Zaman, devrini icra ede ede çıktığı noktaya hızla yaklaşıyor. Yaşanılan tüm bu olumsuzluklar ve hızla içine sürüklendiğimiz girdap, gerçekte dünyanın sonunu (kıyamet) haber veriyor.
İletişimin hızı baş döndürdüğü kadar, insanları da birbirinden ve insanı kendisinden alıp koparıyor. Artık insan olabilmek yerine insan kalabilmek erdem oldu.
Halbuki tüm bu iletişim araçları daha iyi anlaşabilmek, birbirinden ve dışarıdaki her şeyden haberdar olmak için geliştirildi. Oysa bunun tam tersi gerçekleşti; bütün dünya Babil kulesini andırır oldu. Herkes ayrı dilden konuşuyor, kimse kimseyi anlamıyor, anlamak da istemiyor.
İnsanoğlu kendisine oyuncak yapmak için çıktığı yolda, keşfettiği oyuncakların elinde esir oldu. Şirazesinden çıkan insanlık, yalanlar ve yanlışlar arasında yalpalarken; asıl, ceket astarının içinde unuttuğu hakikati, gerçeği, gerçeğin ta kendisini kaybetti ve bir türlü bulamıyor.
Allah’ı ve ahireti (hesap günü) unuttu.
İnsanlık, kendinde olduğu dönemde etrafına bakıp, eşyayı ve olayları incelediğinde, her birinin yerli yerinde olduğunu ve asla boş ve abes olarak yaratılmadığını gözlemledi.
Bütün bunların fevkinde (üstün) olan ve en yüce yaratılışa sahip olan insan, başıboş ve gereksiz olarak yaratılabilir miydi? Asla! Lakin o bilinç, çoktan Kaf Dağı’nın ardını boylamıştı.
Girdaba sürüklenen insan, eşya ve olayları hükmü altına almak için yaratılmışken, eşya ve olayların elinde mahkum oldu. En üstün makamdan en alt derekeye (esfeli safilin) düştü. Artık inanan-inanmayan herkes, kapitalizmin gönüllü ve sadık birer kölesi konumunda.
Popüler kültür, insanı sahip olduğu değerlerden soyutladı ve onu, nöbet borusunu baykuşların çaldığı köhne-virane bir dünyanın kucağına itti. Yalan ve sahtelerin ışıltılı dünyası gözünü kör, kulağını sağır etmişti. Aldırış bile etmedi.
Zira o, gökte aradığını yerde bulduğunu zannediyordu.
Peşinden koştuğu sahte tanrılar, nefsine cila çalsa da; ruhi bunalımı arttıkça artıyor ve bir türlü dinmek bilmiyordu.
O, bunun da kolayını buldu: Deizm.. Sözde bir Tanrı’ya inanacak ama Tanrı adına hiçbir kayıt altına girmeyecekti. Onun hayatında Peygamber, din, ibadet ve mükellefiyet (sorumlu) olmayacaktı.
Her şeye sahip olduğunu zanneden insan, gerçekte bunlardan hiç birine, başta da kendi bedenine sahip değildir. Bunların hepsi emanet olarak verilmiş ve günü geldiğinde geri alınacak ve hepsinden önemlisi emanete sahip çıkıp çıkmadığının hesabı sorulacak.
Çünkü; kendisinden başka ilah (tanrı) bulunmayan Allah (c.c.), her şeyi insan için, insanı da kendisi için (tanımaları ve bilmeleri) yarattığını bildirdi.
İnsan, önce kendine gelmeli, kendisini tanımalı ki, Rabbini bilip tanıyabilsin.
Binilen bu alametle kıyamete doğru gidilerken; insanın kendini ve Rabbini bilmesi gerçekten zor ve neredeyse imkansız.
Durdurun dünyayı, inecek var!