"Sahip olmak” dürtü-süyle çıkılan yollar günün birinde ille de çıkmaz bir sokakta bulur kendini. Parımız olur, arabamız olur, 80 metre kare evimiz 160 metrekare olur, parlak bir kariyerimiz, çevremizde insanlarımız, eğlencenin bini bir para, her türlü konforumuz… Her birine sahip oluruz. E hani bir süre de idare eder bunlar bizi. Ama içinde ‘olmak’ fiili olmayan kırık cümleler cam gibi batar eninde sonunda. Çıkmaz sokağın bitimindeki duvarla göz göze gelince. Modern insanın yalnızlığı diyoruz buna süslü bir tarifle. Yabancılaşma duygusu. Parayla saadet olmaz klişesi. Ama konu derin.
O kadar çok ki bu profilden. En çarpıcılarından birine 2010 yapımı Sofia Coppola’nın yönettiği Venedik’te Altın Aslan’ı alan “Başka Bir Yerde”de rastladım bu hafta. MUBİ sağolsun, vaktiyle kaçırdığım filmleri, sinemayı çok özlediğim bu pandemi günlerinde altın tabakta servis ediyor.
Filmde Hollywood yıldızı Johnnie Marco (Stephen Dorff) ile tanışıyoruz. Dünyaca ünlü bir oyuncu. Çok yakışıklı. Başarılı. Ülke ülke gezip film lansmanlarına katılıyor. Hayranları ona tapıyor. Odasından direk dansı yapan güzel kadınlar eksik olmuyor. Günü birlik içi boş anlık karar verilmiş ilişkiler. Pahalı spor arabalar. Hız tutkusu. Lüks. İçki denizinde boğulmalar, kendini kaybettiği unutmaya çalıştığı belki - partiler… Hepsine sahip Johnnie. Ama bir küçük gülümseme yer bulup da yüzüne yerleşemiyor. Kopkoyu bir yalnızlık ve mutsuzluk saçıyor etrafa. Erich Fromm’un “Sahip Olmak ya da Olmak” kitabını okusa hayatı değişecek ama öyle entelektüel bir zemini yok. Ona bu kitabı tavsiye edecek bir yakını da. Ama işte hayat bu ya, ona ayrıldığı eşiyle yaşayan 11 yaşındaki kızı Cleo’yla (Elle Fanning) birlikte vakit geçireceği bir zaman dilimi hediye ediyor. Bazı kitaplara ulaşamazsınız ama bazı insanlar o kitapların işlevini görür. Küçük Cleo babasının Erich Fromm’u oluyor.
Birlikte paten kaymaya gidiyorlar. Johnnie hayran kalıyor kızına. Ne zaman öğrendin sen bunu diye soruyor. Üç yıldır ders alıyorum diyor Cleo. Böyle de kızından bihaber bir baba var karşımızda. Cleo’nun küçücük boyuyla hazırladığı yemeklerde, şaşaalı hayatının hiçbir lezzetine benzemeyen bir tat buluyor Johnnie. Onunla yaptığı sohbetlerde masumiyetin ışık saçan büyüsüne kapılıyor. Birlikte basın toplantılarına gidiyorlar. Bütün o çok sıkıldığı seremonilerde kızıyla rahatlıyor. Çok eğleniyorlar. Johnnie’nin gülümsemek bir yana güldüğüne şahit oluyoruz. Olmak fiili sızıyor hayatına. İnsan olmayı, var olmayı deneyimliyor. Değerler sistemini temize çekiyor. Aynı ‘olmak’ mutsuzluğunu yerle bir ediyor. Sonra hatrı sayılır şekilde silkeliyor onu. O kadar ki, o güne kadar yaşadığı hayatı düşünüp “Ben bir hiçim” itirafında bulunuyor göz yaşları içinde. Ve evet bütün bu dönüşümü 11 yaşında bir kız çocuğu sağlıyor.
Gerçekten çok dokunaklı, az sözle çok şey söyleyen sağlam bir film “Başka Bir Yerde”. Yönetmeni Sofia Coppola’nın çocukluğundan izler taşıyan. “Godfather” serisinin yaratıcısı Francis Ford Coppola’nın, henüz bebekken yer aldığı bu filmle sinemaya atılan kızı Sofia Coppola…
“Başka Bir Yerde”, incelikli bir ‘olmak’ filmi. Bu fiile eşlik eden öznenin 11 yaşında bir kız çocuğu olması onu güçlendiren öğelerden biri. Baba-kız ilişkisi netamelidir. Kızlarını yeterince seven, ona güven veren baba, kızının tahtını da yapar bahtını da. Hem de en şahanesinden. Öte yandan psikolojide çocuğun anne ve babayla güvenli bağ kurmasının onun gelişiminde, hayata bakışında büyük rol oynadığı söylenir. Babasının ardında dağ gibi durduğu kızlar, hayatın her zorluğuna kafa tutar, “kendine yaslanan dik durur” şiarını benimser ki o kendilik bilgisinde babasının verdiği güven, ondan öğrendikleri esastır. Bu bakış açısının filmi de kitabı da çoktur. “Başka Bir Yerde”, ters köşeden bakıyor konuya. Babalar kızlarına iyi gelir doğru. Ama kızları da babalarına iyi gelir. Bol para, kadın, lüks vs.’nin sağlayamacağı ‘oluş’u en iyi onlar sırtlanır. Koşulsuz sevgileriyle. Bozulmamış masumiyetleriyle. Hayatın alfabesini sökerkenki duruluklarıyla.
“Başka Bir Yerde”yi izlemenizi çok isterim.