Siyasetin nabzı sokakta atıyor!

14 Kasım 2018

Siyasi partilerin vatandaşla bire bir, yüz yüze temas halindeki temsilcileri yerel yöneticileridir. Belediye başkanları ve belediye meclis üyeleridir ki bunların çoğu halkın yakından tanıdığı ve bildiği kişilerdir.

Halk, yerel yönetimin icraatlarıyla her gün iç içedir; iyi yapılanı da, kötü yapılanı da veya yapılmayanı da bizzat görüp yaşamaktadır.

Şu halde, halk, siyasi partilerin karnelerini yerel yönetimlerdeki icraatlarına bakarak doldurur. Merkezi hükümetlerin yaptıkları büyük hizmetler, mahallindeki vatandaş için dolaylı hizmettir ve onlardan o kadar etkilenmez ve hatta çoğu kez bana ne der!

Halk, direkt kendini ilgilendiren hizmetlere bakar ve bunlardan etkilenir.

Daha açık ifadesiyle söyleyelim: Yerel yönetimlerin icraatları, siyasi partileri iktidara taşıyacağı gibi, iktidardan da alaşağı edebilir! Nitekim Refah Partisi’ni iktidara,
sahip olduğu belediyelerin icraatları taşımıştır.

Yerel yöneticiler o denli önemlidir ki iç içe olduğu halkın gözleri önünde yapıp ettikleriyle, ya partisinin yüz akları veya yüz karasıdırlar.

Halkın en çok nefret ettiği yerel yönetici tipi; asık suratlı, kapısı vatandaşa kapalı, kibirli, rüşvetçi ve tembel olanlardır. Bu çirkin haller hangi yönetic

Yazının Devamı

İttifak ve seçimler

12 Kasım 2018

Ülke olarak, bir imparatorluk bakiyesiyiz ve bundan dolayı da, başka ülkelere oranla birçok çeşitliliği bir arada yaşamaktayız. Bu hal, kıymetine bilene ve değerlendire-bilene göre paha biçilmez bir zenginliktir.

Bizim eskilerimizin çok güzel bir tespiti vardır: ‘ ..maksat aynı lakin rivayet muhtelif..’

Danıştay 8. Dairesi, ‘andımız’ konusunda maksadını aşan bir karar verdi ve ortalık toz duman oldu. Halbuki ne idarenin (ülkeyi yönetenler), o andı kaldırırken ‘Türk’ü, Türkleri’ hedef almak gibi bir derdi vardı ve ne de, ant savunucularının ‘Türk’ü ve Türkleri’ ırki yönden üstün görüp, diğerlerini aşağılama gibi bir dertleri var.

Tartışma konusu; yargının, yerindelik kararı vermesinden ve idarenin hakkını gasp etmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden Türkiye insanı az çekmedi. Bir başörtüsü yüzünden, yıllar boyu toplumu gerdik; kendi evlatlarımıza ayırım yapıp onları dışladık, eğitim haklarını engelledik.

Bütün bu ‘absürt’ kararları, üzerlerine vazife olmadığı halde, mahut mahkemeler verdi.

Hangi etnik kökenden gelirse gelsin, bu ülkede hiç kimsenin Türk’le, Türklerle; Türk olmalarından dolayı bir sorunu yoktur ve olamaz. Türklerin de diğer etnik kesimlerle, etnik aidiyetlerinden dolayı bir

Yazının Devamı

Adaylara dikkat!

9 Kasım 2018

Neredeyse her yeni güne FETÖ’ye ait yeni gözaltı kararlarıyla uyanıyoruz. Bu habis ur, belli ki metastaz yaptı; diğer organlara ne denli sirayet ettiğini kimse bilmiyor. Bilmesine de imkân yok, zira bunların ortak özelliği ‘takiye’ yapmak, yani kendilerini gizlemektir.

Vaktiyle Irak’ta da böyle bir örgüt kurulmuş ve ‘kesnizani’ adını almıştı. Manası ise ‘kimse bilmiyor’du. Öylesine bilmiyordu ki Saddam’ın eşi ve oğulları ve yakın çevresi bu gizli örgütün üyesiydi.

Saddam gibi despot bir adam bile bunları yıllar boyu koynunda beslemiş ve bunlardaki tehlikenin farkına varmamıştı. Farkına vardığında da tacını tahtını kaybetmiş; ülkesi çoktan işgal edilmişti.

Unutmayın, her şey zıddı ile kaimdir (vardır). Dinin gerçeği dünya ve ahirette ne denli saadet bahşederse, dinin sapkınlığı da o denli zararlı ve yakıcıdır. Hem dünyayı, hem ahireti mahveder.

Bundan dolayıdır ki biz bu belayla daha uzun yıllar boğuşacağız.

Malum, FETÖ’nün asıl hedefi, devleti bütünüyle (yasama-yürütme-yargı-medya-askeri ve sivil bürokrasi ve iş âlemi) ele geçirmektir. Elli yıllık bir çalışmanın sonunda nereye geldiklerini hep birlikte gördük. (Yalnızca Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki 356 generalden 149’u ihraç

Yazının Devamı

Mahkeme kararları

7 Kasım 2018

Her ülkedeki mahkemeler o ülke halkları adına karar verirler. Bunun manası, o ülkedeki halkın mutluluğunu sağlamak, orada adaleti tesis etmek, mağdurun ve mazlumun hakkını savunmak, zalimleri -katilleri, zorbaları- vb. cezalandırmak demektir.

Diğer bir deyişle, elinde tuttuğu teraziyi, hakça, dürüstçe, namusluca ve onurla tutup doğru tartmaktır. Bundan dolayıdır ki şeriatın (adalet) kestiği parmak acımaz denmiştir.

Zira kararlar ne denli acı olurlarsa olsunlar, toplumun kurtuluşu ve huzuru içindir.

Yargı, toplumda tuz hükmündedir. Her şeyin kokuşmuşluğu tuzla giderilir.

Toplum olarak, yargı konusunda çok dertliyiz. Bu durum dün de böyleydi, maalesef bugün de.

Lafı eğip bükmeden söylemeliyiz ki bizde tuz (yargı) kokmuştur; kokutulmuştur!

İstiklal Mahkemelerinde: “...sanıkların idamına; şahitlerin daha sonra (bilahare) dinlenmesine!” şeklinde verilen kararlar tuzu kokutmuştu.

Aynı şekilde, Yassıada’da kurulan sözde Yüksek Adalet Divanı mahkemesi de “...sizi buraya tıkayan güç böyle istiyor!” diyerek verdiği kararlarla tuzu kokutmuştu.

Yazının Devamı

Bir taşla kaç kuş vuruyor?

5 Kasım 2018

İç ve dış istihbarat örgütlerinin en pis oyunu; karar vericilere, yüz kızartıcı veya onların şeref ve haysiyetlerini ayaklar altına alıcı suç işlettirip, bunların ilanı (açıklanması) halinde, sokağa çıkamaz hale getirilmeleridir.

Bu kişi ya da kişiler, yalnızca bir şekilde sokağa çıkabilirler; bu da ancak kendisine kumpas kuranların oyuncağı haline gelmek suretiyle olur. Mahut kişi, hangi görev ve makamda olursa olsun, görev ve yetkilerini, iplerini elinde tutanların emir ve istekleri doğrultusunda kullanmak zorundadır.

İstihbarat örgütlerinin hedefindeki bu kişiler (yasama-yürütme ve yargı), kendilerine sunulan imkanlarla; ‘kazan-kazan’ oyununu oynadıklarını zannederler. Gerçekte ise, sürekli kullanılırlar ve kaybeden hep kendileri olur.

Bunların kıymetleri (!) kullanıldıkları oranda ve o süreyle sınırlıdır. İşleri bitince veya emir dışında harekete yöneldiklerinde, sıkılmış limon gibi atılırlar!

Uydu devletlerin her kademedeki yöneticileri (devlet başkanından üst düzey bürokratlarına değin) bu denli iç ve dış tehdit odakları için hedeftirler. İçerideki istihbarat örgütlerinin dışarısıyla bağlantısı düşünüldüğünde, konunun vahameti daha iyi anlaşılır.

Bu durumun tipik örneğini Suudi

Yazının Devamı

Algı imparatorluğu!

2 Kasım 2018

Dokunmatik medya baş döndürücü bir hızla gelişip yayılıyor. Bu yüzden medya sektöründe kâğıdın 10, bilemediniz 15 senelik bir ömrü kaldı.

Kâğıt gazeteler artık yaşı 50’nin üzerinde olanlara (o da bir kısmına) hitap ediyor.

Çocuklar ve gençler ise -ki yarınlar tamamen bunların olacaktır- bütünüyle elektronik medyayla haşır neşirdir. Eski medyanın (mevkuteler) tiryakilik denebilecek faydalı ve insanı tutsak etmeyen tatlı bir bağımlılığı (tutkunluğu) vardı.

Yeni medya ise, tuttuğunu tutsak ediyor ve bir daha asla bırakmıyor.

Her çeşidiyle medya, dün olduğu gibi bugün de devletler için birer algı aracıdır. Dolayısıyla, medya, soğuk ve sıcak savaşların vazgeçilmez öğeleridir. Öyle ki televizyon denilen sihirli kutu, atom bombasından daha etkili ve daha tesirlidir.

Şu halde, her türlü savaşın galipleri, her türlü medya gücünü ellerinde bulunduran ve bu gücü en etkin şekilde kullananlardır.

Psikolojik savaşların yegâne dayanağı da medyadan başkası değildir.

Bu denli tesirli silah, günümüzde insanlığın yararına mı, yoksa zararına mı kullanılıyor? Öyle ya, silah hem can kurtarır ve hem de öldürür. Günümüzün can alıcı suali budur ve bunun cevabı, maalesef medyanın çok kötü yönde kullanıldığı şeklin

Yazının Devamı

Ne günlere kaldık!

31 Ekim 2018

Dünyanın herhangi bir ülkesinde veya bizim kendi ülkemizde televizyon ekranlarında Hıristiyanlığın veya Yahudiliğin (Musevilik) tartışıldığına şahit oldunuz mu?
Din tartışılmaz; din yalnızca anlatılır. İsteyen inanır, isteyen inanmaz. İnanana neden inandığı, inanmayana da neden inanmadığı sorulmaz. İnanan da inanmayan da birbirlerine karşı saygılı olmak zorundadır.
Din araştırılabilir, incelenebilir; hatta araştırılmalı ve incelenmelidir ama asla tartışılmamalıdır.
Akademik kariyeri ne olursa olsun, dini tartışan art niyetlidir ve dini yönden zırcahildir. Çünkü o, bilmediği şeyi, daha açık ifadesiyle düşmanı olduğu şeyi tartışıyor! İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Zira dini bilen, onun asgariden tartışılamayacağını da bilir!
Semavi dinlerin sonuncusu olan İslamiyet, bu konuda “Sizin dininiz size, benim dinim banadır!” diyerek son noktayı koymuştur. Herkesin şu veya bu şekildeki inancı veya inançsızlığı kendinedir. Nokta!
İkinci ve çok önemli bir nokta da “Dinde zorlama yoktur!” şeklindeki husustur.
O halde, televizyon ekranlarında din bezirgânlığı yapmakta olan ve dince “cehennemin köpekleri” olarak tanımlanan bu insan müsveddelerine ne oluyor?

Yazının Devamı

Başkan çok mu konuşuyor

29 Ekim 2018

Dün olduğu gibi bugün de ülkemizdeki siyasetçiler, özellikle iktidarda olanlar (dün başbakanlar, bugün Cumhurbaşkanı) sürekli toplumun huzurunda olup, devamlı konuştular, konuşuyorlar ve konuşacaklar.
Bu durum ise, yalnızca bizim demokrasimize (gelişmekte olan) özgüdür. Batının gelişmiş demokrasilerinde her kurum ve kuruluş yerli yerinde olduğu ve hemen herkes görevinin bilincinde olup gereğini yaptığından, siyasilere fazla bir görev düşmez. Dolayısıyla çok konuşmazlar.
Yine bu durum, aynıyla medyalara da yansır; bizde gazetelerin birinci sayfaları siyasi haberlerle dolu iken, Batıdaki gazetelerin birinci sayfalarında çok az siyasi haberlere yer verilir.
Bundan dolayı da, bizdeki günlük gazeteler, siyasi olmak durumundadır.
Başka bir tenkit konusu da; Başkanın yalnızca siyasi konularda değil, hemen her konuda konuşup adeta ahkam kesmesidir.
Bir kere şu hususun üstünü çizelim ki, sorumlu mevkilerde olan hiç kimse, üzerine vazife olmayan konulara burnunu sokup o konularda konuşmak istemez. Burada bir parantez açıp, sorumsuz kişilerin her konuda ahkam kesip, mangalda kül bırakmamaları; bahsi diğer olup, kayda değmez..
Siyasetçinin boynunda davulu asmışız, müsaade edin de

Yazının Devamı