Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Seçim kampanyasının ilk günlerinde partilerin projeleri ön plandaydı. Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu adeta projelerini yarıştırıyorlardı. Bir taraftan siyaset yapma biçimi diğer taraftan seçmen karar süreci açısından olumlu bir süreçti.
Ancak seçim kampanyası ilerledikçe projeler ikinci planda kalmaya başladı. Öne çıkan liderler arasında atışma oldu. Karşılıklı eleştiriler suçlamalara, suçlamalar ise hakaret davasına konu olabilecek sert bir söyleme dönüştü.
Son günlerde liderler mitinglere birbirlerine yüklenerek başlıyorlar. Taşı gediğine koyma yarışıyla meydanlarda konuşuyorlar. Başbakan Erdoğan, sözlerine Kılıçdaroğlu ile başlıyor ve onunla bitiriyor. Kılıçdaroğlu da aynı şekilde Erdoğan’a yükleniyor.
Bu söyleme son dönemde MHP lideri Devlet Bahçeli de katıldı. Bahçeli ise her ikisine birden yükleniyor.
Demokratik yarışta liderlerin birbirlerini eleştirmeleri normaldir. Ancak bunun dozu iyi ayarlanmalı, demokratik tahammül esas olmalı, hakarete dönüşmemelidir.

Bütün kötülüklerin nedeni
Yanlış olan liderlerin birbirlerini “bütün kötülüklerin nedeni” gibi göstermeleridir. Bu söylem meydanlarda tansiyonu yükseltiyor. Kırıcı oluyor. Alınganlıklara neden oluyor.
Liderlerin bu uslubu onlar meydandan ayrıldıktan sonra vatandaşları da etkiliyor. Tartışmalar sokaklara, kahvelere taşınıyor. Aynı sertlik içinde devam ediyor. Bu kampanya biçimi zaten kutupluşmanın had safhaya vardığı Türkiye’de gerginlikten başka bir işe yaramıyor.

Seçimden sonra
Seçim geçtikten sonra liderler parlamento çatısı altında buluşacaklar. Yeniden yüz yüze bakacaklar. El sıkacaklar. Aynı çatı altında birlikte çalışacaklar.
Bu itibarla kampanya sırasındaki söylem seçimden sonra geride bırakılmalı. Yeni yasama dönemi nezaket kuralları içinde, diyalogla başlamalı.
Eğer bu gerginlik ve söylem seçim sonrasında da devam ederse, bu kez kavga-gürültü parlamentoya taşınmış olur ki, Türkiye hak etmediği bir görüntüye bürünür.

Türkiye’nin sorunları
Türkiye’nin sorunları hem siyasal hem toplumsal uzlaşma gerektiriyor. Bu bakımdan partiler arası diyalog büyük önem taşıyor.
Seçim kampanyası gösterdi ki, seçimden sonra Türkiye’nin gündeminde yeni bir anayasa olacak. Adı üzerinde; anayasa...
Anayasaların mümkün olan en geniş siyasal ve toplumsal uzlaşma zemininde yapılması gerekir ki, bütün toplumu kavrayabilsin. Bunu sağlamanın ilk koşulu siyasi partilerin siyasal uzlaşma ortamı yaratabilmeleridir.
Türkiye, daha önce bunun örneklerini verdi. 1982 Anayasası’ndaki birçok demokratik değişiklik parlamentoda sağlanan uzlaşma sayesinde gerçekleştirildi. Yeni bir anayasa yapmak ise çok daha geniş bir uzlaşma gerektiriyor. Ayrıca sadece parlamentoda değil toplumda da bu uzlaşmanın gerçekleşmesini zorunlu kılıyor.

Terör ve Kürt sorunu
Yine biliniyor ki, hem yeni anayasa bağlamında hem ondan bağımsız olarak Türkiye’nin gündeminde yine Kürt sorunu ve terör de olacak. Terörle mücadele, terörün kaynaklarını ortadan kaldırma girişimleri de yine ancak geniş bir siyasal ve toplumsal uzlaşmayla mümkün olur.
Türkiye’nin ulusal nitelikle temel sorunlarına çözüm üretmek için gerekli olan siyasal ve toplumsal uzlaşma zeminini oluşturmak liderlerin görevidir. Siyasi parti liderleri seçim kampanyasındaki söylemlerini geride bırakıp, seçim sonrasında bu sorumluluğu yerine getirebilecek bir söyleme geçmelidirler.