<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
İlk maçı farklı bir skorla kaybeden Lens, rövanşa çıkarken tüm umutlarını ilk dakikalara sığdıracağı gol(ler)e bağlamış, tüm hesabını kitabını "erken gol" üzerine yapmıştı. Avusturyalı hakemin başlama düdüğü ile birlikte Gaziantep kalesini "abluka" altına alan Fransız ekibi, etkili kanat bindirmeleriyle pozisyon üstüne pozisyon bulmaya başladı. Turun sahibini belirleyecek bu kader anlarında Ömer, kariyerinin belki de en muhteşem maçını oynayıp, kalesinde devleşerek rakibin tüm umutlarını söndürdü. Maçın başlarında sahayı kaplayan sis tabakasına rağmen özellikle ilk yarım saatte üçü mutlak olmak üzere beş net gol pozisyonunda Lens forvetlerine gol izni vermeyen tecrübeli kaleci, Berlin panteri Turgay Şeren, Madrid panteri Varol Ürkmez'den sonra Türk futbol tarihine "Lens panteri" olarak geçmeyi sonuna kadar hak etti.
Lens Teknik Direktörü Joel Müller, Gaziantepspor'un hızlı forveti karşısında ilk maçta çaresiz kalan defanstan Jabi, Bak ve Lachor'u keserek, yerlerine Fanni, Coulibaly ve Rool'u monte etmişti. Jaziri, Lazarov, Erhan Namlı ve Bouazizi gibi etkili isimleri, değiştirdiği bu defansla durdurmayı düşünen Müller yine hayal kırıklığı yaşadı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Çarşambanın gelişi kadar net ve belirgindi Trabzonspor'un kısa süre içerisinde tökezleyeceği... Avni Aker'de alınan Malatyaspor beraberliğinin ardından, İstanbulspor ve Bursaspor karşısında elde edilen galibiyetler "sıkıntı" ve "sancı" dolu bir futbolun ardından ikinci yarı golleriyle gelmiş, Trabzonspor "günü kurtarmanın" mutluluğuyla, yarını hep "es" geçmişti.
Elazığspor karşısında da takım olamamanın, oyun kuramamanın, pozisyon bulamamanın baskısıyla başladı Bordo - Mavili ekip maça... İlk yarı sona erdiğinde Maxim'in golle sonuçlanan serbest vuruşu dışında tek gol pozisyonuna bile giremeyen bir takımın, şampiyonluk potasına girmesini beklemek, ağustosun ortasında "kırmızı kar" yağmasını beklemekten başka hiçbir anlam taşımaz.
Forveti haftalardır yan gelip yatan, orta sahadan çıkan sürpriz golcülerle skora koşan Trabzonspor, takma ayakla maratona çıkan atlet görüntüsü sergiliyor. Samet Aybaba, lig sonuncusu Elazığspor karşısında uzatma dakikalarında kurtarılan beraberliğin baş mimarıydı yine! Henüz oyunun başında sakatlanan Emrah'ın yerine aldığı Mustafa saç, baş yoldururken, 50 dakika boyunca seyretmekle yetindi. Forvetin etkisiz kaldığını fark
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Artık klasikleşmeye başlayan senaryosuyla geride bıraktığımız haftaların kopyası bir Trabzonspor izledik Bursaspor karşısında...
İlk yarıda tüm hatlarıyla "derin uykuya" dalan, ikinci yarıda biraz canlanıp kıpırdayan, golleri bulan...
Forvetleri haftalardır eli belinde dolaşan, orta sahasının golleriyle "hayat" bulan, zirveye asılan.
Yine sıkıntılı, istediği oyunu sahaya yansıtamayan, pas hataları yüksek bir Trabzonspor vardı ilk yarıda. Henüz oyunun 11. dakikasında rakip Bursaspor'un forvetteki en önemli silahı, gol ayağı Okan ciddi bir sakatlık geçirip oyundan çıkmış, Bursaspor'un defansa beraberlik düşüncesiyle ağırlık vereceği açıkça belli olmuştu. Oyunun orta sahada "kördüğüm" olduğu bu yarıda sıkıntıları iyi analiz eden Samet Aybaba, "kilidi" açacak olan isimleri ikinci yarıda sahaya sürdü, dengeleri değiştirdi. Kaptan Fatih Tekke'ye tanınan ve gösterilen şansın 10'da birini bulması ve İlk onbirde forma giymesi halinde Trabzonspor'un "ilk yarı bunalımı"na da çare olacağını gösteren Yattara oynadığı futbol ve attığı golle teknik direktörüne anlamlı bir mesaj gönderdi.
İbrahim Ege ve İbrahim Yattara'nın golleri ve futbollarıyla "İbolar'ın
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Sahada iki takım... İki yarıdaki kimlikleri çok farklı iki takım... İlk yarıda futbol oynayan, skor kovalayan, rakibi abluka altına alıp, köşesine sıkıştıran bir İstanbulspor... Karşısında adına, sanına gücüne ve kalıbına yakışmayan, derin bir uykuya dalan, cinlerin, perilerin ve ilahların korumasındaki Trabzonspor...
Ve bu yarıda hafızalardan silinmeyecek üç net pozisyon...Yordonov 'un direkten dönen şutu, Faruk 'un filelere giden, ancak ofsayt gerekçesiyle sayılmayan golü, Tayfun 'un ceza alanı içinde penaltı kokan elle oynaması... Belki "Halamın bıyıkları olsa" cinsinden ama, üç pozisyon golle sonuçlansa İstanbulspor farka koşacak, Trabzonspor ilk yarıda maça havlu atacak. Malum bir futbol terimi, "Olmayınca olmuyor" , devre golsüz kapanıyor.
İstanbulspor kronikleşmiş dramını yaşıyor ve yine sahasındaki bir maçı "deplasmanda" oynuyor. Tribünleri dolduran Bordo - Mavili taraflarlar öfkeli... Sırtları sahaya, gözleri "hesap sormaya hazır" bakışlarla şeref tribününe çevrili... Binlerce ağızdan tek bir ses çıkıyor: "Gökdeniz'i satanı, biz de satarız" ... Gökdeniz'den gelen "teşekkür mesajı" çok anlamlı... Orta sahadan aldığı topla tribünleri ayağa
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Sadece iki, taş çatlasa üç satır yazılır "varlık" içindeki bu Bursaspor için. Esas yazılacak yazıları, düzülecek methiyeleri hak eden "yokluk"ların takımı İstanbulspor... Bursaspor'un görünen yanlarını sıralayıp, sırasını savalım..
"Görünen yanları" da zaten lafın gelişi... Ne yanı, ne ortası, ne forveti, ne defansı.. Hiçbir tarafı yoktu İstanbulspor karşısında sapır sapır dökülen dünkü Bursaspor'un. Problem her geçen hafta büyüyor, iş Hagi'likten çıkıp Hoca'lık ve İmam'lık olma yolunda tatsız bir seyir alıyor. Arayışların şaşkına çevirdiği Rumen hoca, teknik direktörlük kariyerinde önemli hatalar yapıyor, dibe doğru yol alıyor. Yakup gibi bir yeteneği yedeğe çekip, koskoca ilk yarıda her topu rakibe kaptıran, sık sık orta sahadan kalecisine dönen Orhan gibi bir isme sabır gösterdi. Rakibin özellikle kanatları çok iyi kullanarak üstünlük kurduğunu ve pozisyon bulduğunu ancak ikinci yarının ortalarında görebilirdi. Hagi, "hocalık"ta bol zayıflı bir karneyle sömestr tatiline koşuyor.
Aykut Kocaman ise dersine çok iyi çalıştığını sahaya sürdüğü on bir ile fark ettirdi. Bursaspor'un Fenerbahçe karşısında kullandığı silahları elindeki tecrübeli adamlarla
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Kazanmak zorunda olduğu bir maça çıkmıştı Trabzonspor. Denizlispor karşısında alınacak bir mağlubiyet, UEFA şokundan sonra ligde de telafi edilmez yaralar açacak, yarışta büyük dezavantaj yaratacaktı.
Futbolcuların, hocalarını yönetime şikayet ettiği, hocalarının da futbolcuların yeteneklerini eleştiri terazisine koyduğu karmakarışık bir atmosferde çıktı Bordo - Mavili ekip maça. Samet Aybaba, kupanın faturasını kestiği iki isimden kaleci Hasan'ı yedeğe çekip Petkoviç'i tercih ederken, Erdinç ve Oumar'ı on sekize bile almamıştı. Villarreal maçının yedekleri arasında bile yer almayan Emrah, Aybaba'nın yeni gözdesi olarak ilk on birde yer bulurken, Recep, defansta güvenebileceği bir başka isim olarak yer aldı.
Trabzonspor, bu farklı kadrosuyla daha diri, daha mücadeleci ve ne istediğini bilen bir ekip görüntüsü verdi Denizlispor karşısında. Özellikle kaleci Petkovic, Aybaba'nın güvenini boşa çıkarmayacak öylesine muhteşem bir maç oynadı ki, kalesinde yıldızlaştı. Trabzonspor'u zorlu deplasmanda galibiyete taşıyan bir diğer isim de, orta sahanın ve takımın beyni Gökdeniz'di. Karşılaşmanın ilk yarısında gelişen birkaç Trabzon atağında takımını ateşleyen
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
"BAYRAM değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?" diye sormuş baldız... Bizim başlık da o misal... Önümüzde İngiltere ile oynanacak kader maçı... Sağımızda galibiyetin ince hesabı, solumuzda İngiliz holiganların telaşı, arkamızda açık kollayan İngiliz medyasının çamura yatma uğraşı...
Gündem futbol, durum bu ahvaldeyken nerden çıktı şimdi bu Türk boksu ?
Nereden olacak tabii ki çözüm bulmakta değme düşünürlere "taş çıkartan" Fenerbahçe'nin işbilir yöneticilerinden... İşte size dün spor sayfalarında yer alan birkaç başlık: Yaramaza Yumruk (Posta), Dikkat boksör var! (Fanatik), Olay çıkaran yandı! (Milliyet)...
Fenerbahçe yönetimi, bıçak kemiğe dayanmış olmalı ki, kronikleşmiş derdine "muhteşem!" bir çözüm buluyor ve "tekdir" den anlamayan taraftarlarının arasına milli boksörlerinden oluşan "kötekçi"lerini yolluyor... Kıpırdayanın vay haline... Boksun da bir spor olduğu, boksörlerin de birer sporcu olduğu, sporun da hır gür değil, dostluk, barış, kardeşlik taşıdığı gerçekleri de bu olaya alet olan sporcular da dahil "büyük buluşlar!" ansiklopedisinin altında ezilip gidiyor..
İlk adım Fenerbahçe'den...Maya tutarsa Galatasaray ve Beşiktaş da
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
İlk yarıda peş peşe kullanılan dört taç atışı, Bursaspor'un içinde bulunduğu psikolojik durumun aynası olarak yansıdı sahaya. İlk altı haftada toplanan sadece üç puan ve ligin son sırasındaki yer, Timsahları ciddi bir güven bunalımına sokmuş olacak ki, atışı kullanmak için çizgi kenarına giden her futbolcu, uzun süre pas almak için yanına gelecek bir arkadaşını bekledi. Hata yapma korkusu içten içe kemiren bir kurt gibi futboldan uzaklaştırmaya başlamış Bursaspor'u. Konyaspor karşısında koskoca ilk yarıyı tek gol pozisyonuyla kapatırlarken, rakibin Hasan, Zafer, Carlos ve Altan ile yakaladığı mutlak beş gollük pozisyonu kaleci Vintila'nın hünerli elleriyle savuşturup, Denizli faciası benzeri bir hezimetin eşiğinden döndüler.
Oyunun Bursaspor adına kabusa döndüğü bu dakikalarda, orta hakem Çetin Sarıgül, rakibine sert giren Cem Karaca'yı abartılı bir kırmızı kartla oyundan atarak dengeleri alt üst etti.
Takımının sahada yaşadığı sıkıntıyı iyi analiz eden Bursaspor Teknik Direktörü Hagi, karşılaşmanın ikinci yarısına çok akıllı bir değişiklikle başlayıp, sol kanadın etkisiz ismi Fatih Şen'in yerine Mehmet Al'ı oyuna aldı. Bu değişiklik, Bursaspor'un