Fuat Ercan

Fuat Ercan

fercan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Zor iştir her konunun erbabı olmak. Bedeli vardır ahkam kesmenin. Ya çok iyi bir eğitimden geçmiş olacak, ya da eksiklerini bilecek, geceni gündüzüne katarak kendini yetiştireceksin. Öğrenmenin sonu olmadığına inanacak, araştıracaksın... Takdire şayandır sevgili Hıncal Uluç’un bu yanı. Her ne kadar bende bir emeği olmasa da, meslek büyüğüm olarak yazdıklarını dikkatle okur, ustalığından feyz almaya çalışırım...
3 Ağustos 2002... Günlerden cumartesi... Cüneyt Koryürek’in iddialı saptamasıyla (!) "Türk medyasının atletizm yazan üç ismi" Kenan Onuk, Hıncal Uluç ve Cüneyt Koryürek, Avrupa Şampiyonası öncesinde Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Yurdadön’ü NTV’de misafir ediyor ve bilinmeyenlerin (!) ortaya çıkması için soru yağmuruna tutuyorlar. Önce masaya Türk atletizminin "altın", ama "kayıp" kızı Süreyya Ayhan yatırılıyor. Haklı eleştiriler, sorgulamalar ve nasihatlardan sonra sıra "sıradan kalemlerin (!)" yazdığı "gündem" oluşturan sıradan haberlere geliyor. Yani "atletizm yazan üç silahşörün" bildiği (!) ama yazmaya değer görmediği haberlere... Yıldız milli takımın seçiminde yaşanan "torpili" seçimde hakkı yenen 5 sporcu varken "magazinsel" bir tavırla sadece birini sorgulamayı görev bilen ve haberin detayından uzak görünen sevgili hocam, camiaya ne kadar yakın (!) olduğunu gösteriyor ve ahkamı "hakemlerin isyanı" konusunda kesip, noktayı da kendi üslubu ile koyuyor: "Dedikodudan ibaret"
Daha açılmadan kapanan ve hocamın kestirip atmasıyla, Mehmet Yurdadön’ü sıkıntı verecek bir durumdan kurtaran haberin aslı hiç de "dedikodu"dan ibaret değildi. Yine de içimde bir kuşku...Herşeyi bilen hocam kolay kolay yanılmış olamazdı... Acaba kıyısından köşesinden "dedikodu"ya da giriyor muydu? Açtım sözlüğü, buldum dedikoduyu. Açıklaması, "Konusu çekiştirme veya kınama olan konuşma... Birini çekiştirme..."
Ehh...İşte burada el - insaf be hocam! Bize mi yanlış öğrettiler acaba? Yaşanmış ve İstanbul Faal Atletizm Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği tarafından yazılı bildiriyle sert şekilde kınanmış bir olay hangi vicdan yargılamasıyla "dedikodu" olarak sınırlandırılıp es geçilebilir?
Her ne kadar kırka merdiven dayamış olsak da, acaba biz "yeni yetmeler" hâlâ bu meslekten bihaber ve hala "haber - dedikodu" ayrımını yapamayanlardan mıyız? Ve sizler bu yüzden gelecek için gerçekten karamsar mısınız?