Malazgirt Taburu’nun yeni mezun teğmenlerinin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” yemini ve sonrasında yaşananlara dair bir yazı bu.
Öğrendiklerimden önce küçük bir hatırlatmada bulunmak istiyorum:
“Akıl tutkuların kölesidir” Bu İskoç filozof David Hume’a ait bir cümle. Tam açılımı da “Hiçbir zaman aklımız bize öyle yapmamızı söylediği için bir şey yapmayı seçmeyiz. Bunu yaparız çünkü bir duygu bizi harekete geçmeye iter.”
Yazıya böyle girdim zira akıl-duygu ilişkisini Platon’dan beri anlamaya çalışan bir dünyada yaşıyoruz, Kant, duygularımızı hastalıklı bulsa bile kararlarımız üzerindeki etkisinin bizi davranışlarımızda özerk kılan tek neden olduğunu söylemişti.
Bu kadar felsefe yeter, gelelim “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” yemini meselesinde ikiye bölünmüş ve tamamen duygularımızla hareket ettiğimiz alana.
★★★
Duygularla hareket eden yanımız bizi insanlıktan çıkarmamalı.
Sosyal medyada “Teğmen Ebru Eroğlu’nu güzel bulmadığını ama tecavüz edebileceğini” yazan alçaklık seviyesiyle ne fikir ne de duygu tartışması yapılır.
Hali hazırda Türk Silahlı Kuvvetleri personeli olan Ebru Teğmen’e yapılan bu çirkin saldırılara karşı kurumsal olarak harekete geçilmeli.
Başlıktaki soruya döneyim, genç Teğmenler, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” yerine “İslam Ordusu’nun askerleriyiz” deselerdi ne olurdu?
Bu soruyu Millî Savunma Bakanlığı’ndaki kaynaklarımı sordum.
Aldığım cevap, “Ebru Teğmen’in mezuniyet konuşmasının büyük bir kısmı Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ayrılmıştı. Her 13 Mart’ta, Mustafa Kemal Atatürk’ün Harbiye’ye geliş yıldönümünde tören yapan, 1283 apolet numarasını kimseye vermeyen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Mustafa Kemal Atatürk’ün askerleri sözünden rahatsız olacağını düşünmek kadar büyük bir hata ve haksızlık olabilir mi?”
Bu cevabın üzerine sizin için sorun tam olarak ne olur tanımlar mısınız diye sordum:
Cevap “Emre itaatsizlik” oldu ve ardından şu açıklama geldi: Kamuoyu, öğrencilerin bir anda doğal olarak toplandığı ve eski yemini okuduğunu zannediyor ama durum öyle değil. Daha önce tam 7 kere okuldaki komutanlarına gelen ve mezuniyet töreninde eski yemini okumak istediklerini söyleyen ama aldıkları bunun mümkün olmadığı cevabına rağmen emre itaatsizlik eden teğmenler hakkında işlem yürütüldü. O eski yemini okuyan 100’den fazla teğmen var hatta aralarında yabancı ülkelerden gelen öğrenciler de var. Onlar hakkında böyle bir işlem yürütülmedi. İşlem yürütülen teğmenler, okul komutanlarının emrine rağmen, mezunların ailelerinin sahadan çıkması için anons yapıp, medyayı da davet ederek, eski yemin metnini tekrar eden teğmenlere yönelik, diğer teğmenlerle ilgili bir işlem yok.”
★★★
Peki bu teğmenler “İslam Ordusu’nun askerleriyiz” diye bir slogan atsalar, bugün aynı sonuçla karşılaşırlar mıydı?
Kaynağım bu soruma önce sitem etti, Özay Bey, bizi hiç mi tanımadınız dedi ve devam etti:
“Askerler bir konuda sözün içeriğine bakmazlar, emre itaat edilip edilmediğine bakarlar. Bugün hoşumuza gidiyor diye emre itaatsizliğe göz yummak, ileride hoşumuza gitmeyen bir emre itaatsizlik durumunda da işlem yapamamak demektir. Asker olmayı seçtiğiniz andan itibaren emre itaat hayati hale gelir. Bu karargâh görevleri için de saha görevleri için de kaçınılmaz bir durumdur. Askerlerin siviller gibi okuldan mezun oldukları zaman ast-üst ilişkileri sona ermez, üzerimizde üniforma olduğu sürece emre itaat mesleğimiz için yaşamsal öneme sahiptir ve alfabemizin A harfidir.”
★★★
Tüm bu açıklamalar fark etmeyecek, hepimiz bizi besleyen duyguya göre bir tavır belirleyeceğiz.
Askerler işin siyaset yanına pek bakmıyorlar, isteseler şimdi ihraç harici cezalarla yetinip ardından zaman içerisinde bu teğmenlerin yükselişlerini durdurma dahil çeşitli yöntemlerle Silahlı Kuvvetler ‘den ayrılmasını sağlayabilirler.
Bunu yapmak yerine en ağır ceza talebinde bulunarak şu an silah altındaki tüm personele bir mesaj vermeyi tercih ediyorlar.
Bu yemin töreninin ardından askeri okul mezunu olan Aziz Nesin’in “Her genç teğmen dünya haritasının önüne geçer ve dünyayı bir haftada işgal eder” hikayesinden yola çıkmış, bu genç teğmenleri darbe yanlısı ilan etmenin hata olacağını yazmıştım.
Bu konuda fikrim değişmiş değil, bu genç teğmenlerin darbeye hazırlanan subaylar olmadıklarına eminim, Türkiye’deki cunta hareketlerinde, Milli Birlik Komitesi dahil gördüğümüz en düşük rütbe yüzbaşı rütbesidir.
Tartışmayı doğru zeminde götürmek hepimize düşen görev, söylenen cümle, yapılan eylem ne olursa olsun, emre itaatsizlik konusunda aynı tepkinin, sadece Silahlı Kuvvetler değil, polis-jandarma tüm kolluk kuvvetleri için geçerli olacağını bize göstermek de devletin görevi.
Çok tartışma yaratan ve sonra emekliye sevk edilen “Sarıklı Amiral” ve Harp Okulu’ndaki kavgadan sonra yaşadığımız bu üçüncü vakada aklımızı, duygularımızın önüne geçirmeyi başarabilir miyiz, çok umudum yok aslında...