Kültür erozyonu!

9 Ocak 2019

Değişmez kuraldır: Bir şey haddini aştı mı zıddına döner (tekabül eder). Modern çağın en büyük hastalığı insanı kışkırtmasıdır; diğer bir deyişle, nefislerin gemi
azıya almasıdır.

Günümüzün en rahat yaratığı şeytandır; işten el etek çekmiş, istirahat etmektedir. Bir zamanlar kalp gözü açık veli bir kul, şeytanı boş otururken görmüş ve hayretle bunun sebebini kendisine sormuş. Şeytan büyük bir keyifle, “Zamanın din adamları, görevimi öylesine güzel bir şekilde yerine getiriyorlar ki bana iş kalmıyor” demiş.

Bu günün nefislerinin büyük çoğunluğu, şeytanın cisimleşmiş halini yansıttığından, eylemleriyle şeytana taş çıkartırlar. Tabii boş kalan şeytana da âlemi locasından seyretmek düşer.

Halbuki insan, biraz düşünürse, sahip olduğu hiçbir şeyin gerçek maliki olmadığını görür. İnsanın kendi varlığı bile kendinden değildir. İnsanı yoktan var eden, varlıkta durduran ve yok olmaktan koruyan biri var ve bu Bir olana insanın borcu olsa gerektir.

Öyle ya, beşeri münasebette bile en ufak bir iyilik karşısında teşekkür etmeyi borç bilmiyor muyuz? O halde, varlık sebebimize şükretmemek (O’nu bilmemek, tanımamak) insanlıkla bağdaşır mı?

İnsanoğlunun en bilmediği şey bizzat kendisidir. Nefsini

Yazının Devamı

Girdap!

7 Ocak 2019

Zaman, devrini icra ede ede çıktığı noktaya hızla yaklaşıyor. Yaşanılan tüm bu olumsuzluklar ve hızla içine sürüklendiğimiz girdap, gerçekte dünyanın sonunu (kıyamet) haber veriyor.

İletişimin hızı baş döndürdüğü kadar, insanları da birbirinden ve insanı kendisinden alıp koparıyor. Artık insan olabilmek yerine insan kalabilmek erdem oldu.

Halbuki tüm bu iletişim araçları daha iyi anlaşabilmek, birbirinden ve dışarıdaki her şeyden haberdar olmak için geliştirildi. Oysa bunun tam tersi gerçekleşti; bütün dünya Babil kulesini andırır oldu. Herkes ayrı dilden konuşuyor, kimse kimseyi anlamıyor, anlamak da istemiyor.

İnsanoğlu kendisine oyuncak yapmak için çıktığı yolda, keşfettiği oyuncakların elinde esir oldu. Şirazesinden çıkan insanlık, yalanlar ve yanlışlar arasında yalpalarken; asıl, ceket astarının içinde unuttuğu hakikati, gerçeği, gerçeğin ta kendisini kaybetti ve bir türlü bulamıyor.

Allah’ı ve ahireti (hesap günü) unuttu.

İnsanlık, kendinde olduğu dönemde etrafına bakıp, eşyayı ve olayları incelediğinde, her birinin yerli yerinde olduğunu ve asla boş ve abes olarak yaratılmadığını gözlemledi.

Bütün bunların fevkinde (üstün) olan ve en yüce yaratılışa sahip olan insan, başıboş ve

Yazının Devamı

Suriyeliler!

4 Ocak 2019

Taksim’deki yılbaşı kutlamalarında Suriyeli bir grup ÖSO bayrağı açıp sloganlar attı diye, hop oturup hop kalkanlarımız oldu. Bunları, kendi ülkelerinin vatan hainleri ve savaş kaçkınları olarak görüp değerlendiren ve bir an evvel ülkelerine dönüp savaşmaları gerektiğini söyleyenler oldu.

Onların yüzünden Türklerin başının ağrıdığını, Türkiye’de huzurun kalmadığını ve içinde bulunulan ekonomik istikrarsızlığa da bunların sebep olduğunu yazıp çizenler oldu.

Aportta bekleyen mahut zevat, fırsat bu fırsat deyip tescilli yalanlarına kuyruklularını eklemekte gecikmedi: Bizim insanımız açken, Suriyelilere maaş bağlandı. Türk insanından ilaç parası kesilirken, Suriyelilere bedava ilaç veriliyor. Biz Türkler hastane kuyruklarında beklerken, Suriyeliler kuyruğa girmeden öne alınıp, parasız muayene ediliyor. Bunlara koli koli yiyecek ve kömür dağıtılıyor.

Bizim insanımız işsizken, ucuz işgücü ve kayıt dışı diye Suriyeliler tercih ediliyor.

Birkaç münferit olayı ayyuka çıkarıp, bunlar daha iyi günlerimiz diyerek, asıl tehlikenin önümüzdeki dönemde yaşanacağını, zira aile bireylerini kaybetmiş Suriyeli çocukların, bu denli travmatik halleriyle gelecekte birer suç makinesi olacaklarını ileri

Yazının Devamı

2018-2019...

2 Ocak 2019

2018 yılı zor olmasına karşın, Türkiye zoru başardı. Sıkıntılar olmadı mı; elbette oldu ve halen daha devam eden sıkıntılarımız mevcut.

Ama yaşadığımız coğrafyada, etrafımızdaki ateş çemberine bakarsak, mevcut sıkıntılarımızın keyfe keder olduğunu görürüz. Bu günlere de şükür.

Malum, Ortadoğu’da haritalar yeniden çizilmek isteniyor. Geçen asrın başlarındaki çizimde, Osmanlı nasıl hedefe konduysa, bu yeni çizimde de hedef tahtasında Türkiye var.

Osmanlı’ya dışarıdan yedi düvel (devletler) saldırdı. Türkiye’ye ise, hem içeriden ve hem dışarıdan, üstelik dost ve müttefiklerimiz başta olmak üzere saldırdı ve saldırmaya devam ediyor.

Güç ve kudretten düşürdükleri Osmanlı’yı parçalayarak taksim ettiler.

Türkiye’yi ise, güç ve kudretten düşüremedikleri gibi (iç ve dış terör saldırılarıyla), Türkiye bilenerek daha da güçlendi ve hem terör örgütlerine ve hem de onların dışarıdaki ağababalarına karşı gerekli savaşı (fiili ve diplomatik) hakkıyla verdi ve vermeye devam ediyor.

Sınırları ve idari şekli belirlenen ülke olması beklenen Türkiye, belirleyen konuma ulaştı.

Bu hercümerç içinde, anayasasında gerekli değişiklikleri yaparak, kendi idari şeklini (Başkanlık) belirledi. Böylece yönetimde istikra

Yazının Devamı

Bir hakkın teslimi

31 Aralık 2018

Siyaset zor iş; hele de bizim gibi çetin bir coğrafyada yaşıyor ve tüm dünyanın gözleri sizin üzerinizde ise, siyaset ateşten gömlek demek.

Merhum
Özal bu durumu çok güzel özetlemişti: Biz siyasetçilerin iki gömleği vardır, biri bayramlık, bir diğeri idamlık!.

Siyasette ağzınızla kuş tutsanız, birileri tarafından takdir edilmek şöyle dursun, sürekli eleştirilip karalanmanız; bu mesleğin nankör olduğu anlamına gelmez.

Demokrasilerde, halktan alınan güçle hizmet yapılabildiğine göre; halkın kahir ekseriyeti bu hizmetlerin kıymetini bilecek ve sizi hayırla yad edecektir.

Bir kısım nobran tipler, şu veya bu haleti ruhiye içinde yapılan onca eserleri küçümser ve ‘yapacak tabi, görevi!’ demekten kendilerini alamazlar. İyi de, yapmayan onca siyasetçilerin görevleri değil miydi; neden yapmamışlar?

Siyaset, bir meslek değildir; hizmet için bir araçtır. Ama siyaseti bir meslek olarak algılayan ve hizmet yerine gününü gün etmek şeklinde yeğleyen sürüyle siyasetçiye tanık olduk.

Milletin yıllarını heba ettiler ve taş üstüne taş koymadan, gelip gittiler.

Yazının Devamı

Ne günlere kaldık!

28 Aralık 2018

Bu günler için “Yevmül beter-kötü gün” diye boşuna söylememişler. Öylesine kötü ki her gelen gün önceki günü aratıyor.

Zamanımızda hemen her şeyin iyi-kötü bir sahibi var; yalnız, Osmanlı’nın yıkılışından sonra muazzez dinimiz sahipsiz kaldı.

Hele de tekkeler ve zaviyeler kapatılıp, okullardan din dersleri kaldırılıp, dindarlar üzerine şu veya bu şekilde baskılar uygulanınca, uzunca bir süre din sahası boş kaldı, olan da yerin dibine çekildi ve tabir caizse kapanın elinde kaldı.

Burada üstat Necip Fazıl merhumun bir tespitini yazmadan edemeyeceğim: “Vaktiyle önümüzde bir buz dağı vardı (yasaklar). Onu nefesimizle erittik. Ama gelin görün ki bugün meydan yeri çamur deryasından geçilememektedir. Gelin de işin içinden çıkın!”

Yani dindarlar üzerinde baskılar ve dine getirilen yasaklar kalktı lakin bu serbestlikle ortalık bataklık haline geldi. Din adına her kafadan ayrı sesler çıkıyor ve tam bir keşmekeş hali yaşanıyor.

Devlet eliyle imam-hatip liseleri, vaktiyle Yüksek İslam Enstitüleri ve ilahiyat fakülteleri açıldı. Dini ilimlerin yanında sosyal ve fen bilimleri de bu okulların müfredatlarında yer alınca milletçe sevindik.

Devletin gözlem ve denetiminde aydın din adamı yetiştirmeyi

Yazının Devamı

Sanatçı mı, yüz karası mı?

26 Aralık 2018

Bizdeki aydınlar, bize rağmen aydınlandığını zanneden ve aydınlık yerine kendi zifiri karanlıklarında boğulup zaman tünelinde kalan gerçek zavallılardır. Bize ait ne kadar değer varsa onların inkârıyla övünürler ve bu denli küstahça yaklaşımlarını maharet bilirler.

Evvel yoktu, işbu rivayet yeni çıktı diyemiyoruz; sürekli aşina olduğumuz, tanıdık bildik sahneler bunlar. Kapkara vicdanlarını temizleyecek deterjan henüz keşfedilmemesine rağmen, kerametleri kendilerinden menkul olarak “Beyaz Türkler” olarak bilinirler.

Beyaz Türkler; ülkenin gerçek sahipleri, toplum mühendisleri. Kendilerini Olimpos’un sakinleri olarak görüp, göbeğini kaşıyan, kıllı ve cahil halklarına nasıl düşünmelerini, nasıl giyinmelerini, nasıl ibadet yapmalarını, kısaca, nasıl yaşayacaklarını emreden, buyurgan tipler.

Yüz karalıklarını sanatçı kimlikleriyle kamufle edip zırvalamayı kendilerine hak gören dinozorlar, bir televizyon ekranından öz ciğerlerinin ufunetini kustular.

Ülkede demokrasi olmadığından dem vurup, eskinin (faşizmin daniskası) özlemiyle yanıyorlar. Her şeylerini borçlu oldukları halka nankörlük ederek, “gergedan” deme cüretinde bulunuyorlar.

Velinimetine sövene ne denileceğini sevgili

Yazının Devamı

ABD çekiliyor ama..

24 Aralık 2018

ABD Başkanı Trump, sosyal medya üzerinden Suriye’den çekileceklerini bildirmesinin akabinde, tabir caizse hemen herkes şoka girdi. Başta da ABD’liler, ABD’yi yönetenler.

Başkana rağmen, ABD’nin çekilmeyeceğini söyleyen bürokratlar da oldu. Bunların başını da Pentagon çekiyor. Çekilme fiilen başlayınca da ABD’de üst üste istifalar yaşandı.

Türkiye bile şaşkınlığını gizleyemedi ve Fırat’ın doğusunda, hemen başlatacağı harekatı erteledi.

Suriye, Suriye’den ibaret olsa ABD çekiliyor diyelim ama kazın ayağı öyle mi?

Bakın nasıl? Rusya asırlardır istediği, bir türlü elde edemediği sıcak denizlere, Suriye sayesinde indi. Yani gökte aradığını Suriye’de buldu ve en stratejik yerlere askeri üslerini kurdu.

İran’ın hedefi olan Şii yayılmacılığı zaten belli, Körfez boyunca el atmadığı
bir yer kalmadı.

ABD’nin ise, hem Rusya ile ve

Yazının Devamı