<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Nefesleri kesen, buz gibi bir havada sıcak, dostça bir mücadeleydi iki hemşehrinin Akçaabat Fatih Stadı'ndaki derbi randevusu.
Trabzonspor, ligin alt sıralarında yaşam mücadelesi veren "kardeş kulübü" Akçabaat Sebatspor'u üzmemek ister görüntüde yine yıldızlarından yoksun bir 11'le çıktı sahaya... Göreve gelen her teknik adamın adeta "vebalı" muamelesi yaptığı Yattara, yine ilk ilk tertipte kendisine yer bulamamış, tırpan bu kez Maxim ve Augustine'i de budamıştı. Ferdi yeteneklerin çabalarıyla skoru lehine çevirebilen ve takım oyununu sezon başından bu yana, bir iki maç hariç, sahaya bir türlü yansıtamayan Bordo - Mavililer, bu etkili silahlarının yokluğunda "mahkum" futbol ortaya koydular. Defansta D'Haene'nin bol hatalı oyunu, Sebat orta sahasına pozisyon üretme imkanı sağlarken, artık sahada sadece isimleri oynayan Orhan ve Oktay ise bu fırsatlardan yararlanamadı.
Trabzonspor forvetinin iki önemli silahı Mehmet Yılmaz ve Fatih Tekke ise etkisiz futbollarıyla bir haftayı daha golsüz kapadılar. Orta sahada oyun kurucu olarak maça başlayan, ancak ilerleyen dakikalarda "gizli santrfor" kimliğiyle gol arayan Gökdeniz de, bu durgun futbola ayak uydurunca,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Ligde haftalar ilerler, kupada yarı finalistler belirlenirken yine değişen pek bir şey yok futbol fakiri Trabzonspor diyarında... Tablo hep aynı, alışagelmiş tablo... Dertler, sıkıntılar ve sorunlar eksilmeden katlayarak devam ediyor. Trabzonspor, "Sancılı" lig mücadelesinin ardından "ecel terleri" döktüğü kupa maçında da "şansın koluna" girerek yarı finalde dans ediyor.
Olmuyor, bir türlü oynamak istediği futbolu sahaya yansıtamıyor Bordo - Mavili ekip... Ne teknik kadroda yapılan değişiklikler, ne de her alternatifi deneyen kadro seçimleri çare olabiliyor bu kronik hastalığa... Defanstan başlayan aksaklıklar özellikle kanatları çalışmayan orta sahada büyüyor, gol yollarında aciz ve çaresiz kalan forvette kaosa dönüşüyor.
Adanaspor maçının ardından "Yattara'sız maç kazanılmaz" eleştirilerine inatla kulak tıkayan Ziya Doğan, "Bildiğini okumanın" bedelini az kalsın oldukça pahalıya ödüyordu. Gökdeniz ve Maxim'den oluşan iki kanadın etkisiz kalışını karşılaşmanın üçte ikisi sona erene kadar boş gözlerle seyreden Doğan, teknik adamlık görevini ikinci yarıda hatırlayıp gerekli değişiklikleri yapınca giden tur son dakikada geri geldi. En büyük sıkıntıyı adam
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Trabzon'da hava günlük güneşlik... Sıcaklık mevsim normallerinin çok üstünde... Güneş, yaza nazire yaparcasına ilikleri ısıtıp, bedenlere tatlı bir "rehavet" veriyor. Şehri etkisi altına alan bu "yalancı bahar" Trabzonspor'un Adanaspor galibiyetine de adeta ayna tutuyor.
İkinci yarıda peşpeşe kaybettiği puanlarla zirve iddiasını önemli ölçüde yitiren Bordo - Mavili ekip, yeni teknik patronu Ziya Doğan kumandasında umutlu bir başlangıç yapabilmek için Adanaspor karşısına çıkıyor. Ama o da ne? Sahaya çıkan Trabzonspor 11'i, yine sancılı ve sıkıntılı bir 90 dakika yaşanacağının ilk sinyallerini veriyor.
Adanaspor gibi ligin en fazla gol yiyen ekiplerinden biri karşısında "tatsız" bir başlangıç yaşamamayı düşünen Doğan, etkili silahlarını yedek kulübesine çekip kadroyu defans ağırlıklı futbolculardan oluşturuyor. Augustine, Yattara ve Maxim gibi böylesi bir maça ağırlıklarını koyup, skoru her an değiştirebilecek oyuncuları yedek soyunduran Doğan ilk sınavından akıllarda birçok soru işareti bırakarak ayrılıyor.
Sahasında oynadığı bir maçta, ligde kalma mücadelesi veren bir ekip karşısına kaleci Petkoviç'i de sayarsak 8 defans ağırlıklı futbolcuyla
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Bir yanda Fenerbahçe'ye her geçen hafta "irtifa" kazandıran ve mazisine yakışır, şık bir futbol kostümü giydiren "dahi" Daum, diğer yanda Samet Aybaba'dan devraldığı koltuğu "hoyratça" kullanan ve bu gidişle yakında gazetelere "zayi" ilanı verdirecek olan Turgay Semercioğlu... İşte bu iki teknik adamın hesaplaşmasına ev sahipliği yaptı Şükrü Saracoğlu Stadı...
Fenerbahçe maçın başlama düdüğünden bitiş düdüğüne kadar oynadığı futbolla galibiyeti sonuna kadar hak eden taraftı. Sarı - Lacivertli ekip, arzulu ve istekli futbolu, nefes aldırmayan presi, sıfıra yakın pas hatasıyla komple bir takım görünümündeydi. İlk yarıda peşpeşe buldukları iki golle öne geçmelerine rağmen, "arsızca" maça asılmaları, son yıllarda özlenen tabloydu. Orta sahada beyin görevi yapan Kaptan Ümit Özat, attığı golün yanı sıra muhteşem asistleriyle de takımı ateşleyen isimdi.
Hooijdonk ve Nobre'den oluşan forvet, "kırk yıllık arkadaş" uyumu içinde, seyir keyfi yüksek bir futbol resitali sundu. Fenerbahçe, Trabzonspor karşısındaki görüntüsüyle, taraftarlarının gurur duyacağı takım olma yolunda koşar adımlarla ilerliyor.
Semercioğlu, böylesi güçlü bir rakibin karşısına, hatalı bir
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Diyarbakırspor karşısında yine adına yakışır bir futbol oynamadı Trabzonspor, ama bu kez şansının da yardımıyla galibiyeti buldu, turu kucakladı.
Olmuyor, istediği oyunu bir türlü kuramıyor Bordo - Mavili ekip... Rakibin adı, sanı, kimliği ne olursa olsun kendi gücünü unutmuş bir futbol mahkumluğuyla çıkıyor sahaya...
Ne orta sahası oyuna ağırlığını koyabiliyor, ne de kanatları rakibi yıpratacak ve bıktıracak bindirmeler yapabiliyor. Forveti zaten artık klişe bir cümle haline gelen deyimle; "haftalardır kayıpları oynuyor, kendini arıyor." İlk kez sahaya sürdüğü on birde akıllı değişiklikler yapan ve Diyarbakır'ı özellikle kendi sahasında çetin bir ekip olduğunu unutmayan Teknik Direktör Turgay Semercioğlu defansını sağlam tutarak çıktı sahaya... Bordo - Mavili ekibi de tura bu yerinde müdahale taşıdı. Recep'in yerine Erdinç'i, sakat olan Sommers'ın mevkisine de genç Volkan'ı monte eden Semercioğlu, Trabzonspor'un havasını bir ölçüde değiştirdi. Özellikle Volkan dün Diyarbakırspor karşısında maçı kurtaran ve turu getiren adamdı. Yaklaşık 40 metreden attığı golle skor tabelasını değiştirirken defanstaki kusursuz futboluyla da yıldızlaştı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Ev sahibi olan Trabzonspor'du. Saha ve seyirci avantajına sahip olan da. Moral desen, istemediğin kadar gani. Önce farklı Gaziantep galibiyeti, ardından deplasmanda Galatasaray zaferi. Ligde son yılların en istikrarlı grafiği, lider Beşiktaş'ın ardından lig ikinciliği...
Peki görüntü böyleyken, Trabzonspor'un Gençlerbirliği karşısında yapmak istediği neydi? Tek bir gol pozisyonuna bile giremediği, beraberlik golünü de Ali Tandoğan'ın kendi kalesine atarak hediye ettiği ilk yarının ardından mağlubiyete davetiye çıkaran bir ikinci yarı oynadı. Fatih Tekke ile Yattara'dan oluşan forvetin Gençlerbirliği defansı karşısında çaresiz ve etkisiz kalışını boş gözlerle seyreden Turgay Semercioğlu'na, Ersun Yanal anlamlı bir teknik adamlık dersi verdi. Beraberliğin kendileri için bir puan dışında hiçbir anlam taşımadığını bilen tecrübeli hoca, ikinci yarının başında Baki Mercimek'in yerine Youla'yı oyun alıp, forveti üçledi. Bu düşüncesini Trabzon'un gücünden ve adından korkmadığını ve sahaya mutlak galibiyet için çıktığını gösteren Yanal, bu akılcı taktik girişiminin karşılığını da aldı.
Youla'nın attığı golle yeniden öne geçen Gençlerbirliği, son dakikalarda
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Boyuyla değil; hep soyadıyla vardı futbolculuk yıllarında da sahada... Cüssesi ufak tefek, çelimsiz gibiydi belki... Ama futbolu hep KOCAMAN'dı.. Sakaryaspor'u birinci lige, Fenerbahçe'yi şampiyonluğa taşırken, gol krallığı koltuğunda da üç kez "göğsünü gere gere" bağdaş kurup oturmuştu. Şaşalı ve başarı dolu bir mazinin ardından teknik adamlığa soyunan Aykut Kocaman, göz kamaştıran sağlam adımlarla ayrılıyor her sınavından.
Yaşadığı ekonomik sorunlar bir yana, kendi sahasında bile deplasman baskısı gören bir ekibi derleyip toparlamak, oyuna motive etmek, hele Galatasaray gibi Avrupa'dan zaferle dönmüş bir devin karşısına "dikmek" öyle her "babayiğidin" harcı değildir. Dün bunu başardı İşte Aykut Kocaman. Maç içinde sık sık değiştirdiği "taktik oyunları"ile Galatasaray'ı önce şaşkına çevirdi, sonra işini bitirdi. Sağ kanatta Hakan Ünal'ın "oyuncağı" haline gelen Mehmet Yozgatlı'yı oyuna küsmeden sol kanada çekerek ilk "düşeş"ini attı. Balili'nin şok golüyle Galatasaray'ın sıkıntı yaşadığı dakikalarda defansa çekilme yerine zaman zaman forveti dörtleyerek oyuna seyir zevki kattı.
Galatasaray biraz "zafer sarhoşu", bir o kadar da Juventus yorgunu olarak
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Ahkamın bini bir para... Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların "cirit" attığı, eline "kurşun" kalem bile geçirenlerin köşe kaptığı güzel ülkemde masaya yatırılan, davasında yerden göğe kadar haklı olan Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Yurdadön... Her konuda engin (!) bilgiye sahip olan malum ulemalar, olaya yine sadece "konu başlığı"ndan dalıp gerçekleri araştırıp öğrenme ihtiyacı duymadan vuruyorlar abalıya...Yorum yazmakla haber kovalamak, bakmakla görmek, kadar farklı kavramlardır. Elbette şampiyona "leblebi - üzüm - çekirdek" eşliğinde tribünden izlenip yorumlanabilir, ancak haber oralara çıkmaz, sporcu köyüne inildiğinde, takip edildiğinde gelir.
Şudur, boynuna ilmik geçirilen Yurdadön'ün bütün yaptığı:
"Paris'teki Dünya Atletizm Şampiyonası'nı, favori gösterilen yıldız atletimiz Süreyya Ayhan'dan ötürü rekor sayıda Türk gazetecisi izlemektedir. Milli takımın diğer iki sporcusu ise Yusuf Zepak ve Elvan Abeylegesse'dir. Yoğun ilgi ve yoğun talep karşısında akılcı bir çözüm bulan Federasyon, haber ve röportaj için her gün Sporcu Köyü'nün önünde kamp kuran "habercilere" teklifte bulunur, prensip anlaşması yapılır. Başarı ya da madalya çok