Dokunmatik medya baş döndürücü bir hızla gelişip yayılıyor. Bu yüzden medya sektöründe kâğıdın 10, bilemediniz 15 senelik bir ömrü kaldı.
Kâğıt gazeteler artık yaşı 50’nin üzerinde olanlara (o da bir kısmına) hitap ediyor.
Çocuklar ve gençler ise -ki yarınlar tamamen bunların olacaktır- bütünüyle elektronik medyayla haşır neşirdir. Eski medyanın (mevkuteler) tiryakilik denebilecek faydalı ve insanı tutsak etmeyen tatlı bir bağımlılığı (tutkunluğu) vardı.
Yeni medya ise, tuttuğunu tutsak ediyor ve bir daha asla bırakmıyor.
Her çeşidiyle medya, dün olduğu gibi bugün de devletler için birer algı aracıdır. Dolayısıyla, medya, soğuk ve sıcak savaşların vazgeçilmez öğeleridir. Öyle ki televizyon denilen sihirli kutu, atom bombasından daha etkili ve daha tesirlidir.
Şu halde, her türlü savaşın galipleri, her türlü medya gücünü ellerinde bulunduran ve bu gücü en etkin şekilde kullananlardır.
Psikolojik savaşların yegâne dayanağı da medyadan başkası değildir.
Bu denli tesirli silah, günümüzde insanlığın yararına mı, yoksa zararına mı kullanılıyor? Öyle ya, silah hem can kurtarır ve hem de öldürür. Günümüzün can alıcı suali budur ve bunun cevabı, maalesef medyanın çok kötü yönde kullanıldığı şeklindedir.
Bunun da başlıca sebebi, medya gücünün art niyetli emperyal güçlerin elinde olmasıdır.
Komünizm yıkıldıktan sonra Batı’nın hedef tahtasına İslam ve İslam diyarı kondu; medya bombardımanıyla, İslam ile terör özdeşleştirildi ve Müslümanlar düşman ilan edildi.
Önceleri petrolle anılıp karikatürize edilen Arap (Müslüman), yeni konseptte, kalaşnikof makineli tüfeğiyle çizilir oldu.
El Kaide’yi, FETÖ’yü, DAEŞ’i, PKK’yı, YPK’yı, PYD’yi, Boko Haram’ı vb. kurup, İslam âleminin başına bela eden Batı, belanın püsküllüsü medyayla oluşturduğu algı imparatorluğunun saltanatına tüy dikti!
Artık dünya üzerinde hiç kimse gözlerime mi inanayım, duyduklarıma mı diyemeyecek. Çünkü gözleriyle gördükleri, kulaklarıyla işittikleri örtüşecekti.
Ve bundan böyle yalana teslim olan koca bir dünyayı gerçeğe ve doğruya yöneltebilecek yoktu ve olamazdı.
Zira uyuşturulan beyinlerimiz ve tutsak edilen ruhlarımızla, dünyanın yandığından haberdar olsak da narkoz yemiş gibi duyarsız kaldığımızdan ve kalacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
Akıl hastanesine ziyarete giden kişi, tel örgünün ardındaki hastaya sorar: “İçeride kaç kişisiniz?” İçerideki gülerek yanıtlar: “Siz dışarıda kaç kişisiniz?!”
Bu, kılıçtan keskin sualin cevabını hangimiz, başımızı önümüzdeki zehirli kutulardan kaldırıp cevaplayabiliriz?!
Geçen asrın şairi (Namık Kemal), esaretten kurtulduk derken, bu kez de hürriyet aşkının esiri olduklarını haykırıyordu.
Günümüz şairi ne diyecek? Bilgisizlikten kurtulduk derken, bu kez de kirli bilgi bataklığında “altın vuruş!” yaptık diye mi haykıracak?