Yeni sistemin kodları -1-

8 Ekim 2018

Kaç yazıdır bu konunun üzerinde duruyorum. Eski sistemde bizzat parlamenterlik yapmış ve sistemin tıkanıklığını görmüş birisi olarak, yani ağaçtan düşmüş birisi olarak, gerçekleri dile getirmeye çalışıyorum.
Eski sistem, yani Parlamenter Hükümet Sistemi, vesayet yüzünden (bizde uygulanan şekliyle) demokrasinin erkleri olan yasama-yürütme ve yargının yapılanmalarını ve işleyişlerini milli iradenin dışına çıkarmıştı.
Oysaki gerçek demokrasilerde; yürütme millet için var ve millete hizmet eder, yasama millet için kanun çıkarır ve millet adına denetler, yargı, bağımsız mahkemeler eliyle millet adına karar verir.
Dünyadaki demokratik ülkelerde Meclisler çok rahat çalışırlar; haftanın üç günü dörder saat çalışıp, bir ay zarfında bir-iki kanun çıkarmakla yetinirler.
Parlamenterlik yaptığım dönemden biliyorum; haftanın her günü ve üstelik sabahlara kadar çalışıp kanun çıkarmaya çalışırdık. Bu durum bugün de aynıdır.
Yapılan işin ne olduğunu ben size söyleyeyim: önceleri, delilerin taşla doldurduğu kuyulardan taş çıkarmak! Diğer bir deyişle; millete rağmen yapılanları, millet için yapılır hale getirmek.
Vesayete endeksli tabu sisteminden kurtulmak kolay olmadı.

Yazının Devamı

Odak noktası millet!

5 Ekim 2018

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne karşı olanlar, gerçekte millete, milli iradeye karşıdırlar. Bu şekilde söyleseler olmaz; o yüzden, eski sistemi demokratik, kuvvetler ayrılığı olan şeklinde yutturmaya çalışıyorlar.

Ayol! Bizdeki parlamenter sistemde davul, başbakanın ve seçilmişlerin boyunlarında, tokmak ise vesayet odaklarının elindeydi. Başbakanı ve bakanları ipte sallandırmak ve ondan sonra gelenleri de mahut odakların elinde maskara yapmak mıdır demokrasi!

Eski sistemdeki MGK toplantı düzenine bakın; ne demek istediğimizi anlarsınız! Çoğunluğunu atanmışların (askerler) oluşturduğu o toplantıya seçilmişler (başbakan ve ilgili bakanlar) adeta sığıntı gibi oturuyordu. Layüsel (başına buyruk) askerler, savcılar gibi sorgulayıp hesap soracak, tek suçları millet tarafından seçilmek olan zevat ise ezikler olarak hesap verecek!

Meclis’in işlevi kalmadı diyenlere bir çift lafımız olacak: Eski sistemde hükümet kanun tasarısı hazırlayıp Meclis’e sevk edebiliyordu. Bakanlar Kurulu (hükümet), Meclis tarafından KHK (kanun kuvvetinde kararname) çıkarma yetkisi verilmesi halinde doğrudan yasama yetkisi de kullanabilmekteydi.

Eski sistemde Meclis, adeta hükümetlerin emrinde iş görüyordu.

KHK’lar

Yazının Devamı

Köstek yerine destek!

3 Ekim 2018

Yeni yasama yılı başladı.

Başkanlık sistemiyle birlikte, demokrasinin erkleri, yasama-yürütme ve yargı, olması gerektiği şekilde, birbirinden bağlantısız ve bağımsız hale geldi.

Bundan önce sahip olduğumuz parlamenter sistemini vesayetle illetli (hastalıklı) kıldığımızdan dolayı, bunlar birbirine bağımlıydılar.

Zira hükümet parlamenterden teşkil ediliyor, kurulup işbaşı yapabilmesi için de yine parlamentodan ‘güvenoyu’ alması gerekiyordu.

Milletin doğrudan seçip iktidara taşıdığı siyasi partinin iktidar olması, yani hükümet kurması için de ayrıca parlamentodan yeterli çoğunlukta oy alması gerekiyordu.

Mantıksızlığa bakın ki asılın verdiğiyle yetinmiyor, vekilin de tasdikini arıyorduk.

Bu durum iki bakımdan sakıncalıydı; birincisi, müthiş bir zaman israfı söz konusuydu. İkincisi de hükümet olmada koalisyonların önünü açıyor ve siyasi istikrarsızlık sürüp gidiyordu.

Hesap ortada; parlamenter sistemle idare edildiğimiz dönemlerdeki hükümetlerin ortalama ömürleri yalnızca 18 aydır. Düşünün; istikrar olan dönemde 17 ay öncesinden erken seçim kararı aldık!

Yazının Devamı

Dünyaya haykırış -2-

1 Ekim 2018

Sayın Erdoğan BM Genel Kurulu’nda mazlumların sesi olarak, yalın gerçekleri zalimlerin yüzlerine haykırdı.
Dünyanın,
2. Dünya Savaşı sonrasındaki şartlarda olmadığını, hak ve adalet ölçülerine göre yeniden kurulması gerektiğini vurguladı.
Dünya beşten büyüktür vurgusunu tekrarlayarak; mahut beşin dışında kalan
ve gadre uğrayan ülkeleri uyanmaya, silkinmeye ve ayağa kalkmaya çağırdı.
İngiliz önderliğinde kurulan ve önceki adıyla Cemiyet- Akvam olan sözde uluslararası kuruluş, daha sonrasında,
BM adını aldı ve ABD’nin güdümüne girdi.

Yazının Devamı

Dünyaya haykırış! -1-

28 Eylül 2018

New York’taki BM Genel Kurulu ülke liderlerinin enteresan konuşmalarına sahne oldu.

Bunlardan iki tanesi çok ilginçti; biri ABD Başkanı Trump’ınki, diğeri ise Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’nınki.

Diğer bir anlatımla, bu yılki BM Genel Kurulu zalimle mazlumların sesine sahne oldu.

Trump her zamanki gibi afra tafra satarak kibrini sergiledi. Dolayısıyla, her kibirli gibi, daha da sevimsizleşti. İki yıldır başkanlık koltuğuna oturmasına karşın, ABD’yi önceki tüm başkanlardan daha ileriye götürdüğünü söyleyince, oturumu izleyen devlet ve hükümet başkanları kendilerini gülmekten alamadılar.

Trump ise, hiçbir şey olmamış gibi pişkince, küstahça ve çelişkili tavrını sürdürdü.

Trump, alışılagelmiş ABD başkanları gibi değil, adeta İsrail Cumhurbaşkanı adına konuştu. Bu cümleden olarak da hedefine İran’ı koydu.

Halbuki İran’ı şirazesinden çıkaran önceki ABD Başkanı Obama’ydı. O gün birinin ‘kaç’ dediğine, bugün bir diğeri ‘tut’ diyor!

Belli ki Irak ve Suriye ile başaramadığı Ortadoğu’daki harita değişikliğini işe İran’ı da katarak başarmak istiyor.

Yazının Devamı

ABD ile nereye kadar?

26 Eylül 2018

Dünya yeniden kuruluyor; kurulmak zorunda. Zira eskiden zorbalar zorbalıklarını hasıraltı edebiliyordu. Zulüm ve sömürü anlaşıldığında da atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş oluyordu.

Düzen (doğrusu: düzensizlik-kaos) öyle kurulmuştu; hak güçlünün olmak zorundaydı.

Baş döndürücü hızla gelişen iletişim araçları sayesinde dünya büyükçe bir köy halini aldı. Artık herkes kimlerin ne mal olduklarını biliyor ve görüyor.

Artık çıplak olan kral, şehrin en kalabalık meydanında ve herkesin gözleri önünde.

Zalim kral, olanca hızıyla patavatsızlıklarına devam ediyor. Gücüne ve o güç sayesinde ülkelerin başlarına getirdiği (uşak) yöneticilere güveniyor.

Zorba kralın oluşturduğu dünya sisteminde, çeşitli ülkelerde yaşayan insanlar kendi yöneticilerinin elinde tutsak, bu yöneticiler ise zalim kralın tutsağı konumunda.

Bu aşağılık ve gayri insani hegemonyayı, anılan ülkelerde oluşturdukları vesayet sistemleri sayesinde sürdürüyorlar.

Bu ülkelerin rejimleri demokrasi de olsa, vesayet yüzünden halk sürü konumundadır.

Yazının Devamı

Türkiye farkı!

24 Eylül 2018

Türkiye ile Rusya arasındaki İdlib mutabakatı; Suriye’de yaşanmakta olan insanlık trajedisinde kimlerin, neyin peşinde olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.

Dikkat edilirse bütün bir insanlık tarihi; ilk günden beri, Hz. Adem’in oğulları olan Habil’le Kabil arasında başlayan savaşla aynen devam etmektedir.

İnsan insanın kurdu olduğu bir dünyada, taksimi, kuzulara şah olan kurt yaptığı müddetçe bu savaş bitmeyecektir.

Türkiye olmasaydı İdlib’te bir insanlık dramı yaşanacaktı. İşin vahametine bakın ki, gözlerini hırs, kan ve petrol bürümüş zorbaların hiçbir şey umurlarında değildir.

Sahillere vuran bebek cesetlerinden ibret almayan, alamayan bir dünyada hiç kimsenin insanlıktan ve insani değerlerden bahsetmeye hakkı yoktur.

Suriye iç savaşına karışan ve direkt veya endirekt şekillerde müdahalede bulunan onca ülkeler, burada ne arıyorlar dersiniz?

Dün, Rusya Afganistan’da ne arıyordu; aynı şekilde ABD Irak’ta ne aradı ve halen ne aramaktadır?

Bu ülkeler ve başkaları bugün de aynı coğrafyadalar ve var güçleriyle savaşmaktalar.

Yazının Devamı

Dost mu, uşak mı?!

31 Ağustos 2018

ABD ne arıyor? Gerçekten, bu ABD kendine dost mu arıyor, uşak mı?
ABD gücüne güveniyor ve bu gücün sarhoşluğuyla ‘Ben yaptım oldu!’ mantığıyla (mantıksızlığıyla) tüm dünyayı idare etmeye kalkıyor.
Onun bu hukuk tanımaz tavırlarına karşı çıkanları ise, önce tehdit edip daha sonra yaptırımlarla cezalandırmaya yelteniyor.
Aslında kabahat bizde; 1947’den beri ABD bizim içimizde ve bizi içeriden kemiriyor. Biz hâlâ onun dostluğuna ve müttefikliğine methiyeler düzüyoruz.
ABD’nin bizi uşak olarak görüp, bize köle muamelesi yaptığını anlamamız için 70 sene mi geçmesi gerekiyordu?
Malum, kaleler içlerinden fethedilir. Bizim içimizde onların işbirlikçileri olmasa, düşmanla el ele verip içerideki halkı sindirmeselerdi bu denli sınırsız mesafe kat edemezlerdi.
Oysaki biz millet olarak, seçip başa geçirdiklerimizi ve atayıp amir konumuna getirdiklerimizi hep bizi savunsunlar, bizim başımızı öne eğdirmesinler diye baş tacı ettik.

Yazının Devamı