Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hukukçu kurmayları, milletvekilliği Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından düşürülen Hatip Dicle’nin durumunu detaylı biçimde incelediler. Vardıkları ve Başbakan Erdoğan’a aktardıkları sonuç, Hatip Dicle için hukuken yapılacak bir şey olmadığı yolunda.
Anayasa’da değişiklik yapılarak Dicle’ye milletvekilliği yolunun açılmasının mümkün olmadığı görüşündeler. Böyle bir düzenlemenin bir yandan milletvekilliği adaylığı koşullarını taşımayan birinin milletvekili yapılması gibi bir sonuç doğuracağı bir yandan da aynı koşullarda olup da aday olmayanlar açısından eşitlik ilkesine aykırı bir durum oluşacağı kanaatine varılmış durumda.
“Kasıt ve ihmal”
Hükümet çevreleri ayrıca Hatip Dicle’nin adaylık başvurusunun, aday olamayacağı kendisince de bilindiği halde, kasten yapılmış bir başvuru olduğuna inanıyor ve iyi niyetli bulmuyorlar.
Hatip Dicle’nin, avukatlarının ve BDP’nin mahkûmiyet nedeniyle adaylık koşullarını taşımadığını bilmemelerinin mümkün olmadığına, ancak bunun YSK’dan saklandığına vurgu yapıyorlar.
Hatip Dicle ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 2002’deki durumunun aynı olmadığı, iki dosyanın karşılaştırılmasının da mümkün olmadığı
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) siyasete öyle bir düğüm attı ki, çözdükçe dolaşan cinsten... YSK, kendi sorumluluğunda olan hatanın ve belki de ihmalin cezasını siyasete kesmiş oldu. Şimdi, sorunu siyasetin çözmesi bekleniyor.
Dicle’nin adaylığı
BDP’nin desteklediği Hatip Dicle’nin adaylığını düşürmeyen YSK, milletvekilliğini düşürdü. Oysa yapması gereken Dicle hakkındaki mahkûmiyet kararı kesinleştikten sonra adaylığı düşürmekti.
YSK bunu yapmadı. Neden yapmadığının bir izahı yok. Dicle hakkındaki mahkûmiyet kararı 22 Mart’ta kesinleşti. Bu basında haber olarak da yer aldı. Karar yaklaşık 2.5 ayda YSK’ya bir türlü gelemedi. YSK da “bu karar nerede kaldı” diye sormadı.
Seçimlerden 3 gün önce 9 Haziran’da karar YSK’ya ulaştı. Ancak, YSK Hatip Dicle’nin adaylığını düşürmedi. Savunmasını almaya karar verdi. O savunmayı alıncaya kadar seçim yapıldı ve Dicle milletvekili seçildi. Adaylığında sakınca görmeyen YSK, milletvekilliğini düşürdü. Gerekçe milletvekili seçilebilme niteliğinin kaybedilmiş olması. Oysa Dicle mevcut mevzuata göre bu niteliğini 22 Mart’ta kaybetmişti.
Düğüm bununla da kalmadı. Dicle’nin yerine AKP’nin adayı milletvekili oldu ve mazbatasını aldı. Böylece
12 Haziran seçimi geride kaldı, ancak tartışmalar bitmedi.
YSK, Diyarbakır’dan bağımsız milletvekili seçilen Hatip Dicle’nin vekilliğini, seçim öncesinde aldığı kesinleşen 1 yıl 8 aylık hapis cezası nedeniyle iptal etti. İptal kararıyla birlikte, seçim hukuku, kararın hukukiliği, bu kararın seçimden önce neden verilmediği gibi birçok soru tartışılmaya başlandı.
Gerçekten de YSK, Dicle’nin aday olup olamayacağını seçim öncesinde karara bağlamış olsa, seçime bağımsız adaylarla giren ve Diyarbakır’da birden fazla yedek aday da gösterdiği bilinen BDP, seçmen tabanına bir başka adayı işaret edebilir, Dicle’ye verilen 70 bini aşkın oy da boşa gitmemiş olurdu. Ancak bu yapılmadı. YSK’nın oybirliğiyle aldığı karara yapılacak itirazın da sonucu değiştirmesi beklenmiyor. Bu nedenle, Dicle, vekilliği kaybedecek ve yerine büyük bir olasılıkla Ak Parti’nin adayı Oya Eronat TBMM’ye girecek.
Seçime damga vurdu
Dicle’nin seçilmiş olmasına rağmen TBMM’ye girememesi ise siyaset tarihindeki yerini alacak. Hem seçilmesine rağmen TBMM’ye girememesi hem de bunun özellikle Güneydoğu Anadolu’da yarattığı atmosferle.
Verdiği kararlarla seçim öncesinde de büyük tartışma yaratan YSK, son
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meclis açılmadan önce milletvekillerine, “temiz bir başlangıç” çağrısında bulundu.
Cumhurbaşkanı Gül, ne kastettiğini de şöyle açıkladı:
Önce herkes yemin edecek, milletvekili olacak. Sonra farklı görüşler, bölgelerden gelecek sorunlar tartışılabilecek.
Gül, bu sözleriyle BDP’nin desteklediği bağımsız milletvekillerine, 1991’de Leyla Zana’nın yaptığı gibi bir yemin krizi çıkarmamaları gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı, ayrıca şu uyarıyı eklemeyi de ihmal etmedi:
“Kim köprüleri atıcı davranırsa hem halk nezdinde itibar kaybeder hem de çok yanlış yapar. Çünkü konuşma ortamını zehirlemiş olur. Buna hiç müsaade etmemek gerekir. Eminim ki kimse yapmayacaktır.”
Cumhurbaşkanı, bu uyarıyla birlikte seçimlerin Türkiye’de demokrasinin kökleştiğini gösterdiğini de söyledi. En farklı, en aykırı fikirleri olanların bile arkasında belli bir halk desteği varsa Meclis’e gelebileceklerinin görüldüğünü de vurguladı. Meclis’e gelen insanların da buna uygun hareket etmeleri gerektiğini belirtti.
CHP’nin seçim kampanyası sırasında yayımladığı, emekli öğretmenin simit satarken öğrencisiyle karşılaşmasını konu alan kısa film, belleklerden kolay silinmeyecek görüntüler içeriyordu.
Görevdeki birçok öğretmenin de geçinebilmek için ikinci, üçüncü işler yaptığı da bir sır değil. Taksi şoförlüğü, pazarcılık, seyyar satıcılık...
Bu, Türkiye’nin zaman yitirmeden ortadan kaldırması gereken bir ayıptır. Öğretmenlik gibi kutsal bir mesleğin görevde veya emekli olmuş mensuplarının, geçim sıkıntısı içinde olmaması gerekir. Gelecek nesilleri yetiştiren, insan fidelerini büyüten öğretmenlerimize insanca yaşam olanakları sağlamak devletin borcudur.
Piyango usulü öğretmenlik
Çocuklar üzerinde anne-babalar kadar bazen onlardan da fazla emeği olan öğretmenlerin mesleğe atanma konusunda çektikleri çile, meslek yaşamları ve emekliliklerinde çektikleri çileden az değil.
Her yıl televizyonlarda “öğretmenlik piyangosu” izliyoruz. Dev ekranlarda ismini görmeye çalışan, öğretmenlik piyangosu vurduysa annesiyle, babasıyla heyecan içinde zıplayan, sevinçten çığlık atan; ismi yoksa, üzüntüden hıçkıra hıçkıra ağlayan öğretmen adayları görüyoruz.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın liderlere yaptığı helalleşme çağrısı karşılık bulmadı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu çağrıya olumsuz yanıt verdi. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yanıtı da “hesaplaşma olmadan helalleşme olmaz” biçimindeydi.
Başbakan Erdoğan bir iki dava hariç siyasilere ve gazetecilere açtığı davaları geri çekerken CHP ve MHP’den bu yönde bir adım gelmedi. Kılıçdaroğlu çağrının samimi olmadığını, Bahçeli ise MHP’ye tuzak kuranların bulunmasını ve yargıya teslim edilmesini istedi.
Başbakan Erdoğan’ın, helalleşme çağrısının yanı sıra yeni anayasa bağlamında muhalefet liderlerinin kapısını çalacağını ve uzlaşma arayacağını söylemesi diğer önemli mesajıydı.
“Meclis Başkanlığı test olacak”
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla dün Başbakan Erdoğan’ın iki mesajını da konuştum. Kılıçdaroğlu helalleşme konusu ile yeni anayasa konusunun birbirinden farklı olduğunu vurguladı. CHP lideri, yeni anayasa çalışmalarında uzlaşma olasılığına ilişkin sorumu şöyle yanıtladı:
“Sayın Başbakan, bizim kapımızı çalacağını söyledi. Uzlaşmacı bir yaklaşım içinde olacağını duyurdu. Bu konuda ilk sınav Meclis Başkanlığı seçimi olacaktır. Sayın Başbakan’ın nasıl davranacağını test
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim kampanyasının başında “en önemli projem” dediği yeni anayasa, yeni TBMM Başkanı’nın yükünü artıracak.
Yeni anayasa konusunda muhalefet partileri TBMM Başkanı’nın öncülük etmesi gerektiği konusunda hemfikir. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da MHP lideri Devlet Bahçeli de anayasa çalışmalarının TBMM Başkanı’nın öncülüğünde kurulacak partilerarası bir komisyon eliyle yürütülmesinin uygun olacağını ifade ettiler.
Yeni anayasa gibi çok önemli bir çalışmanın partiler arası diyalogla yürütülmesi ve mümkün olan en geniş siyasal ve toplumsal uzlaşmaya dayanması temel koşul olarak kabul ediliyor.
Bu durumda yeni TBMM Başkanı’nın kim olacağı da büyük önem taşıyor. Yeni başkanın muhalefetin de sıcak bakacağı bir isim olması anayasa çalışmasında ortak mesafe alınması açısından da önemli bir faktör olacak.
Çiçek’in şansı
TBMM Başkanlığı için Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in ismi ön plana çıktı. Çiçek, siyaset yapma anlayışı gereği bu konuda yorum yapmadı. Siyasette hiçbir göreve kendisinin talip olmadığını anımsatmakla yetindi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhalefet partilerinin liderleri, diğer siyasetçiler ve gazeteciler aleyhine açtığı davaların hepsini geri çekti. Başbakan Erdoğan’ın bu kararı, seçim akşamı yaptığı balkon konuşmasındaki “helalleşme” çağrısının ilk adımı mahiyetinde.
Başbakan Erdoğan’ın bu kararını açıklayan parti sözcüsü Hüseyin Çelik’e, bu kararın nasıl alındığını sordum:
“Helalleşme adımını atalım”
“Bu, Sayın Başbakan’ın bireysel bir kararıdır. Balkon konuşmasında dile getirdiği helalleşme çağrısının gereği olarak ilk adımı atmak istedi. Sayın Erdoğan bu kararını çok dar kapsamlı bir toplantıda istişare etti. Merkez Yürütme Kurulu toplantısından sonra da beni çağırdı ve ‘Balkon konuşmasında helalleşelim dedik. Helalleşme adımını atalım. Açtığımız bütün davaları çekelim’ dedi. Hukukçular, dosyaları inceleyip gereğini yaptılar. Ben de parti sözcüsü olarak bunu kamuoyuyla paylaştım.”
Çelik de çekti