Balyoz davasında ceza alan ve Maltepe Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunan albaylar ve daha alt rütbeli subaylardan ikinci bir mektup aldım.
Birinci isim olarak Deniz Kurmay Albay M. Cem Okyay’ın imzasının bulunduğu mektubu, aynı ve daha alt rütbedeki tutuklu subaylar da imzalamışlar.
Albay Okyay ve arkadaşları, daha önceki mektuplarında olduğu gibi bu mektuplarında da darbe hazırlığı içinde görev almadıklarını vurgulayarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın, bildiklerini yargıda açıklamalarını talep ediyorlar.
Albay Okyay ve arkadaşlarının mektubu özetle şöyle:
“Susmaları yasal ve etik değil”
“Özü itibarıyla geldiğimiz noktada Sayın Başbakan’ın, Hilmi Özkök’ün ve Aytaç Yalman’ın basına yansıyan söylemlerinde ortak bir husus var. Bazı şeyler biliyorlar, onları şu an açıklamıyorlar ve ileride açıklamayı uygun buluyorlar.
Kuvvet ve ordu komutanlığına kadar yükselmiş üç komutana, “darbeye eksik teşebbüsten” 20 yıl hapis cezası verildiği ve gözlerin Yargıtay’a çevrildiği Balyoz davasında, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın sarf ettikleri her söz büyük önem taşıyor.
Davayı gören mahkeme, Özkök ve Yalman’ın tanıklıklarına ihtiyaç duymadan kararını verdi. Sanıkların, ısrarla iki komutanın da tanıklık etmelerini istemelerine rağmen böyle bir davette bulunmadı. Ancak sanıkların ısrarı, Özkök ve Yalman’ın söyleyeceklerinin önemli olduğunu gösteriyor.
Nitekim, Özkök Paşa’nın da Yalman Paşa’nın da her konuşmaları önemli tartışmalara neden oluyor. Yeni soru işaretlerine yol açıyor.
Örneğin Hilmi Özkök Paşa’nın, “emir alanla veren bir değil, kademeli dağılım olabilirdi” biçimindeki sözleri, “Özkök Paşa, darbe girişimini doğruladı, mahkeme kararını destekledi” biçiminde yorumlandı. Aytaç Yalman Paşa’nın da dün Akşam’ın manşetinde yer alan, “İddianamede darbeyi Aytaç Yalman önledi yazıyor. Hilmi Paşa’nın kaç tankı, tüfeği vardı ki” sözleri de keza, “Aytaç Paşa da darbe girişimini doğrulamış oldu” diye yorumlandı. Bu ifadelere, öncelikle tutuklu
Balyoz davasına konu olan 1. Ordu seminerinin yapıldığı dönemde Genelkurmay Başkanı olan Hilmi Özkök’ün yaptığı değerlendirmelerle ilgili bir tartışma yürüyor.
Özkök Paşa’nın, alt rütbedekilerle üst rütbedekilerin aynı ceza aralığına sokulmasını beklemediğine, kademelendirilmiş bir dağılım beklediğine, alt rütbedekilerin kayıplarının daha fazla olduğuna, askerlik mesleğinde itaatin esas alındığına ilişkin görüşlerine karşı, albay ve daha alt rütbedeki tutuklu subayların verdikleri yanıtı dün paylaşmıştım.
Kurmay Albay Cem Okyay ve 21 arkadaşı, gönderdikleri yanıtta, Özkök Paşa’nın bu açıklamalarını kendilerini “suçlu” olarak gördüğünün ifadesi olarak algıladıklarını ve kabul etmediklerini vurguluyorlardı.
Keza Özkök Paşa’nın diğer bazı açıklamalarına atıf yapılarak yargılamanın adil olduğu anlamına gelen ifadeler kullandığı belirtiliyor ve eleştiriliyordu.
Bektaşi örneği
Özkök Paşa, dünkü görüşmemizde, gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlardan bu tür anlamlar çıkarılmasına çok üzüldüğünü belirtti.
Balyoz davasında karar açıklandıktan sonra dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’la görüşüp duygu ve düşüncelerini yansıtmıştım.
Özkök Paşa, mahkemenin verdiği cezaları değerlendirirken, rütbelere göre kademeli bir dağılım beklendiğini belirtmiş, alt rütbedeki subayların kayıplarının daha ağır olduğunu ifade etmişti. Askerlik mesleğinin itaate dayandığını, emir verenle alanın aynı sorumluluk içinde değerlendirilmemesi gerektiği biçiminde özetlenebilecek bir yorum yapmıştı.
Balyoz davasından tutuklu yargılanan ve ceza alan albay ve daha alt rütbedeki 21 subayın imzalarını taşıyan bir mektup aldım. Birinci isim olarak Deniz Kurmay Albay M. Cem Okyay’ın yer aldığı 21 subay tarafından imzalanmış olan metinde, Özkök’ün açıklamalarına eleştiriler yöneltiliyor.
Albay Okyay ve 20 arkadaşı, Özkök’ün sorumluluk açısından “emir alanla veren bir değil” diye özetlenebilecek yorumuna, “Kendisinin Genelkurmay Başkanı olduğu karargahta yüzbaşı ve binbaşı rütbesinde görev yapan kişiler olarak, kendisinden gizli olarak darbe hazırlığına katkı sağladığımız konusunda nasıl bu kadar emindir? Neden o zaman hakkımızda işlem yapmamıştır?” sorularıyla
Balyoz davasında verilen cezaları dönemin komutanları nasıl karşıladılar? Dava devam ederken de ismi en sık gündeme gelenlerin başında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök geliyordu.
Hilmi Özkök Paşa’yla dün konuştum.
Özkök Paşa, konuşmaya istekli değildi, çok üzüldüğünü vurguladı, sorularım karşısında duygu ve düşüncelerini şöyle paylaştı.
“Daha kademeli olabilirdi”
Balyoz sanıklarına verilen cezaları ağır bulanlar çok oldu. Karar için de, “balyoz gibi” tanımlamaları yapıldı. Siz nasıl buldunuz?
Keşke böyle bir durum yaşanmamış olsaydı. Ama yaşandı. Çok büyük üzüntü içindeyim. Hepsi birlikte yıllarca görev yaptığım silah arkadaşlarım. Tabii ben hukukçu değilim. Verilen cezalar çoktu, azdı gibi bir yorum yapmam anlamlı değil. Yargıtay aşaması da var. Hâkimler kanunun lafzıyla bağlılar. Ben rütbelere göre daha kademeli, daha yaygın bir dağılım olabilir diye düşünüyordum, hepsinin aynı aralığa, 15-20 yıl ceza aralığına sokulduğu anlaşılıyor. Tabii burada çok önemli bir husus, hâkimlerin vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri, kanun böyle diyor. Bu vicdani kanaat çok önemli.
Balyoz davasına ilişkin kararların merakla beklendiği gün Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, gazetelerin Ankara temsilcilerine kahvaltıda, “bireysel başvuru” yolunu anlatıyordu.
Anayasa’da 2010’da yapılan ve referandumda kabul edilen değişiklikle vatandaşlara hak ihlali iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı tanınmıştı. Uygulama için de Anayasa Mahkemesi’ne iki yıl süre tanınmıştı. Bu süre içinde Yüksek Mahkeme, gerekli hazırlıkları tamamlamış ve uygulamaya hazır hale gelmişti.
Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruları kabul etmeye başlamasıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmadan önce tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu daha açılmış oluyordu.
“Tutuklular başvurabilir”
Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, bireysel başvuru kurumuyla Türk yargı sisteminin AİHM standartlarına yakınlaşacağını vurgularken, uzun tutukluluk sürelerini anımsatarak, henüz devam eden davalarda tutuklu sanıkların Anayasa Mahkemesi’ne başvurup başvuramayacaklarını sordum.
Kılıç, “başvurabilirler” yanıtını verdikten sonra şu değerlendirmeyi yaptı:
Terör örgütü PKK’nın terör saldırılarını artırdığı son günlerde iktidarla muhalefet arasında yeniden Oslo tartışmaları başladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, CHP’nin Sosyalist Enternasyonal bildirisine imza atarak, PKK ile aynı çizgiye geldiği eleştirisine, CHP Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç, Oslo görüşmelerine ilişkin bir belge açıklayarak karşılık verdi. Koç, açıkladığı mutabakat metnini hakim devletin (İngiltere) taraflar adına imza altına aldığını ve arşive konulduğunu da vurguladı.
Koç, bu mutabakat metniyle hükümetin anayasa suçu işlediğini vurgulayarak, Oslo görüşmelerini eleştirdi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan ise, bu tür görüşmelerin MİT’in görevi olduğunu, herkesle görüşebileceğini belirttikten sonra, “İhtiyaç olsa yine görüşür, belki hâlâ görüşüyordur, bunu ben bilemem” açıklaması geldi. Arınç, Oslo tartışmalarıyla ilgili olarak, “İslam’da bile karı-kocanın arasını bulmak için yalan söylemek caizdir. Örnek ne kadar tuttu bilemem” diye de konuştu.
Koç ve Arınç’ın bu sözleri, tartışmayı alevlendirirken, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ise, “İhtiyaç duyuluyorsa Oslo görüşmeleri devam edebilir” diye konuşması, CHP’nin tutumu konusunda kafaları
Genelkurmay Askeri Savcılığı, düşürülen F-4 uçağımızla ilgili Kaza Kırım İnceleme Raporu’nu açıkladı.
Askeri Savcılık, F-4 uçağımızın uluslararası hava sahasında uçarken, Suriye tarafından atılan bir füzenin, uçağın sol arka tarafında patlamasının yarattığı etkiyle, irtifa kaybederek düştüğü bilgisini verdi.
Böylece F-4’ü Suriye’nin hiçbir uyarı yapmadan füzeyle düşürdüğü ortaya çıktı.
Aydınlanan noktalar
Kaza Kırım Heyeti’nin yaptığı inceleme sonucunda ulaşılan bulgular daha önce kamuoyunda oluşan soru işaretlerini de yanıtlıyor.
Uçağın Suriye füzesiyle düşürüldüğü tahmin ediliyor ancak uçağın deniz üstünde ve dibindeki parçalarında füze izine rastlanmadığı belirtiliyordu.