Simsiyah bir sahne… Perdesinden zeminine koyu bir hiçlik, menzili yokluk olan modern zaman dervişi iki sanatçıya ev sahipliği yapıyor: Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu. Huzurlu bir sessizlik sahneden salona… Kısa bir akord faslı. “Eskiyiz” diyen Erkan Oğur konserin temasını şöyle özetliyor: “Eskiden gelenleri bugüne taşımak, ileriye aktarmak, hatırlatmak”. Şimdi hazırlar. Oğur kopuzuyla Demircioğlu bağlamasıyla Anadolu türkülerini ses hafızamıza doğru yola çıkarıyor.
Modern zaman dervişleri
Anonim bir Sivas türküsüyle başlıyor konser: “Yüce dağ başında yanar bir ışık / Düşmüşüm derdine olmuşum âşık / Ağ buğday benizli zülfü dolaşık / Dividim kalemim yazarım”. Oğur’un tiz Demircioğlu’nun bas seslerindeki uyum, 25 yıllık dostluklarından taşan derinlikle bu çok iyi bildiğimiz türküye bilmediğimiz bir güzellik katıyor. Pir Sultan Abdal’dan bir Ruhi Su türküsü geliyor. Yaşar Kemal’in “İnce Memed”de Sefil Ali’ye söylettiği türkü bu. “Türkü bin yıl öteden geliyor. Uzaktaki dağlardan, Çukurova’dan, denizden geliyor. Denizin tuzu, çamın sakızı, yarpuzun kokusu bulaşmış öyle bir türkü: Gel benim derdime bir derman eyle / Âlemler derdine derman olansın” dediği. Ardından sırayı Âşık Veysel alıyor: “Topraktandır cümle beden / Nefsini öldür ölmeden / Böyle emretmiş yaradan / Sen kalemsin ben uç muyum”. Modern zaman dervişleri bu türküde Tasavvuf şiirinde sıklıkla işlenen ‘ölmeden önce ölmek’ düşüncesine ihtirastan, kibirden, gururdan azade duruşlarıyla ses veriyor. Erkan Oğur “Geçen sene Veysel yılıydı. Biz bu konuda UNESCO’ya katılmıyoruz. Geçen sene, önceki sene de Veysel yılıydı, 100 yıl sonra da Veysel yılı olacak” diyor. Art arda geliyor türküler, kopuz ve bağlama bizi kültürümüzün yeni kalmış ‘eski’lerine götürürken, o eskilerin tıpkı Veysel gibi yüz yıl sonra da varolacağını tane tane anlatıyorlar. Konser, daha bitmeden amacına ulaşıyor. Bu kez Karacoğlan’dan bir Ruhi Su türküsüne başlıyorlar: “Bugün yardan haber geldi / Bi’ bir yandan, bir bir yandan / Eğildim, bir buse aldım / Bi’ bir yandan, bir bir yandan”. Karacaoğlan’ın dediği gibi güzel olanı severler. Yanaktan gül derilen bir sevgili gibi, sahnede ‘eski’den ‘yeni’ deren bu iki muhteşem sesi de seviyorlar… Trump Sahne’deki salonu çınlatan alkış seslerinden anladığım bu, seyircinin yüzündeki ifadeden.
Bu kez İsmail Hakkı Demircioğlu söylüyor, Erkan Oğur kopuzuyla Demircioğlu’nun sesine ve sazına eşlik ediyor, Nesimi’nin dizelerinde: “Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına / Rızkımı veren hüdadır kula minnet eylemem”. Nesimi ve tavsavvuftaki tam teslimiyet kavramı… Dünyaya tamah etmemek, kula minnet eylememek. Demircioğlu’nun tok kadife sesiyle tasavvufi düşüncedeki ‘nefs’ten, bugünün ifadesiyle konfor alanındaki maddiyattan özgürleşmek. Allah’a teslim olmak.
Türkünün eşlikçisi
Ve sırada güftesi 3. Murat’a ait olan bir türkü : “Uyan ey gözlerim gafletten uyan / uyan uykusu çok gözlerim uyan”. Denilen o ki 3. Murad bir sabah ezan saatinde uyanamayıp namazı kaçırıyor. Rüyasında Hz. Muhammed’i görüyor. “Kalk evlâdım, namazın gidiyor” diyor ona peygamber. Padişah pişmanlık içinde sıçrayarak uyanıyor ve bu şiiri kaleme alıyor. Türkünün hemen ardından Erkan Oğur seyirciye bakıp soruyor: “Çok sessizsiniz. Trump seçildi diye mi?” Salonda kahkaha sesleri. Bulunduğumuz mekânın adının Trump olması, gaflet uykuları… Güldürürken düşündürmenin şahikası bu sözler.
Hiçliğin ortasına bir Kurtuluş Savaşı türküsünün notaları dökülüyor az sonra: “Piryoz çakayi piryoz / Selam olsun Rize’ye / Elli beş sefer ettik / Kuvay-i Milliye’ye / Of Sürmene Arakli / Yanaştık Trabezana / Kurtuluş Savaşı’nda / Çalıştık kana kana”. Kurtuluş Savaşı’nda Sovyetler’in Atatürk’e yolladığı silahları Batum’dan Samsun’a taşıyan Dursun Kaptan’ın hikâyesi. Derken yine Kurtuluş Savaşı’na selam veren bir Ruhi Su türküsü: “Ankara’nın taşına bak / Gözlerimin yaşına bak / Uyan uyan Gazi Kemal / Şu feleğin işine bak işine bak”. Her iki sanatçı da acelesiz, sakin sesleriyle, türkülere kendi ruhlarını üflerken, çıt çıkmıyor salondan. Ama bu türkü başka: Usul usul eşlik ediyor seyirci. Gözlerinde yaşlarla… Ve sırada “O yar gelir” : “Mezarımı derinde kazın dar olsun / Altı lale üstü de sümbül bağ olsun”. Bu kez türkünün eşlikçisi onu çok seven Yaşar Kemal’in sesi. Duyabilene...
Özetle çok özel bir konserdi izlediğim. Edip Cansever’in “Bir Süregen İlkbahar” şiirinde “bir türkü sanki alır götürür kimsesizliği” dizesinin hakkını veren bir konser. Ne kadar çok, ne kadar kalabalık olsak da yanımızda taşıdığımız kimsesizliği alıp götüren…
Konser serisi devam ediyor. İzlemenizi çok isterim.
İyi pazarlar.