Myanmar’da yaşamakta olan bir avuç Müslüman’a dünya dar ediliyor.
Dün Bosna’da sergilenen Müslüman kıyımı, yine bütün dünyanın gözleri önünde yeniden fütursuzca işleniyor ve başta sözde İslam âlemi olmak üzere, kendini medeni sanan Batı ve tüm dünya ülkeleri bu vahşeti seyretmekle yetiniyor.
Üstelik soykırımı yapan bu ülkenin lideri Nobel Barış Ödülü sahibi!
Yarın veya öbür gün bu ödülü (şayet o zamana kadar öldürülmezse) DAEŞ liderine de verirlerse hiç şaşırmayın!
Nasıl olur diye sormayın; DAEŞ’in kestikleri de Müslüman; bundan dolayı da o ödülü en ziyade o hak etmiyor mu?!
Dünyanın gidişatına bakın ki maddi imkânlar, teknoloji ne kadar gelişip ilerliyorsa, maneviyat aynı oranda geriliyor ve git gide büsbütün yok oluyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun, envaiçeşit zulüm yapılan insanlar şayet Müslümanlar ise, vicdanlar derhal köreliyor ve dumura uğruyor.
Madde ve hırs tüm insanlığın (dinli-dinsiz) gözlerini kör, kulaklarını sağır edip, kalplerini mühürlemiştir.
Milyonlarca Müslüman Hac ibadetlerini yerine getirip kurbanlarını kestiler.
Maksat; Allah’ın c.c. emrine uymak ve O’nun rızasını kazanmaktır. Şu halde; Hac ve kurban ve diğer tüm ibadetleri, yalnızca Allah emrettiği için ve yalnızca O’nun rızasını kazanmak için yapmak gerekir.
Arabi’nin Fütuhat- Mekkiyye’sinde güzel bir hikâye var; şöyle ki:
Bayezid-i Bistami şöyle der: ‘Anneme karşı yaptığım iyiliklerde nefsimin arzusunu değil, bana anneye iyilik yapmamı emreden dinimi yüceltmeyi hedeflediğimi zannediyordum.
Bu sebeple de içimde büyük bir haz ve sevinç duyuyor ve bu hazzın nefsime uymaktan değil, Hakkı yüceltmiş olmaktan kaynaklandığını düşünüyordum.
Annem, soğuğu şiddetli bir gecede bana şöyle dedi: ! Su getir!’ Üşendim, kalkıp hareket etmek bana ağır geldi ve şöyle dedim: ‘ Allah’a yemin olsun ki, benden istenilen şeyin verdiği güçlüğü kolaylaştıran şey, nefsime uyma arzusuydu.’
Bayezid, bundan dolayı amelini geçersiz saymış ve onu sahiplenmemiştir.
Öncelikle sevgili okuyucularımın Kurban Bayramlarını en kalbi duygularımla tebrik ediyor; Allahü Teâlâ’nın bizi kurbanın gerçek manasına kavuşturup, kendisine yakınlaştırmasını diliyorum.
İslam âleminin ağzının tadı yok ki bayram yapabilsin. Hem ağızlarının tadı nasıl olsun ki? İnandıklarını iddia ettikleri Allah c.c. onlara, insan canına bedel olarak koç göndermesine karşın, onlar insan canı alarak ve üstelik dindaşlarının kanını akıtarak o inanca karşı geliyorlar!
Böylece, kendilerine şah damarlarından daha yakın Allah’a en uzaktakiler oluyorlar! Bundan dolayı da düşmanlarının oyunlarına gelip, birbirlerini boğazlıyorlar ve sözde dinleri adına envaiçeşit vahşeti sergiliyorlar.
Düşman, Gor çukurunu Everest Tepesi yaparak, barış-esenlik, güven, selamet ve kurtuluş olan İslamiyet’i terör dini (!) göstermeyi hedeflemiş; akıllarını kiraya vererek, ruhlarını satan ham yobaz ve kaba softalar eliyle de maalesef bu algı oluşmuştur.
Düşmanı bırakıp birbirlerini boğazlamaları ve boğazlama şekilleri de mahut algının ispatı olmuştur! Ne yazık ki dünyada İslamiyet denilince akla DAEŞ, Boko Haram, El Kaide, FETÖ vb. gibi terör örgütleri geliyor.
Hal-i pür melalimizin özeti, büyük şairin
Türkler hak ve hakikatin, huzur ve adaletin mümessili olmayı asırlar boyu halisane niyetlerle ifa etti. Kuru bir cihangirlik davası gütmeyip, mazlumların hamisi oldu ve asla şımarıp kibirlenmedi.
Türklerin ne denli adil bir idareye sahip olduklarının delili, her üç semavi dince mukaddes bilinen Kudüs’ü ve dünyanın en netameli coğrafyası olan Ortadoğu’yu asırlar boyunca huzur içinde yaşatmalarıdır.
Türklerden sonraki Kudüs’ün ve Ortadoğu’nun yürekler acısı halinin aralıksız devam etmesi, ne demek istediğimizin kesin kanıtıdır.
Türk medeniyetleri vakıf esaslı olduğundan adildiler. Almadan ziyade vermeye yöneliktir. Zaten bütün kavgaların temelinde almak, sahiplenmek ve benim olmak hırsı vardır.
Batı medeniyeti ise, bizdekinin tam tersi olup, almaya yöneliktir ve sömürge esaslıdır.
Bugünkü Batı’nın kıskandıran refah düzeyine bakıp aldanmayın, hepsinin temelinde mazlum milletlerin iliklerine kadar sömürülmüş kanları ve kanlı gözyaşları mevcuttur.
Orada yapamadıklarını, bu kez plağı ters çevirerek, içimize sızarak ve bizi içeriden tahrip ederek yaptılar ve maalesef başardılar.
Aşk ve saffetimizi (samimiyet) kaybetmiş olmamız ve çürümeye yüz tutmamız, içimizdeki beyinsizlerin devşirilmesini k
Fırsatlar ve hele tarihi fırsatlar ganimettir; kıymeti bilindi bilindi; bilinmezse yandı gülüm keten helva!
Vaktiyle ABD Başkanı Bush, Özal’a birlikte Irak’a girelim diye teklifte bulundu. Onlar güneyden biz kuzeyden girecektik. Özal tamam dedi ama lafını, o zaman ‘liderlik rolünü elinde bulunduran’ Genel Kurmay’a dinletemedi.
Hatta emri yerine getirmemek için Genel Kurmay Başkanı istifa etti; yerine gelen yenisi de, o şartla gelip direndi. Neticede iş akamete uğradı.
ABD’de bizim yerimize Kürtlerle iş tuttu ve onların desteğiyle Irak’a girdi.
Ne karşılığında? Kısa vadede, 30. Paralelin kuzeyini, uzun vadede ise, önce kuzey Suriye’yi ve daha sonra İran’dan ve Türkiye’den toprak alarak kurulacak Büyük Kürdistan karşılığında!
ABD’nin bu planlarının içinde Van merkezli ve yöresinde altı vilayeti içine alacak şekilde bir de Ermenistan projesi var.
Irak savaşıyla, Suriye savaşıyla ve bunların parçalanmaları ile ve dahi PKK-PYD ile ve DAEŞ ile yapılmak istenen, bu projeleri hayata geçirmektir.
Bu soruya sağlıklı bir cevap verebilmek için her şeyden önce, ABD’nin dost arayıp aramadığına bakmamız lazım!
İkinci olarak da ABD’nin gerçek dostlarına bakıp durumu ona göre değerlendirme-liyiz.
ABD’ye göre, kendisi en büyük olup, kendinin dâhil olduğu (5) büyük ülke, dünyanın tümünden büyüktür! Şu halde, tüm ülkelerin yönetimlerinde etkili olan bu ülkeler (başta ABD olmak üzere) dost değil, uydu ararlar!
Bunların kurdukları tüm ortaklıklara bakınız (sosyal, siyasal, ekonomik, askeri, vb.) hepsinde aslan payı kendilerinindir. Diğer ülkelerin esamisi okunmaz zira onların yekûnunun verecekleri oylar, (5) ülkeden yalnızca birinin vetosuyla hükümsüzdür.
ABD’nin gerçek dostu iki ülkedir: İsrail ve İngiltere.
Bunların dışındaki tüm müttefiklerine uydu gözüyle bakar ve hepsini menfaatine geldiği şekilde değerlendirir veya değersizleştirir!
Diğer ülkelerle olan ittifak ve dostlukları, menfaatiyle orantılıdır. Kullanabildiği ölçüde sizinle dost olur (!), kullanışlılığınızı yitirdiğiniz an, sizi kaldırıp atar!
Ülkemizin tüm kurum ve kuruluşlarının en ücra köşelerine kadar sızan FETÖ ile yapılan mücadelede halen aysbergin su üstündeki görünen kısmıyla uğraşmaktayız.
Bunun da yegane sebebi, meydan yerinde yalnızca üç beş siyasinin ve bir avuç emniyet ve yargı mensubunun yalın kılıç savaşmaları ve diğer sorumlu sorumsuz (!) kahir ekseriyetin ise seyirci kalmasıdır.
Bu uğraşıda bile kaş yapalım derken göz çıkarılıyor; mahut yapının ahtapot gibi her tarafı kuşatması yüzünden binler, on binler ve bunların, akrabalık ve hısımlık bakımından irtibatlı olduğu yüz binlerce kişi tedirgin ediliyor ve hemen hepsi de iktidar partisine ve onun sorumlularına ateş püskürüyor!
Bir muhalefet milletvekilinin verdiği soru önergesine İçişleri Bakanı’nın verdiği cevap calib-i dikkatti. AVEA’ya sızan mahut yapı, 2014 yılının yaz aylarında (3 ay içinde) bu telefon sahiplerinden en az 40 bin kişinin telefonuna byLock programı indirildiğini söyledi.
Yüksek Mahkeme de telefona bu programı indirmeyi suçun delili olarak gördüğünden, savcılar ha bire tutuklama kararı veriyor.
Artık piyango kime isabet ederse, mahalle manavından gazete köşe yazarına varıncaya değin herkes hedefte!
Büyük bir yanlışlık yapılıyor
Bizim kültürümüzde; bize yapılan kötülüklerle birlikte, kendi yaptığımız iyilikleri de unutmalıyız. Bu hal, yalnızca fert bazında olup dünyevi maslahatları kapsar.
Devlet ve millet hayatındaki kötülüklerin başı olan ihanetin ise, affı yoktur ve asla unutulmamalıdır.
Haini affetmek, koyun sürüsüne saldıran kurda merhametle eşittir ve koyunlara zulümdür.
Yaşamakta olduğumuz coğrafyanın en büyük talihsizliklerinden birisi de; üzerinde mebzul (bol) miktarda hain barındırmasıdır. Öyle ki; netameli ve tehlike arz eden bu topraklarda nerede ise, hemen herkesin bir fiyatı vardır!
İhanet pazarındaki fiyat çeşitliliğini, insan nefsinin arzuları belirler. Diyeceksiniz ki; insan bir meta (mal) mıdır ki, fiyatı olup, alıp-satılabilsin?
Evet; maalesef bu coğrafyada insana meta gözüyle bakılır ve onlar, pekala alınıp satılır!
Bundan dolayıdır ki; bu pazara düşmemek için; size meta gözüyle de bakılsa vakıf malı olmalısınız! Zira vakıf malları alınıp satılamaz. Vakfedicisinin arzusu istikametinde kullanılmak zorunluluğu vardır.
Şu halde; insanımızı vakıf eğitimiyle yetiştirmeliyiz! İnsanımıza uğrunda seve seve canını verebileceği idealler aşılamalıyız.