Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Anayasa Mahkemesi “Yüce Divan” sıfatıyla önemli bir karara imza attı. Yüksek Mahkeme, emekli Yargıtay üyesi Hasan Erdoğan ile rüşvet verdiği öne sürülen 16 sanıkla ilgili davada, delillerin bir kısmının hukuka uygun toplanmadığı ve diğer delillerin yeterli olmadığı gerekçesiyle oy çokluğuyla sanıkların beraatine karar verdi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı ve 3 üye, bu karara muhalif kaldı. Karar, 12 üyenin oyuyla alındı.
Kararın önemi, Yüksek Mahkeme’nin hukuka uygun olmayan yollardan toplanan bilgilerin delil olamayacağına hükmetmesiydi.
Bu karar, yıllardır Türkiye’nin gündeminde olan Ergenekon ve benzeri davaları etkiler mi sorusunu da gündeme getirdi. Bu davalarda yargılanan birçok sanık, delillerin hukuka uygun toplanmadığını, sonradan üretildiği savıyla delil niteliği taşımadıklarını öne sürdü.

“Hukuka uygun toplanmalı”
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’la dün yaptığımız görüşmede bu konuyu sordum.
Kılıç, “Hukuka uygun toplanmayan bilgi ve belgeler, delil niteliği taşır mı” soruma şu yanıtı verdi:
“Elbette delillerin hukuka uygun toplanması gerekir. Bu genel hukuk kuralıdır. Hukuka aykırı şekilde toplanmış bilgiler değerlendirmeye alınmaz. Ayrıca sadece bu bilgilere bakılarak da hüküm kurulmaz, diğer deliller de değerlendirilir. Örneğin telefon dinleme, teknik takip yoluyla delil toplamak için bir hakim kararı gerekir. Acil durumlarda ise savcı teknik takibe karar verebilir ama 24 saat içinde yine hakim kararı almak zorundadır. Bu usule uyulmadan elde edilen bilgiler hukuka uygun delil kavramına girmez. Bu usule uyularak toplanan bilgi ve belgeler ise delil niteliği taşırlar.”

“Müfettişin yetkisi”
Kılıç, emekli Yargıtay üyesi ve 16 sanıkla ilgili olarak görülen davadaki farklı görüşün, dinleme ve teknik takiple toplanan delillerin içeriğiyle ilgili değil, soruşturmayı yürüten ve mahkemeden karar alan Adalet Bakanlığı müfettişinin yetkisi olup olmadığı konusunda çıktığını belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu davada soruşturmayı yürüten Adalet Bakanlığı müfettişinin mahkemeden teknik takip ve dinleme kararı talep etmeye yetkisi olup olmadığını tartıştık. Ben ve 3 üye, müfettişin bu yetkisinin bulunduğunu, dolayısıyla mahkeme kararına dayalı olarak toplanan delillerin değerlendirilmesi gerektiği görüşünü savunduk. Çoğunluğu oluşturan üyeler ise müfettişin bu yetkisinin olmadığı görüşünde birleştiler ve karar da öyle çıktı. Deliller bu nedenle değerlendirmeye alınmadı.”

Örnek olur mu?
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a, bu kararın Ergenekon ve benzeri davalar için emsal teşkil edip etmeyeceğini sordum. Şu yanıtı verdi:
“Anayasa Mahkemesi’nin iptal ve itiraz kararları, her kişiyi ve her kurumu bağlar. Ancak bizim bu kararımız, önümüze gelmiş bir ceza devasıyla ilgilidir. Yüce Divan sıfatıyla verdiğimiz bir ceza davası kararıdır. Ancak bu davayla ilgili başka yargılamalar varsa onlar için emsal teşkil eder. Ama yürüyen diğer davalar bakımından bağlayıcı bir karar değildir. Ayrıca her dosyanın ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Delillerin nasıl toplandığı her dava için ayrı değerlendirilir. Daha önce de ifade ettiğim gibi karar sadece bu tür delillerin değerlendirilmesiyle de verilmez, diğer deliller de değerlendirilir, karar öyle verilir.”