Bugün gibi aklımda. 10-11 yaşlarındayım. Odamdayım. Elimde Milliyet Yayınları’nın mavi ciltli çocuk serisinden çıkan, Ferenc Molnar’ın “Pal Sokağı Çocukları”. Soluk soluğa okuyorum. Ama aklım içeride, salonda yatan hasta babaannemde. Her 10-15 sayfada bir yanına gidiyorum, nefesini dinliyorum. Duyamazsam burnunu çekiyor ya da ayaklarını gıdıklıyorum. “Hayatta mı?” testi bu. Uykudan uyandırıldığı için kızan babaannemden azar işitiyorum her defasında. Canından beziyor 80’lerindeki yaşlı kadın. Üzülüyorum ama yapacak bir şey yok. 10-15 sayfa sonra kitabı bırakıp yine yanına koşuyorum testi yenilemek için. Bunun sebebi, bir ay kadar önce, babaannemi muayeneye gelen Dr. Muzaffer Amca’nın annemle babama “En fazla altı ay yaşar” dediğini duymam, kapı aralığından. Mide kanseri. Molnar’ın “Kafasındaki sorun, yaşamak ve ölmek sorunuydu. Bu büyük sorunu çözümleyecek yolu bulamıyordu” dediği Boka’yla aynı durumdayım. Yolu bulamıyorum.
Dünya çocuk klasikleri içinde “Pal Sokağı Çocukları”nı hiçbir kitaba değişmem. Vaktiyle çocuk kafamı dağıtan, beni heyecanlı bir serüvenin içinde oyalayan, yeni farkına vardığım ‘ölüm’ kavramını sorgulatan, Budapeşte’nin Jòzsefváros semtindeki Pal Sokağı’nın güzel ve yoksul çocukları. Barabás, Gereb, Çengey, Boka, Kolnay, Weisz, Çele, Çonakoş, Nemeçek. Onlar ve Pal sokağı Çocukları’nın oyun alanı olan ‘arsa’yı ele geçirmeye çalışan zengin ve kötü kalpli Kızıl Gömlekliler.
Roman bu iki grup arasındaki ‘arsa’ savaşını anlatır. Molnar, I. Dünya Savaşı’nda Galiçya’da savaş muhabirliği yaptığı için, silahları kum torbaları olan çocukların verdiği mücadeleyi, cephede geçen sahici bir çarpışma gibi tasvir eder. İyiler ve kötüler ayrımını bir çocuğun anlayabileceği yalınlıkta yapar. Daha ilk sayfadan kimin tarafını tutacağımız bellidir. Bir yanda, Boka liderliğinde dürüst, sevgi dolu, onurlu, iyi kalpli Pal Sokağı çocukları diğer yanda Feri Ats’ın başkan olduğu sevgisiz, acımasız, muhbir, yalancı ve kötü kalpli Kızıl Gömlekliler. Her birinden bir şeyler öğrenir çocuk, yeni yeni oluşan değerler sistemine kaydetmek üzere. Dayanışma, arkadaşlık, cesaret, fedakârlık, sadakat… Üstelik bunu didaktik öğrenmeyle değil, heyecan dolu bir mücadelenin seyircisi olarak nefesini tutmuş, olup bitenleri izlerken yapar.
Nemeçek’in yeri ayrıdır
Her karakter, kısa sürede çocuğun hayatındaki arkadaşlardan birine dönüşecek kadar iyi kurgulanmıştır. Kimilerini az severiz, kimilerini çok. Ama Nemeçek’in yeri ayrıdır. Tamamı yüzbaşı rütbelilerden oluşan grubun içindeki tek ‘er’dir Nemeçek. Grubun en küçüğü, ufak tefek, cılız, sarışın Nemeçek. Ve aynı zamanda Pal Sokağı’nın en yüreklisi. Arsa savaşında, koskoca Feri Ats’ın üzerine zıplayıp onu alaşağı edecek gücü kendinde bulacak kadar davasına inanan. Özgüveni yüksek. Aynı dava uğruna, kış vakti defalarca süs havuzlarındaki soğuk sulara girmek zorunda kalan. Bu uğurda hastalanan. İki grup çocuğun oyun alanı için verdikleri mücadelenin gerçek kahramanı. İyilerin kötülere karşı verdiği mücadelenin de.
Sonuçta kazanan taraf Pal Sokağı Çocukları olur. Ama Nemeçek’i kaybederiz. Arsa’ya da inşaat yapmaya karar verir, sahipleri. Mutlu sonla bitmez kitap, derin bir sızı bırakır ardında. Aradan 40 yıl zaman geçmiş, bugün kalbimde babaannem ve Nemeçek yan yana sızlar hâlâ. Ama dediğim gibi bu kitap sayesinde bir ömür taşıyacağı değerler sistemini oluşturur küçük okur. “Pal Sokağı Çocukları”nı okuyan bir çocuktan kötü bir yetişkin çıkmaz.
Geçtiğimiz hafta Can Çocuk’tan Zeyyat Selimoğlu Türkçesiyle yeniden basıldı “Pal Sokağı Çocukları”. Onca yılın ardından bir kez daha okudum. O güzel arkadaşlarımla yeniden buluşmanın heyecanıyla. Onların bana öğrettiklerini temize çekerek. Sadece babaannemi değil, teyzemi, dayımı, arkadaşlarımı, yakınlarımı kaybettim. Başka sevdiklerimi de kaybetmeye yakın bir yaşa geldim. O, 11 yaşındaki kız çocuğu kadar yabancı değilim ölümün belirsizliğine. Burun sıkma, ayak gıdıklama testleri de olmuyor bu yaşta. Kaygılı bir sükûnet hâli. Velhasıl her yaşta acıtıyor insanın canını ölüm gerçekliği. Ama öleceksek de Nemeçek gibi ölelim. Savunduğumuz, inandığımız davaların uğrunda.
Ve ölmeden en az bir çocuğa “Pal Sokağı Çocukları”nı hediye edelim. İyi pazarlar.