Cevahir Kaçar 3 oğul anası. Birinin askerde ikisinin de dağda olduğunu anlatırken çözüm sürecine ilişkin mesajları herkesi duygulandırdı.
Mikrofon tutan elleri titriyor. Belli, gözyaşlarını zor tutuyor. Yanında oturuyorum.
“Buradan oğullarım gelene kadar ayrılmayacağım. Barış sürecini destekliyorum. Ama endişelerim var. Üniversite öğrencisiyken gördükleri baskılar yüzünden oğullarım dağa çıktı.
Onların geri dönüşünü bekliyorum. Onlar gelene kadar ben burdayım.”
Adı Cevahir Kaçar.
Üç oğlu var.
İkisi dağda, biri askerde.
Yanında mideme bir ağrı giriyor.
‘Bitsin bu çatışma’
Yüzüne bakıyorum.
Benim de iki çocuğum var.
Anlamaya çalışıyorum.
Üç oğlanın ikisi dağda, biri askerde.
Böyle bir acı, böyle bir ikilem, böyle bir sürekli kötü haber alma korkusuyla yaşamak.
Çözüm sürecinin niye başarıya ulaşması gerektiğinin çok net bir nedeni hemen yanımda duruyor, “Artık bir daha geri gelmemek üzere bitsin bu çatışma” diyor, Cevahir hanım.
Hakkari’deyiz.
Hakkari ve çevresinden gelen kadınların, yengelerin, annelerin barışı desteklemek için kurdukları ve her gün desteklerini dile getirdikleri barış çadırını ziyaret ediyoruz.
Uçağım Van’a iniyor.
Hakkari ve Van’ı ziyaret edeceğiz.
Minibüsle Hakkari’ye doğru yola çıkıyoruz.
Müthiş bir manzara.
Hala karlı dağlar. Yemyeşil yaylalar. Bol sularıyla akan nehirler.
Zap’ın zapt edilemeyen hızlı akışı.
Ve yaylalarda bir sürü küçükbaş hayvan.
Hoşap Kalesi’ne yaklaşıyoruz.
Kahve molası veriyoruz. Doğunun güzel misafirperverliği.
Masalar, tabureler, çaylar, sohbete başlıyoruz.
İsmet İrge ve Yalçın Tarhan’ın yanında oturuyorum. Buralılar. Soruyorum kafamdaki soruyu; “Çözüm süreciyle hayvancılık tekrardan başladı mı, doğru mu okuduklarımız?”
“Evet” diyorlar, insanlar güven duymaya başladılar çatışmanın bittiğine dair, hayvanlarını rahatça yaylaya, dağlara çıkarmaya başladılar”.
Hemen ekliyorlar; “hayvancılık ve tarıma teşvik lazım. Tek başımıza canlandıramayız. Devletin bunu sağlaması lazım. Çok işsiz var. Bir tek mazot işi vardı. Gençlerimizin çoğu işsiz ve mazot işinden sabıkalı. Bu sabıkalı durumu engelleyici, bir çözüm bulunmalı.”
Potansiyel çok yüksek
Doğru söylüyorlar. Çatışma ortamında, tüm hayvancılık ve tarım bitmişken ve tek gelir mazot kaçağına indirgenmişken, ne yapabilirdi bu insanlar.
Hakkari’de BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ı dinliyorum bu konuda.
“Yalnızca Hakkari, bazı Avrupa ülkelerinden daha fazla küçükbaş hayvan yetiştirme potansiyeline sahip.
Yılda 10 milyon hayvan yetiştirebilir. Şimdiki rakam 500 bin”.
Çözüm süreci, ölümü bitirdiği ve fakirliğe karşı kalkınmayı başlatabileceği için çok önemli.
Fakirlik, işsizlik, geri bıraktırılmışlık, dışlanmışlık...
Hakkari’ye yaklaştıkça büyük bir ikilemle karşılaşıyorsunuz.
Müthiş doğal güzellikle, bu sorunlar ve görüntüler iç içe giriyor.
Şehre bir giriş var, o da köprü. Sanki başka bir ülkeye girer gibi kimlik kontrolü var.
Hele bugün bu çok yadırgatıcı.
Şehir, o güzel doğa içinde, eskimiş, köhnemiş, çarpık evlerle dolu.
Dışlanmışlık hissi
Yeni bina yok, sebze hali yok, otobüs terminali yok, yatırım hiç yok, işsizlik çok, dışlanmışlık hissi çok ve en garibi, valinin şehre ilgisi hiç yok.
Bırakın halkı, milletvekilleri ve belediye başkanı bile valiyi görmemiş.
Kentleşen Türkiye’de köhneleşmeye ve fakirliğe bırakılmış bir kent, Hakkari.
Hem de o kadar büyük potansiyele sahipken.
Akşam Van’a dönerken, müthiş manzarayı seyrederken, Denizli’de ziyaret ettiğimiz şehit annesi Cemile hanım gözümün önüne geliyor.
Onun yüzündeki acı ve iki oğlu dağda, bir oğlu askerde olan Cevahir hanımın yüzündeki korku ve endişe.
Çözüm süreci başarılmalı.
Ve başarı muhakkak eşitlik ve kalkınmayla birleştirilmeli.
Hakkari bunu bana söylüyor.