Türkiye, “sivil bir anayasa yapamayacak mıyız?” iddiasıyla yola çıktı.
2011 seçimlerinden hemen sonra Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in öncülüğünde kapsamlı bir çalışma başlatıldı. Meclis’teki dört siyasi partinin oluşturduğu Anayasa Uzlaşma Komisyonu, 29 sivil toplum kuruluşu ile birlikte ülkenin dört bir tarafını gezerek, halkın katıldığı toplantılar düzenledi, talepleri topladı, eğilimleri belirledi.
Çiçek’in öncülüğünde başlatılan ve geniş toplum kesimlerini temsil eden sivil toplum kuruluşlarının da desteklediği bu süreç tüm kamuoyunda, “yeni sivil bir anayasa” yapılacağı beklentisini artırdı.
Avrupa Birliği’ne tam üye olmak üzere müzakere yürüten bir ülke olarak Türkiye’nin de artık darbe anayasaları dönemini kapatacağı çağdaş, evrensel normlara uygun bir sivil anayasaya sahip olması gerektiği yönünde hem siyasal hem de toplumsal bir mutabakat sağlandı.
Ancak çalışmalar ilerledikçe Türk siyasetindeki en önemli sorun yeniden baş gösterdi.
Her siyasi parti, yeni anayasayı kendi gözüyle gördüğü için çok temel konularda bir uzlaşma ortaya çıkmadığı gibi partilerin ayrı yönlere doğru yöneldikleri de anlaşıldı.
Irak’ta Maliki-Barzani gerginliği giderek tırmanıyor. Maliki’nin kurduğu Dicle Operasyon Gücü’ne bağlı askerlerle, Barzani’nin peşmerge ordusu karşı karşıya geldiler.
Barzani, Kerkük’e kardeşinin komutasında gönderdiği peşmerge gücünü ziyaret etti. Cepheden fotoğraf verdi. “Savaşa hazırlık” teftişi yaptı. Askerlerine moral verdi.
Aynı şekilde Irak Başbakanı Maliki de Dicle Operasyon Komutanlığı’na bağlı askerleri takviye etti. İki taraf da muhtemel bir Kürt-Arap savaşına hazırlıklı görünüyorlar.
Kerkük sorunu
Yaşanan gerginliğin temel nedeninin Kerkük sorunu olduğunu söyleyebiliriz.
Bütçeler ülkelerin aynasıdır. Sadece ekonomik ve mali durumu değil aynı zamanda iktidarların siyasal tercihlerini de yansıtır.
Bu nedenle güvenlik tehdidi altında olmayan, terör sorunu bulunmayan, savaş riski taşımayan, ekonomik sorunlarını aşmış, refahı yakalamış bir ülkenin bütçesinin diliyle, bu sorunlara sahip bir ülkenin bütçe dili birbirinden çok farklıdır.
Türkiye’nin bütçe dili de maalesef ikinci gruba giren bir ülke olarak, istihbarat, güvenlik, terörle mücadele, savaş riski, ekonomik ve sosyal sorunlara işaret ediyor.
Öne çıkan sorun
2013 bütçe maratonu dün Meclis’te başladı. Bütçe dilinin verdiği mesaj Türkiye’nin 2013 yılında da öncelikli sorun olarak istihbarat ve güvenliği gördüğünü ortaya koyuyor.
İZMİR
İzmirliler, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a büyükşehir belediye başkanı adayı gözüyle bakıyorlar.
Bu, İzmirli meslektaşlarımızın Yıldırım’a yönelttikleri sorulardan da belli.
Önceki gün, İzmir’de Milliyet’in, “Geleceğe Yatırım Türkiye’ye Yatırım” toplantısına girerken Ulaştırma Bakanı’nın önünü kesen gazete ve televizyon muhabirlerinin soruları, belediye başkanı ve belediye başkan adaylarına sorulacak cinsten sorulardı.
Bakan Yıldırım’a, atıklarını toprağa gömen ve radyoaktif izler taşıdığı öne sürülen fabrikaya ne yapılacağını sordular. Fabrikanın mevcut yerini, taşınacağı yeri sorguladılar.
İzmir’in çöp sorununu sordular.
Yolları, tünelleri öğrenmek istediler.
Ankara, 2004’te Kıbrıs konusundaki kadar hızlı ve çarpıcı biçimde olmasa da Irak politikasında giderek daha çok gerginleşen bir değişikliğe yöneldi.
Türkiye’nin izlediği politikadaki bu değişimin önemi Irak Başbakanı Maliki’nin gösterdiği tepki ve tehdit yüklü örneklerinden de belli oluyor.
Değişen çizgiler
2002 yılının sonuna kadar Bağdat’ı yanında, Erbil’i ise karşısında gören Türkiye 2012’de bunun tam tersi sayılabilecek bir pozisyon aldı.
Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması, Musul ve Kerkük’ün Kürtlerin yönetimine geçmesi, Türkmenlerin can ve mal güvenliğine halel getirilmesi ve PKK saldırılarının artması hallerini, “kırmızı çizgi” olarak ilan eden Ankara, ABD ile ters düşmüştü.
Türkiye’nin aldığı bu pozisyona karşılık Washington, Erbil’i “dost”, Bağdat’ı “düşman” ilan etmişti.
Tekerlekli sandalyesiyle karşıdan karşıya geçmeye çalışan, bir kaldırıma çıkmaya çabalayan veya merdivenlerden inmek için yardım bekleyen biri niye “özürlü” olsun ki?
Beyaz sopasıyla önündekileri yoklayarak yürümeye çalışan, bir arabanın altında kalmamak veya bir direğe çarpmamak veya bir çukura düşmemek için yüzünde mahcup bir tebessümle kalabalık içinde yürümeye çalışan biri niye “özürlü” olsun?
Burada “özürlü” varsa, o engelli vatandaşlarımız değil, onları böyle yaşamaya mecbur, mahkum kılan toplumdur.
Psikolojik engel
Doğuştan veya sonradan engelli olan insanlarımız mal değildir ki onlara, “kusurlu” veya aynı anlamda “özürlü” diyelim.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BDP’lilerin PKK’lılarla kucaklaşma görüntülerinin kamuoyuna yansımasının ardından “Gereği yapılacak” sözleriyle, dokunulmazlıkların kaldırılacağı mesajı vermişti. Erdoğan, BDP’liler hakkındaki fezlekelerin hazırlanarak Başbakanlık’a gönderilmesinin ardından bu konudaki kararlılığını sürdürdüğünü gösterdi.
Erdoğan, önceki günkü grup toplantısında da partisinin Doğu ve Güneydoğu illerinden gelen bazı milletvekillerinin “Sadece BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılması bölgede bize zarar verir” itirazlarına karşılık, dokunulmazlıkların neden kaldırılması gerektiğini sert ifadelerle anlattı. Erdoğan’ın, Ak Parti Grubu’nun kapalı bölümünde ise sadece terör suçları yönünden değil, yolsuzluk ve yüz kızartıcı suçlarla ilgili dosyalarda da dokunulmazlıkların kaldırılması gerektiğini belirttiği, kurmaylarına bu yönde talimat verdiği basına yansıdı.
Kural getirilmeli
1994’te DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklanmaları ve daha sonra vekilliklerinin düşürülmesi, bugün de dokunulmazlıklar konusunda tereddüt ve tartışma yaratıyor.
Kamuoyundaki tereddüdün nedeni, dokunulmazlıkların olay ya da dosya bazında gündeme
Teröristlerle kucaklaşan BDP milletvekilleri hakkındaki fezlekelerin TBMM’de işleme konulması dokunulmazlık tartışmasını alevlendirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün de, “BDP’liler çok şımardı, parlamento cevabını verir” diye özetlenecek konuşmasında, dokunulmazlıkların kaldırılabileceği mesajını yineledi.
“Suç özgürlüğü değil”
TBMM Başkanı Cemil Çiçek de dünkü görüşmemizde dokunulmazlık kurumunu değerlendirirken BDP’lilerle ilgili önemli mesajlar verdi. Çiçek, şu yorumu yaptı:
“Dokunulmazlık bizde yanlış anlaşılıyor. Dokunulmazlık suç işleme özgürlüğü değildir. Bugün Avrupa’da en çok bu konu konuşuluyor. Geçenlerde katıldığım Avrupa Konseyi Parlamento Başkanları toplantısında da konu yine dokunulmazlıklardı. Orada da üzerinde görüş birliğine varıldığı gibi, dokunulmazlık görevle ilgilidir, kişiyle ilgili değildir. Dolayısıyla milletvekiline suç işleme özgürlüğü vermez. Oysa Türkiye’de dokunulmazlık böyle anlaşılıyor. Benim dokunulmazlığım var o halde suç işlerim, gibi yorumlanıyor. Ama öyle değil. Suç işlerseniz yürürlükteki anayasa ve yasa kuralları uygulanır.”