FETÖ ile mücadelenin kodları (1)

31 Temmuz 2017

FETÖ dünyanın alışageldiği terör örgütlerine benzemiyor. Dünya üzerinde; enva-i çeşit teröre maruz kalıp onlarla mücadele eden ve bu bapta deneyim kazanan bizim gibi bir ülke yoktur.

Bilindiği üzere; çok ağır bedeller ödeyerek bu deneyimleri edindik ve hâlâ daha bedel ödemekteyiz.

Otuz beş seneye yaklaşan PKK terör örgütü ile olan mücadelemizin yirmi beş senesi, maalesef yalnızca polisiye tedbirleri içeriyordu. Bu yüzden olsa gerektir ki, kısmi başarıların dışında mutlak bir zafer elde edilemedi; edilemezdi de...

Oysa bu mücadelede; polisiye tedbirlerin yanında ekonomik, psikolojik, sosyolojik ve politik gibi pek çok etkenle birlikte hareket etmek gerekiyor. Bunlardan biri veya birkaçı eksik olduğu takdirde -nitekim seneler senesi aynı hatayı yaptık- bu mücadeleyi zaferle sonuçlandırmanın imkan ve ihtimali yoktur.

Dünyada emsali görülmedik kıyasıya bir savaş var; psikolojik temelle yapılan bu savaş sonucunda istenilen algı oluşturuluyor. Bir algı oluşturulduktan sonra; artık size pirincin taşını ayıklamak kalıyor! Ne yaparsanız yapın, bu algıyı yıkamıyorsunuz.

Hitabet sanatının birinci ve en önemli kuralı; insanları akılları nispetinde hitap etmektir. Yani istediğinizi anlatın;

Yazının Devamı

Ba’de harab-il Basra!

28 Temmuz 2017

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu F. Gülen’in 40 yıllık “sızma” hareketini mercek altına alarak, bir yıllık bir çalışma sonunda kamuoyuyla paylaştı.
Bu çalışma ile F. Gülen’in 80 adet Türkçe yayımlanmış kitabı, sohbet şeklindeki videoları ve Sızıntı dergisinde yer alan makaleleri incelenerek, malum şahsın ipliği pazara çıkarılmıştır.
Görüldüğü üzere, bu hareketin din adına en büyük tehlikesi, Allah c.c. inancını yıkmak ve onu tamamen çığırından çıkarmaktır. Bu cümleden olarak, Allahü Teâlâ’nın ulaşılabilir olduğunu söylüyor. Halbuki Allah c.c. ötelerin ötesidir; namütenahi ötelerin namütenahi ötesidir. İnsan akıl ve idrakinin ve tasavvurunun çok ötesindedir. Akıl ve hayal gücünün bulduğu hiçbir şey O değildir. O’nun anlaşılmazlığını anlamak, anlamanın ta kendisidir.
F. Gülen ise, kendisini Peygamber’in (aleyhisselam) bile üstünde görüyor; gaybı (bilinmeyeni-geleceği) gördüğünü iddia ediyor ve Hz Muhammed’i, Ruh-ul Kuds ilan ederek İslam’ın tevhit inancını kökünden yıkıp onun yerine Hıristiyanlık’taki Teslis (üç ilah) inancını ikame ediyor.
Burada bir parantez açıp, dinimizin ne denli garip olduğunu ve kul planında nasıl sahipsiz kaldığını üzülerek

Yazının Devamı

İnancıyla taban tabana zıt yaşamak

26 Temmuz 2017

Ah; şu Müslü- manlar! Vah; şu İslam âlemi!
Sayıca milyarları buluyorsunuz (!) ama her biriniz; başları kesik horozlar gibi, kan-revan halinde uçuşmakta ve ne yaptığınızı kendiniz bile bilmemektesiniz!
Dün, gücünüz-kudretiniz tükenince, dağılıp paramparça edildiniz. Birliğinizin sembolü -ki bu husus dininizin gereğidir- olan halifelik kaldırıldı ve hep birlikte başsız kaldınız; savruldukça ufalandınız ve yerküre üzerinde küçük parçalar halinde serpildiniz.
Kuvvet ve kudretten niye düştük ve bu hale niye geldik diye hiç düşünmediniz; sahip olduğunuz dünya nimetlerini -ki bunlar dünyanın geçer akçeleri olup sizi zengin kıldı- kemirip gününüzü gün etmeye ve hepsinden önemlisi, inancınızla taban tabana zıt bir hayatı yaşıyorsunuz.
Dininiz tevhidi -bir olan Allahü Teâlâ’ya inanmayı- ve bir ve beraber olmayı emrederken, sizler Allah’ı bırakıp nefislerinizi, nefislerinizin tapındıklarını ilahlar edindiniz ve değil bir ve beraber olmak, birbirinize karşı düşmanla işbirliği yaptınız ve yapmaktasınız; düşmanın arzusu istikametinde birbirinizi boğazlayıp duruyorsunuz!
Bakınız, bugün dünya üzerinde akıtılan insan kanı yalnızca sizin kanlarınız. Bu size bir şey anlatmıyor mu? Sizin

Yazının Devamı

Bugün değilse ne zaman?!

24 Temmuz 2017

Büyük bir velinin; zaman-gaflet ve insan ilişkisine ait müthiş bir tespiti vardır; “… gaflet içindeki insan, yarın olsa da hayırlı bir iş işlesem diye iç geçirir. Bilmez ki bugün, dünün yarınıdır; bugün ne işledi ki, yarın ne işleye?”
Cihan Devleti’mizin bakiyesi olan Türkiye’miz, içeride ve dışarıda çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Sıkıntının ana sebebi; geçen asrın başında kurulan ve kurulurken kendisine biçilen rolü; Türkiye’nin eskiden olduğu gibi, ağzına vur lokmayı al veya hiç vurmadan ve yalnızca çatık kaş ve parmak sallama ile hizaya sokulamamasıdır.
Onlar da tarih boyu bu millete boyun eğdirilemediğini çok iyi biliyorlar. Bundan dolayı da yüzümüze karşı çıkıp yapamadıklarını arkamızdan; bin bir türlü hile desiselerle ve kalleşçe yapıyorlar.
Onlar da çok iyi biliyorlar ki, hiçbir kale, içerisinin yardımı olmadan; yalnızca dış saiklerle yıkılamaz. Bunun için de ta Osmanlı’nın gününden beri içimizle, içimizi karıştırmakla ve içimizdekileri devşirip kendi saflarına çekmekle uğraşıyorlar.
Dün padişaha haddini bildirmek için ilan edilen Tanzimat Fermanı banisi paşaları kahraman bellemişiz. Bunlardan başı çeken ve İngiliz muhibbi bilinen Mustafa Reşit Paşa mason olup;

Yazının Devamı

Ne günlere kaldık?

21 Temmuz 2017

Devlet ve millet hayatımızda böylesine bir tehlikeye duçar olduğumuz, tarihimizin hiçbir devresinde görülmedi.

Nice savaşlar yapıp, nice galibiyetler kazanıp, nice mağlubiyetler gördük; ama 15 Temmuz’daki gibi vücudumuzun en ücra köşelerine kadar nüfuz edip metastaz yapan kalleşçe, alçakça ve soysuzca olanını görmedik.

15 Temmuz’daki düşman, her zaman olduğu gibi dışardan kumandalı ise de canımıza, malımıza ve tüm mukaddesatımıza kasteden ve yine onların uzantıları olan içimizdeki düşman, evlerimizde bizimle kardeş, arkadaş, ana-baba, dayı, yeğen, amca, eş, çocuk, dede, torun idi!

Eskiler anlatırlardı: Birbirine komşu olan velakin düşman iki kabile varmış. Aralarındaki kan davası bitmek bilmiyormuş. Bundan dolayı da asla birbirlerinden kız alıp vermezlermiş. Günün birinde bu iki düşman kabilesinden bir oğlanla kız birbirlerine deli gibi âşık olmuşlar. Normal şartlarda o kızı isteyip gelin edebilmenin imkân ve ihtimali yokmuş. Bundan dolayı kız kurtuluşu, düşman kabilenin çocuğuna kaçmakta bulmuş.

Kabilenin ileri gelenleri durum değerlendirmesi için toplanmış. Kızı geri gönderirlerse, hem kızı vurup öldürecekler ve hem de sevgilisi elinden alınan genç intihar edecek. Sonuçta şöyle bir

Yazının Devamı

Tencere dibin kara!

19 Temmuz 2017

Damarlarımızda dolaşan FETÖ şeytanı konusunda birbirimizi suçlarken havanda su dövüyoruz. Dikkat ediyoruz da tüm değerlendirmelerin ne denli sathi olduğunu görmenin şaşkınlığı içindeyiz. Zaten mahut yapı da bizim bu körlüğümüzden faydalanarak en mahremlerimize kadar girmiş ve bizler bundan habersiz kalmışız.

Bir kere şu tespitleri tartışmasız yapmak gerekiyor. Geçen asrın başlarında (Osmanlı’nın son ve yıkılma dönemleri) İngiliz vesayetine giren ülkemiz Kurtuluş Savaşı ile külleri üzerinden yeniden doğdu ama bu kez NATO ile ABD’nin ve Batılı müttefiklerimizin vesayetine girdi.

Bu ülkede, devletimizin istihbarat teşkilatının en yetkili ağzı, “Biz, CIA’nın Ortadoğu masası gibi çalışırız!” dememiş miydi? Bu, şu demek; MİT sözde başbakanlara bağlıdır. Nitekim bu ülkenin başbakanları; “MİT bana Afrika’daki darbeyi haber veriyor ama bizim içimizdeki darbeden haberimiz olmuyor!” demiştir.

FETÖ işte böylesine mümbit bir tarlada yeşertildi; Soğuk Savaş yıllarının geçer akçesi, komünizme karşı olmak ve bu isim altında kamufle edilerek komünizmle mücadele derneklerinde istenilen gizli faaliyetleri rahatça yürütmek.

Bunun için dini bir cemaatin(!) ve

Yazının Devamı

Kuşatılmışlığımızı görmüyorlar mı?

17 Temmuz 2017

Bazılarımız hâlâ işin vahame-tinin farkında değil. Bilmeyenlere anlatalım ve uyaralım ama bildiği halde, işi hafife alan ve değersiz gösterenlere bir çift lafımız var.
Tarihimize ‘Vaka-i Hayriye’ diye geçmiş bir olay var; Yeniçeri Ocağı’nın, yani Osmanlı ordusunun bel kemiğinin ortadan kaldırılması hadisesi...
Ülkenin güvenliği için var olup varlığını sürdürmesi gereken ordu, kendi ülkesinin devlet ve millet hayatına kast eder şekilde bela olmuştu.
Öz annesinin namusunu korumakla görevli ve bu uğurda yeminli ordu, sözde bu kutsal görevi ifa ediyor ve bunun karşılığında da maaş alıyor. O ne yaptı biliyor musunuz? Namusu olan elindeki silahı, koruduğunu iddia ettiği annesinden namus bedeli olarak (haraç) istemiştir!
Peygamber ocağı bildiğimiz bu ordu; veli-i nimeti Halife-Sultanını ( Genç Osman) makamından indirerek; Yedikule zindanlarına götürmüş; götürürken, kendisine hamam oğlanı muamelesi yapmış ve enva-i çeşit işkence ile boğarak öldürmüşlerdir.
Dinleri kinleri olan bu denli aşağılık yaratıkları bir dereceye kadar anlayabiliyoruz da; ya vicdanını, dinini, namusunu, vatanını yalnızca bir dolar karşılığında düşmana satan ve düşmanın emrine girip kendi halkına silah

Yazının Devamı

Kara gün!

14 Temmuz 2017

Yarın, 15 Temmuz meşum darbesinin sene-i devriyesi.
Darbeler ülkesi olup, mahut faşizan dayatmaların enva-i çeşidini görüp yaşamamıza rağmen; doğrusu, 15 Temmuz’ da yapılmak istenen en aşağılık ve soysuz işgal girişimini hayal dahi edemezdik.
Hayal bile edemezdik; çünkü işgal girişimine yeltenen alçaklar mahremimizden çıkmıştı.
Hayal bilye edemezdik; çünkü içimizdeki bu canavarların hepsi kuzu postuna bürünmüştü.
Hayal bile edemezdik; çünkü bu şirretlerin her biri bin bir suratlı idi. Müslümanla Müslüman, Hristiyanla Hristiyan, Musevi ile Musevi, dinsizle dinsiz, Kemalistle Kemalist, solcuyla solcu, milliyetçiyle milliyetçi, masonla mason...
Hayal bilye edemezdik; çünkü şeytanın büyüğü F. Gülen başta olmak üzere; oluşturulan şeytan üçgeninde yönetici olarak yer alan her bir kişi, ruhunu, Türk’ün ebedi düşmanlarına satmış hainlerdi.
Hayal bile edemezdik; çünkü bunlar, idealleri için her yolu mubah gören ve bu uğurda her türlü şenaati, alçaklığı ve hatta cinayeti işleyebilecek tıynetteki canavar sürüsüydüler.

Yazının Devamı