Türkiye yaklaşık 30 yıldır terörle mücadele ediyor. Terörle mücadele bir moral işidir.
Canını ortaya koyarak gece-gündüz, yaz-kış, dağ-bayır, kent-köy demeden teröristle mücadele eden asker ve polisin en önemli gücü moralidir.
Bu bilindiği içindir ki terör örgütü önce güvenlik güçlerinin moralini bozmaya yönelir.
Terör örgütünün kanlı eylemlerinin birinci hedefi budur. Mümkün olduğunca medya üzerinden propaganda yapmak; kendi mensuplarına moral vermek, güvenlik güçlerinin moralini bozmak.
Bu nedenle de terörle mücadele sorumluluğu taşıyanların gözetmeleri gereken ilk hedef asker ve polisin morali olmalıdır.
Bu hem siyasilerin, hem asker ve sivil bürokrasinin görevidir.
PKK son dönemde tırmandırdığı kanlı terör eylemlerine “siyasetçi kaçırma”yı da ekledi.
Bir süre önce CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü kaçıran PKK’nın, bu kez AKP’nin Hakkari İl Başkanı Abdülmecit Tarhan’ı kaçırdığı anlaşıldı.
Milletvekili Aygün’ü, Tunceli-Ovacık yolunda otomobilinin önünü kesen teröristler dağa götürmüşlerdi. PKK, ilk kez bir milletvekili kaçırmıştı. Terör örgütünün bu eylemi hem Tunceli de hem de tüm Türkiye kamuoyunda büyük tepki gördü. Bu tepkiyi dikkate alan PKK, Aygün’ü serbest bıraktı.
Devlet dili
Aygün’ün kaçırılması olayıyla ilgili olarak PKK, “gözaltına alındı”, “sorgulanıyor”, “halk hakkında şikayette bulunmuştu”, “hukuki işlemler tamamlanınca bırakılacak” gibi ifadelerin yer aldığı açıklamalar yaptı.
Bu ifadelerle sanki bir “devletin savcılık makamı” işlem yapıyormuş gibi hukuki terimler kullanan PKK, iç ve dış kamuoyuna bir “devlet dili” yerleştirmeye çalışıyor.
Afyon Valisi İrfan Balkanlıoğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in ziyareti sonrasında, gazetecilere, “Genelkurmay Başkanı biraz serzenişte bulundu, manşetlere kızmış biraz” dedi. Org. Özel’in, Vali Balkanlıoğlu’na gazete manşetleriyle ilgili olarak ne dediğini, nasıl bir tepki yansıttığını bilmiyoruz. Valiliğe girerken meslektaşlarımızın sorularına “konuşmayacağım, konuşmayacağım” diye karşılık vermekle yetindi. Başka bir tepki göstermedi. Böylesine büyük facialara gazetelerin ve televizyonların en geniş yeri ayırmaları, olayı aydınlatmaya çalışmaları, soru sormaları, yanıt aramaları görevleridir. Bu sadece facialar için değil kamuoyu açısından haber değeri taşıyan her olay için geçerlidir.
“İçim yanıyor”
Afyon’da meydana gelen patlamada 25 askerimizin şehit olmasına en fazla üzülenlerin başında Genelkurmay Başkanı Özel’in geldiğine kuşku yok. Şehit cenazelerinde kontrol etmekte zorlandığı gözyaşlarıyla da derin üzüntüsünü dışa vurmuştu.
Afyon’daki 25 şehit için de aynı duygular içinde olduğu Afyon ziyareti sırasında yüzünden yansıyordu. Afyon’dan Ankara’ya döndükten sonra başsağlığı için arayan hükümet üyelerine olay gecesinde izlediği görüntüler nedeniyle
Afyon’da, mühimmat deposunda meydana gelen patlama ve çıkardığı yangınla ilgili yapılan açıklamalarda çok geç saatlere kadar sadece yaralılardan söz edilmesi yüreklere biraz su serpmişti. Afyon Belediye Başkanı Burhanettin Çoban’ın gece yarısına doğru “içerde şehitlerimiz olabilir” demesi dışında, sabaha kadar can kaybından söz eden olmadı.
Sabaha doğru Afyon’da, “birlikte içtima yapıldığı ve 25 askerin kayıp” olduğu yolundaki haberler dışında gerçek, Genelkurmay Başkanlığı’nın yazılı açıklamasına kadar anlaşılamadı. Acı gerçek, 2’si astsubay, 2’si uzman çavuş, 21’i er olmak üzere 25 askerimizin şehit olduğuydu.
Bu gerçek sadece Afyon’u değil tüm Türkiye’yi sarstı, yasa boğdu.
Olayla ilgili olarak askeri yetkililerden, Afyon’a ilk ulaşan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’ndan ve CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Haluk Koç’tan aldığım bilgileri şöyle yansıtabilirim.
Ankara’dan özel ekip
Mühimmat deposundaki patlama 21.11’de gerçekleşiyor. Durum Ankara’da Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ve oradan Genelkurmay Başkanlığı’na bildiriliyor. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu Afyon’a hareket ediyor. Ayrıca Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığı’na
PKK, terörü tırmandırmaya ve yaymaya çalışıyor. Şemdinli saldırısı, Gaziantep vahşeti ve Beytüşşebap saldırısıyla kan dökmeye devam ediyor.
Israrlı şekilde ilçeleri ele geçirmek üzere saldırılarda bulunuyor, ancak başarılı olamıyor.
Anlaşılıyor ki, PKK önümüzdeki dönemde elinden geldiğince kan dökmeye kararlı. Türkiye’nin Suriye ve İran’la gerilen ilişkilerinden de yararlanarak daha fazla eylem yapmaya niyetli.
Bir süre önce barıştan, müzakereden, uzlaşmadan söz eden PKK, gerçek yüzünü göstermeye başladı ve bir ölüm makinesi olduğunu, destekçileri de dahil tüm dünyaya gösterdi.
Böyle bir ortam içinde PKK’nın legal siyasi alandaki uzantısı olarak görünen BDP ne yapıyor?
BDP milletvekilleri, kan döken teröristlerle Şemdinli yakınlarında kucaklaşıyor, hasret gideriyor! Bu kucaklaşmayı savunuyor, dünyaya bu görüntüyü veriyor.
Arkasından da çıkıp, hükümete, “müzakereye oturalım” diyor.
Şemdinli’den sonra Beytüşşebap’a saldıran PKK 10 askerimizi şehit etti.
Kaymakamlığı, askeri birliği ve polis lojmanlarını hedef aldı.
Amaç Şemdinli baskınında olduğu gibi Beytüşşebap’ı ele geçirmekti.
Kaymakamlıktan Türk bayrağını indirmek, kamu binalarına PKK bayrağı dikmek.
Ve bu görüntüleri dünyaya geçmek.
Böylece, PKK’nın Türkiye’de ilçe basıp yönetimi ele geçirdiğini, halkın da bu baskına katıldığını, askerin ve polisin ilçeden çekildiğini ilan etmek...
Şemdinli’de bu amacına ulaşamayan PKK, bu kez Beytüşşebap’ı denedi.
PKK, önceki akşam 22.00 sıralarında Şırnak Beytüşşebap’ın ilçe merkezi ve çevresindeki askeri üs ve bölgelere saldırarak, Şemdinli stratejisinden geri adım atmayacağını ortaya koydu.
10 güvenlik görevlisinin şehit olduğu, 8 güvenlik görevlisinin yaralandığı saldırıda ağır zayiat verdiği söylenen örgütün, Suriye konjonktürüne bağlı geliştirdiği strateji, özellikle ilçe merkezlerini hedef alıyor ve buralarda geçici ya da çok kısa süreli de olsa üstünlük sağlamayı amaçlıyor. Terör örgütü, bu yöntemi izlerken, büyük bölümü çocuk olan kayıplarının sayısını da fazla önemsemediği görüntüsü veriyor. Örgüt, bu yolla, dünyaya, Suriye’dekine benzer bir savaşın Türkiye’de de devam ettiği mesajını, Türkiye’ye karşı da Suriye konusunda gözdağı vermeye çalışıyor.
Beytüşşebap saldırısı, örgütün, kış aylarına kadar, hatta daha da yüksek sayıda teröristle benzer saldırılarını sürdürme eğiliminde olduğunu ortaya koydu. Örgüt, saldırıyla aynı zamanda Şemdinli’deki büyük operasyonlara rağmen, hala bölgede olduğu ve alan hakimiyeti kurduğu mesajını vermeyi de amaçlıyor. Örgütün, silahlı propaganda amaçlı saldırıları, içerdiği bu mesajlar dikkate alındığında, aynı zamanda bir propaganda
Türk siyasetinde partilerin ortak hareket etme gelenekleri yok. Aksine iktidar ile muhalefet, inanmadıkları konularda bile zıt kutuplarda durmayı doğal sayıyorlar.
Oysa siyasi partiler, ülkeyi yönetmeye aday, birbirlerine rakip ama düşman olmayan kurumlardır. Bu nedenle de bazı konularda ülke ve ulus çıkarını gözeterek ortak davranmaları demokrasiye aykırı değildir. İktidarın, muhalefetten gelen her öneriyi gözü kapalı reddetmesi; muhalefetin de iktidardan gelen her öneriyi geri çevirmesi ve yaptığı her işi kötü ilan etmesi gerekmiyor.
Koalisyon hükümetlerine ortak partiler yüzde 100 anlaşamasalar bile sorunlara çözüm bulmak amacıyla uzlaşarak bir yol bulabiliyorlar. Bu iktidar ve muhalefet partileri arasında da uygulanabilir bir yöntemdir. Ne yazık ki, bu Türk siyasetinin hoşlandığı bir yöntem değil.
Karşı partiden geldi diye çok doğru bir politika, iktidar tarafından hiç dikkate alınmıyor, haklı hiçbir eleştiri kabul edilmiyor, gereği yerine getirilmiyor. Muhalefet de iktidarın hiçbir icraatını ve politikasını doğru bulmuyor.
İktidarın “beyaz” dediğine muhalefet “siyah”; muhalefetin “beyaz” dediğine iktidar “siyah” diyor. Siyasilerimiz ve partilerimiz, “siyah-beyaz