonomisine çok olumsuz sonuçlar doğurabilecek Amerika-Avrupa Birliği serbest ticaret anlaşması ve Türkiye-ABD ticari ilişkileri üzerine ortak çalışma kararı alındı. Bu sorun da, Türkiye için, Suriye’den sonra en önemli gündem maddelerinden biriydi.
Türkiye, ekonomik olarak ve Gümrük Birliği temelinde, Amerika-Avrupa Birliği serbest ticaret anlaşmasından çok büyük zarar görebilir. Şimdiye kadar yapılan çalışmalar, zararın 20-25 milyar dolar civarında olacağını söylüyor.
Türkiye, bu serbest ticaret ilişkisine dahil olmak istiyor, Amerika ile ticari ilişkilerini derinleştirmek istiyor.
Çok olumlu olmasa bile, görüşmelerden, “Yüksek Düzeyli Çalışma Komitesi” kurulması kararının çıkması çok önemli.
Amerika bu konularda, gerektiği kadar istekli gözükmüyor.
Bakalım, bu çalışmaları izleyeceğiz.
Okuyucularımın dikkatini çekmek istiyorum; Amerika-Avrupa Birliği serbest ticaret ilişkileri bu yıl sonbahardan itibaren, en azından ekonomi alanında, çok önemli bir gündem maddesi/sorun olacak.
Rusya’nın hayaleti
Şüphesiz ki, Obama-Erdoğan görüşmelerinin ana gündem maddasi, Suriye ve Esad sorunuydu.
Reyhanlı katliamıyla ülke olarak çok canımız yandı.
Reyhanlı katliamı, sadece bölgesel ve küresel istikrar ve güvenlik riskleri temelinde değil, insani boyutta da, Suriye’yi görüşmenin ana gündem maddesi yapmıştı.
Reyhanlı katliamından sonra, sayıları 450-500.000’e varan Suriyeli mülteci sorununun da giderek trajik bir hal aldığını not edelim.
Canı yanan bir ülke olarak, Türkiye, Esad’ın hızlı gitmesi için Amerika’dan net tavır istiyordu.
Bu olmadı.
Obama, Esad’ın gitmesi gerektiğini; Türkiye ile aynı görüşleri paylaştıklarını; Suriye krizine uluslararası toplumun daha etkin yaklaşmasını ve insani yardımların arttırılması gerektiğini söyledi.
Ama, diplomasi ve insani yardım ötesi herhangi bir askeri ya da sert güce dayalı çözüme “hayır” dediğini net olarak ortaya koydu.
“Elimde sihirli değnek yok”, dedi.
Esad’ın gitmesi ve “Esad’sız ama Baas’lı ve demokratik bir geçiş konseyinin kurulması” konusunda Obama ve Erdoğan aynı düşünüyorlar. Bu, önemli.
Ama; “Ne zaman? Ne kadar hızlı? Nasıl?”
Bu sorulara yanıt alamadık.
Aslında, Obama-Erdoğan görüşmesinin, görünmeyen üçüncü aktörü, Putin ve Rusya’ydı.
Ekonomik kriz olduğu zamanlarda, eleştirel yaklaşımlar, bazen, Karl Marx’a ve önemine gönderim yaparak, “Marx’ın hayaleti” metaforunu kullanırlar.
Obama-Erdoğan görüşmesinde de, “Rusya’nın hayaleti” geziniyordu.
Çünkü, Suriye sorununda, Rusya’nın ikna olmadığı bir çözümün mümkün olmadığı ortaya çıktı.
Diplomasi sert gücün önüne geçti;
“Esad’sız ama Baas rejiminin de içinde olduğu demokratik bir geçiş konseyi” ile çözüm, Suriye sorununun çözümü için ağırlık kazandı.
Bu çözümün ne zaman ve ne kadar hızlı yaşama geçirileceğiyse belli değil.
Suriye üzerine İkinci Cenevre Toplantısı’nda, Rusya’nın ikna edilmesi, Obama-Erdoğan görüşmesinden sonra çok önem kazandı.
Göreceğiz...
Türkiye, bir daha Reyhanlı katliamı gibi bir terör eyleminin olmaması için çalışmaya odaklanmalı.