Uluslararası Olimpiyat Komitesi(IOC) Değerlendirme Komisyonu üyeleri 2020 Olimpiyat Oyunları’nın ev sahipliği için yarışan üç “aday şehiri” denetleme amacıyla Mart ayı başında Japonya-Tokyo’dan başladıkları tura İspanya-Madrid ile devam edip, Türkiye-İstanbul notlamasıyla sona erdirdiler.
Başkanlığını İngiliz Sir Craig Reedie’nin yaptığı 13 kişilik IOC Değerlendirme Komisyonu, 14 ana başlık altında puanladıkları üç kentin adaylık sunumlarını titizlikle seçtikleri belli olan “Hugely-Çok büyük (Tokyo), Greatly-Muazzam (Madrid) ve Excellent-Mükemmel (İstanbul)” başlıklarıyla değerlendirdi ve üç kente de aynı mesafede durmaya özen gösterdi.
Diğer iki kentin denetlenmesini izleme ve son sunum yapma şansını çok iyi kullanan İstanbul, dört dörtlük bir hazırlığın ardından “hükümet destekli” gövde gösterisiyle komisyon üyelerini derinden etkileyerek bu sınavdan yüzakıyla ayrılmayı başardı.
Komisyon üyelerini “mutlu ve mesut” bir şekilde ülkelerine uğurlarken, böylesine başarılı bir sunumun ardından 5. kez aday olduğumuz ve ilk kez böylesine iddialı bir konuma geldiğimiz “olimpiyat ev sahipliği” arzumuzda şans yüzdemizi elbette ciddi şekilde arttırdığımızı söyleyebiliriz.
An
Gönül rahatlığıyla, “bundan iyisi can sağlığı” diyebileceğimiz bir şekilde tamamladık Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nı...
“Acaba bu salon yetişir mi?” tedirginliğiyle başlasa da bu dünya sınavındaki yolculuğumuz, ülke olarak yeryüzünde sadece bize has “işbitirici” özelliğimizle yine bir mucizeye imza attık ve dünyayı kendimize hayran bıraktık.
Herşeyden önce ilk kez olmasına karşın ustalık ve yetenek vardı üstlendiğimiz organizasyonda. Dünyaca ünlü konuklara bize yakışacak bir “evsahipliği” yaptık, İstanbul’da unutamayacakları bir üç gün yaşattık. 2020 Olimpiyat adaylığının dünya vitrinindeki ilk provasından “alkışlarla” ayrıldık.
Pistte de “gönlümüze” göre gelişti herşey. Bir gümüş bir bornz iki madalya ile tarihe bir “çentik” atıp, Aslı Çakır Alptekin ve İlham Tanui Özbilen’in zaferiyle mutluluğun en katmerlisini yaşadık.
Hayal kırıklıklarımız da vardı her şampiyonada olduğu gibi. Merve Aydın’ın “kılpayı” kaçırdığı final şansına enaz onun kadar üzüldük. Bir final, hatta kürsü beklediğimiz Karin Melis Mey’in eski formundan çok uzak olmasına, Kemal Koyuncu’nun “tutukluğuna” bir anlam veremedik.
Sporun ruhuna çok uygun, hafızalarda derin izler bırakacak güzel ve bir
İşte şimdi çok daha farklı bir anlam kazandı bizim için evimizdeki bu Dünya Atletizm Şampiyonası...
Üstlendiğimiz bir dünya sınavından “yüzakıyla” çıkmanın yanı sıra, dünya kürsüsüne bir “çift” yüreği, iki muhteşem sporcuyu çıkarmanın onurunu ve mutluluğunu da yaşıyoruz artık..
Biri “öz” kızımız Aslı Çakır Alptekin, diğeri “taze” vatandaşımız İlham Tanui Özbilen. Türk atletizminin iki yeni yıldızı, gurur ve mutluluğun adı, iki aranan kanı...
Sabırsızlıkla beklediğimiz “çifte finalin” ilk sınavına Aslı Çakır Alptekin çıktı. Kadınlar 1500 finalinde “bir” koştu, “pir” koştu. Kürsü hedefini satranç ustalarını kıskandıracak akıl dolu bir taktikle yarışın ilk metrelerinden itibaren adeta rakiplerinin beynine işledi. Gücünün sınırlarını zorlayarak yarıştan kopmadan son 200 metreye kadar kendisini gizledi. Madalya yolundaki son turda nefes kesen bir depara kalktı ve finiş çizgisini geçtiğinde adını sadece atletizm tarihine değil Türk halkının kalbine de kazımış oldu. Aslı Çakır Alptekin elde ettiği bu üçüncülükle Dünya Salon Şampiyonası’nda madalya kazanan ilk kadın atlet olma onurunu da yaşadı.
Bu zaferin “sarhoşluğu” sürerken bu kez Dünya Şampiyonası için IAAF’tan özel izin
Organizasyon olarak “taktirlik” bir puan hak eden Dünya Atletizm Şampiyonası, seyirci açısından büyük bir “hayalkırıklığı” ile start aldı. Ne aylar önceden başlatılan tanıtım kampanyaları, ne dünya yıldızlarının yer aldığı bilboardlardaki dev afişler ne de medyanının bir hafta boyunca haber ve röportajlarla geniş yer ayırdığı sayfalar çekebildi sporseverleri Ataköy Spor Salonu’nun tribünlerine.
Cuma gününe denk gelmişti, evet “işgünüydü” ama ilgisizliğin bu kadarı, her fırsatta “genç bir nüfusa” sahip olmakla övünen Türkiye’ye kesinlikle yakışmayan bir tabloydu.
Olimpiyat adaylığı konusunda rekor kırma eşiğine gelmiş, 2020 adaylık dosyasını kısa sürece önce teslim etmiş bir ülke olarak, 180 ülke televizyonunundan canlı olarak yayınlanan bu önemli fırsatı çok daha iyi kullanabilir, “referansın” en fiyakalısıyla mesaj gönderebilirdik.
Neyse, karamsarlığa kapılmadan “bugün ve yarın” telafi ederiz temennisinde bulunup “buruk” başlangıca perde çekelim.
Dünya yıldızlarıyla birlikte piste çıkan Merve Aydın’ın elenmesine karşın kırdığı rekor, Ali Ekber Kayaş’ın yarı final vizesi, “taze vatandaş” İlham Tanui Özbilen’in finale adını yazdırması ve 1500 metrede Aslı Çakır’ın
Sporların anası sayılan atletizm, dünyaca ünlü yıldızlarıyla birlikte üç günlüğüne yeryüzünün en nefes kesen şehirlerinden biri olan İstanbul’a konuk olacak.
Bir şölen havası şeklinde geçecek olan bu üç büyülü günde olimpiyat ve dünya şampiyonu olmuş bir çok rekortmen ismi görme ve izleme şansı yakalayacağız. Belki de kırılacak olası bir dünya rekoruna tanıklık edeceğiz.
Olimpiyat yılı olması nedeniyle Londra’ya hazırlanan dünyaca ünlü bazı isimlerin yokluğuna rağmen 14. Dünya Salon Atletizm Şampiyonası, 172 ülkeli katılım rekoru ve Deagu’da yapılan son şampiyonanın 11 altın madalyalı ismiyle sporseverlere muhteşem bir atletizm şöleni yaşatacak.
Heyecanla ilk startı beklediğimiz bu muhteşem şölende organizasyon becerimizi övünerek gönül rahatlığıyla dosta düşmana gösterirken, “kronikleşmiş” bir acı gerçekle tekrar yüzleşmek zorunda kalacağız.
2020 olimpiyat adaylık dosyasını kısa süre önce teslim eden Türkiye, “güvenilip verilmesi” halinde bu tür sınavlardan “yüzakıyla” çıkabilme becerisinin ne kadar güçlü olduğunu bu şampiyonayla gösterme şansı yakalarken, “elit atlet” yetiştirememe gerçeğiyle bir kez daha yüzleşecek.
Ay-Yıldızlı forma ile piste çıkacak bir tek “öz”
Erzurum pekala “alnının akıyla” veriyor karla olan imtihanını. Açılış törenine gösterilen aşırı ilgi, genç konukları şaşkınlığa uğratan Anadolu’ya özgü içten misafirperverlik bunun en güzel örnekleri.
Trilyonluk tesisler her renkten, her tenden insanla dolu ve cıvıl cıvılken bir başka güzel.. Dünya gençliği yarışıyor, dünya gençliği kaynaşıyor. Yakın zamanda dünyayı çekip çevirecek ve yön verecek lider ekip belki de Erzurum’da şekilleniyor..
Biz de değişiyoruz, biz de gelişiyoruz. Bakmayın alınan sonuçlara, gençlerimiz sadece TV ekranı dışında bize yabancı olan birçok branşta cesaretle çıkıyor sahaya. Rakiplerine kafa tutuyor hem de kısa sürede toparlanan ve bir araya gelen takımlarla.
Görünen o ki, bu maya tutacak, virüs Erzurum’dan yayılacak Türk gençliğinin vücuduna. Tabi devlet de bugünkü ciddiyetini elden bırakmayacak, plan ve programlarını eksiksiz uygulayarak Türk gençliğini yeni bir heyecanla farklı bir podyuma taşıyacak. Sözün özü bundan böyle sadece karada değil, karda da ölüm yoktur bize.
Berlin’de devam eden Dünya Atletizm Şampiyonası’nda hayal kırıklığı yaratarak piste veda eden atletlerimize beceriksizce yapılan yönetim hataları da eklendi.
IAAF Kongresine katılmak için şampiyonadan önce Berlin’e giden Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Terzi ve Genel Sekreter Nihat Doker, milli takım başantrenörü Muharrem Or’a haber vermeden katılım listesinde değişiklik yaptılar. Daha önce Bayanlar 1500 metre yarışına kaydı yaptırılan Aslı Çakır’ı sildirerek yerine Etiyopya asıllı atletimiz Almitu Bekele’yi yazdırdılar.
Şampiyonanın ilk gününde piste çıkan ve Bayanlar 3 bin metre engelli seçmelerinde serisinde sonuncu olarak elenen Aslı Çakır, başantrenör Or’un talimatıyla 1500’e hazırlanırken dün seçme listesinden çıkartıldığını öğrendi.
Listedeki bu değişikliği yaptıran Federasyon Genel Sekreteri Nihat Doker ise gelişmeden habersizmişçesine skandal bir açıklamayla Aslı Çakır’ın 1500 yarışından çekildiğini bu nedenle yerine Almitu Bekele’yi yazdırdıklarını açıkladı.
Yakışmadı Elvan’a... Hem de hiç yakışmadı... Çifte gümüşle döndüğü bir olimpiyat zaferinin ardından dört gözle dünya altını beklediğimiz bir dönemde hem kendini, hem hayallerimizi yakması hiç mi hiç yakışmadı...
Uzun bir hazırlık döneminin ardından yükseklik kampıyla tamamlayacağı son bölümünü “ille de ailemin yanı” kaprisiyle Etiyopya’ya taşımasa, belki de bugün dünyanın karşısına dünya şampiyonu olarak çıkacaktı.
Ukraynalı antrenörü Kolodyeyev’in hazırlıkları Erzurum kampı ile tamamlama planlarını ailesini özlediğini ileri sürerek geri çeviren ve 20 günlük yükseklik kampını sert toprak zeminli Etiyopya’da geçiren Elvan, bu duygusallıkla harmanlanmış amatörce tavrının bedelini oldukça pahalı ödemiş oldu.
Dün koşulan 10 bin metre finalinin startından temposuna, tur geçiş zamanlarından finişine kadar her şey sağlam bir Elvan için büyük fırsat ve bulunmaz hint kumaşıydı.
Kenyalı Linet Masai’nin 30.51.24’lük derecesiyle altına uzandığı bu yarışta talihsizlik yaşamasa özellikle son metrelerdeki etkili ataklarına güçlendirdiği sprintini de ekleyen Elvan güle oynaya kürsünün zirvesine çıkardı.
Ama olmadı.. Kendi etti, faturası bize de çıktı...